Yemek hoşa gitmek, boğazdan kolay geçmek. Yemek yemek.

ãóÑóÃó ÇáØÚÇãõ ÜÜÜóÜÜ ãóÑóÇÁóÉð

S.müş

Ýåæ ãÑìÁñ

Yemeği hoş buldu.

ÇÓúÊóãúÑóÃ

Erkek.

ÇáãóÑúÁõ (Ì) ÑöÌÇáñ

Kadın.

ãóÑúÃóÉñ (Ì) äöÓÇÁñ æ äöÓúæóÉñ

Tam erkeklik. Vekar, şahsiyet.

ÇáãõÑõÁóÉõ

Yemek borusu.

ÇáãóÑöìÁõ (Ì) ÃãúÑöÆóÉñ æ ãõÑõÄñ

Alev yükselmek. Yüzük parmağı sıkmak. (–o): Karıştırmak. Sözünü esirgememek. Atı çayıra salmak. Yalan söylemek. Kaybetmek, zarar etmek.

ãóÑóÌ ÇááøóåóÈõ ÜÜÜõÜÜ ãõÑõæÌðÇ

Göğe yükselen alev. Dumanlı alev.

ÇáãÇÑöÌõ

Bitek ve geniş arazi, otlak.

ÇáãóÑúÌõ (Ì) ãõÑõæÌñ

Karışıklık.

åóÑúÌñ æ ãóÑúÌñ

Sıkıntılı, muztarip. Eğri büğri.

ÇáãóÑöíÌõ (Ì) ÃãúÑöÌóÉñ

Taşkınlık göstermek. Böbürlenmek.

ãóÑöÍó ÝáÇäñ ÜÜÜóÜÜ ãóÑóÍðÇ

 

Ýåæ ãóÑöÍñ (Ì) ãóÑúÍóì æ ãóÑóÇÍì æ åæ ãöÑöøíÍñ æ ÃíÖÇð (Ì) ãöÑöøÍæä

S.müş. nebat bitmek. Bulut yağmur salmak. Göz sulanmak.

 

Aşırı sevinç. Kendini beğenme.

ÇáãóÑóÍõ

Merih yıldızı. Çok koku sürünen.

ÇáãöÑöøíÎ

Boynuz.

ÇáãóÑöíÎ (Ì) ÃãóÑúÎóÉ

Azmak, sapmak, haddi aşmak. Kötü bir şeye mübtelâ olmak. (–o): Yumuşatmak. Emmek. İncitmek. Sür’atle sürmek.

ãóÑóÏ ÇáÅäÓÇäõ ÜÜÜõÜÜ ãõÑæÏðÇ

Bıyığı terlemek. Dal yapraksız olmak.

ãóÑöÏ ÇáÛáÇóãõ ÜÜÜóÜÜ ãóÑóÏðÇ æ ãõÑæÏÉ æãõÑúÏóÉð

Yumuşattı. Parlattı. Düzledi. Uzattı. Yapraklarını kopardı.

ãóÑøÏ ÇáÔìÁó

Azdı. İtiyat edindi. İsyan etti.

ÊãÑøóÏ

Azgın, sapkın. Üstün, büyük. Sevincinden hoplayan. Yüksek. 

ÇáãÇÑöÏõ (Ì) ãóÑóÏóÉñ æãõÑøóÇÏñ

Azgın, sapkın. Kötülükte ısrar eden. Oğularak gevşemiş şey.

ÇáãóÑöíÏõ ãõÑóÏÇÁ

Geçmek, gitmek. (–o,bi,alâ): Uğramak. Doldurmak.

ãóÑøó ÇáÃãÑ Ãæ ÝáÇäñ ÜÜÜõÜÜ ãÑðøÇ ãõÑõæÑðÇ æ ãóãóÑðøÇ

Acı olmak 

ãóÑøó ÇáÔìÁõ ÜÜÜóÜÜ ßãáøó ãóÑóÇÑÉð

S.müş.

Ýåæ ãóÑöíÑõ (Ì) ãöÑóÇÑñ æ åì ãóÑíÑÉñ

Acı oldu. (–o): Bağladı. Acı yaptı. Geçirdi, yürüttü. Büktü.

ÃãóÑøó ÇáÔìÁõ

Aynı tarz üzere devam etti. İş düzeldi. (–bi): Dayanıklı oldu. Acı oldu.

ÇÓúÊóãóÑøó ÇáÔìÁõ

İp. 

ÇáãöÑóÇÑõ

Öd kesesi.

ÇáãóÑóÇÑóÉõ (Ì) ãóÑóÇÆöÑõ

İp, kürek veya sapı.

ÇáãóÑõø (Ì) ãöÑóÇÑñ

Kerre.

ãóÑøðÇ Ãæ ãóÑøóíúä ãóÑøÉð Ãæ ãóÑøÊíä (Ì) ãöÑóÇÑ

Acı.

ÇáãõÑøõ (Ì) ÃãúÑóÇÑñ

Akıl. Akıl kuvveti. Asalet. Sağlamlık, kuvvet. Sağlam bükme.

ÇáãöÑøóÉõ (Ì) ãöÑóÑñ æ ÃóãúÑóÇÑñ

Boş arazi. Güzel bükülmüş ip. Azim. 

ÇáãóÑöíÑõ (Ì) ãóÑóÇÆöÑõ

İp katı izzet–i nefis. Azim.

ÇáãóÑöíÑóÉõ (Ì) ãóÑóÇÆÑõ

Girişken ve çalışkan olmak. 

ãóÑöÓó ÝáÇäñ ÜÜÜóÜÜ ãóÑóÓðÇ

Girişti, yaptı. Pazarlıksız aldı.

ãóÇÑóÓó ÇáÔìÁó

Kaşındı. Alıştı. Süründü. Oynadı, eğlenceye aldı. Göğüs gerdi.

ÊóãóÑóøÓó ÈÇáÔìÁ

Kuvvet, girişkenlik. 

ÇáãöÑóÇÓõ

Hastalanmak. 

ãóÑöÖó ÜÜÜóÜÜ ãóÑóÖðÇ

S.müş.

Ýåæ ãÑíÖ æ ãóÑöÖñ

(=) Hayvanı hastalandı. Doğruya yaklaştı. (–o): Hasta etti. Hasta buldu.

ÃãúÑóÖó

(fî): Eksik yaptı. Zayıf buldu. (–o): Hastaya iyice bakıp tedavi etti.

ãóÑóøÖó

Hasta göründü. (–fî): Eksik yaptı.

ÊãÇÑóÖ

Hasta bakıcılık, hemşirelik. 

ÇáÊãÑíÖ

Hastalık.

ÇáãóÑóÖõ

Hasta. Eksik, zayıf.

ÇáãóÑöíÖõ æ ÇáãÑíÖóÉö (Ì) ãóÑÖì æ ãöÑÇÖñ

Hasta bakıcı, hemşire.

ÇáãõãóÑøöÖõ

Koşmak, çabuk olmak. (–bi): Doğurmak. (–o): Yolmak, koparmak. İncitmek. Toplamak.

ãóÑóØó ÇáÑøóÌõáõ æ äÍæõå ÜÜÜõÜÜ ãóÑúØðÇ æ ãõÑõæØðÇ

Peştamal, futa.

ÇáãöÑúØõ (Ì) ãõÑõæØñ

Bereketli, bitek arazi.

ÇáÃõãúÑæÚóÉõ (Ì) ÃãóÇÑöíÚõ

Ot.

ÇáãóÑúÚõ (Ì) ÃãúÑõÚñ æ ÃóãúÑóÇÚñ

Kirlenmek.

ãóÑöÛ ÚöÑúÖõå ÜÜÜóÜÜ ãóÑóÛðÇ

S.m. saç yağı tutar olmak.

Ýåæ ÃãúÑóÛõ æ åì ãóÑúÛÇÁ (Ì) ãõÑúÛñ

Toprağa buladı.

ãÇÑóÛóåõ ÈÇáÊõøÑóÇÈ

Toprakta yuvarlandı. (–o): Kirletti. Saç ve vücudunu iyice yağladı.

ãóÑøóÛóå Ýì ÇáÊøõÑóÇÈ

Hayvan bir yerde uzun boylu otladı. Ağzından köpük ve tükürük saçtı. Temiz ve nezih oldu. Makiyaj yaptı. Ağrıdan kıvrandı. (–fî): Toprakta yuvarlandı. Tereddüt etti.

ÊóãóÑøóÛóÊ ÇáÓøóÇÆãÉõ

Hayvanların yatıp yuvarlandığı yer. 

ÇáãóÑóÇÛ

Kör bağırsak.

ÇáãöãúÑóÛóÉõ

Ok hedefi delip geçmek. Çıkmak. (–fî): Gitmek. Kıl v.b. yolmak. (–o): Boya çıkarmak. Sür’atle dürtmek, vurmak.

ãóÑóÞó ÇáÓåãõ ãä ÇáÑøãöíøóÉ ÜÜÜõÜÜ ãõÑõæÞðÇ

Avret yeri açıldı. Ok hedefi delip geçti. Saç döküldü.

ÇãøóÑóÞ æ ÇÛÑÞ

Dininden çıkan. Sert, sivri girgin şey.

ÇáãÇÑÞ (Ì) ãõÑøóÇÞõ

Et suyu, çorba

ÇáãóÑóÞõ

Elâstikî olmak. Düz ve yumuşak olmak. Eli yatmak. Maharet kazanmak. (–min): Kaçmak.

ãóÑóä ÇáÔìÁõ ÜÜÜõÜÜ ãóÑóÇäÉð æ ãõÑõæäÉð

Yumuşattı. Öğretti, terbiye etti, alıştırdı. (–bi): Yere vurdu.

ãóÑøóä ÇáÔìÁó

Burnun yumuşak kısmı. Yumuşak.

ÇáãóÇÑöä (Ì) ãóæÇÑäõ

Alışmış. Çırak, kalfa.

ÇáãõÊóãóÑøöä

Huy, adet. Durum. Elâstikî, yatışkın.

ÇáãóÑöäõ

Merhem, pomat.

ÇáãóÑúåóãõ

At, ayağıyla yeri kazımak. (–o): Çıkarmak istemek. Atı kamçılamak. Yağmur yağdırmak. İnkâr etmek.

ãóÑóì ÇáÝÑÓõ ÜÜÜöÜÜ ãóÑúíðÇ

Münazara ve münakaşa etti. Muhalefet etti.

ãÇÑÇåõ ãöÑóÇÁð æ ãõãÇÑÇÉð

Şüphelendi. (–o): Çıkardı Yağmur yağdırdı. Sağdı.

ÇãúÊóÑóì Ýì ÇáÔìÁö

Mücadele ve münakaşa etti. (–fî): Şüphelendi.

ÊóãÇÑì

Süslendi.

ÊóãóÑóøì ÈÇáÔìÁ

Münakaşa, mücadele. Şüphe.

ÇáãõÑúíóÉõ

Bol sütlü deve. Süt kesesi.

ÇáãóÑöìøõ (Ì) ãóÑóÇíÇ