“İse, olursa, olduysa, olsa da.”

áóæú

Cahiliye devrinde Taif’te tapınılan bir put.

ÇáøóáÇÊõ

Birbirine dolaşmak. Gecikmek. (-o): Dolamak, sarmak. Ezmek, çiğnemek. (-o bi): Karıştırmak, bulaştırmak.

áÇË ÇáÔÌÑõ æ ÇáäÈÇÊõ ÜÜÜõÜÜ áóæúËðÇ

Kuvvet. Kötülük. Cerahat. Şüpheli delil. İntikam.

ÇááøóæúË

Görünmek, belirmek, ortaya çıkmak. Parlamak. Susamak. (-ilâ): Uzaktan bakmak. (-o): Zayıf düşürmek.

áÇÍ ÇáÔìÁõ ÜÜÜõÜÜ áóæúÍðÇ

Gözüktü. (-bi): Alıp götürdü. (-min): Korktu, utandı. (-alâ): İtimad etti. (-o): Öldürdü.

ÃáÇÍ ÇáÔìÁõ

Ortaya çıkardı. Parıldattı. Uzaktan gösterdi. (-o bi): Hücum edip bir şeyle vurdu. Kızdırdı, kızarttı. (-o): Zayıflattı. Soldurdu.

áóæøÍó ÈÇáÔìÁ

Dış görünüş, hâdise. Katalog, liste. Talimathane.

ÇááÇÆÍÉ (Ì) áæÇÆÍ

Geniş ve düz tahta, kemik v.b. Üzerine yazı yazılan şey.

ÇááøóæúÍ (Ì) ÃáæÇÍ

Susuzluk. Gökle yerin arası.

ÇááøõæÍ

Bir anlık bakış. Tablo.

ÇááøóæÍÉ

Sığınmak. Saklanmak. Yol eve bitişik olmak.

áÇÐ ÈÇáÔìÁ ÜÜÜõÜÜ áóæúÐÇð æ áöíÇÐÇð

Sığınak, kale.

ÇáãóáÇÐ

Badem.

ÇááøóæÒ

Bademcik.

ÇááøóæúÒÉ

Sığınak.

ÇáãóáÇóÒ

Delik veya perde kıyısından bakmak, gözetlemek. (-an): Vazgeçmek. (-bi): Döndürmek, çevirmek.

áÇÕ ÇáÔìÁó ÈÚíäå ÜÜÜõÜÜ áóæúÕðÇ

Çevirdi, döndürdü. İstedi.

ÃáÇÕå Úáì ÇáÔìÁ

Takılmak. Birleşmek. Yapışmak. – Erkek erkekle cinsî münasebette bulunmak. (-bi): Alıp götürmek. (-o bi): Katmak, ilhak etmek. Sıvamak. Okla vurmak. Nazar değdirmek. (-o): Gizlemek.

áÇØ ÇáÔìÁõ ÈÇáÔìÁ ÜÜÜõÜÜ áóæúØðÇ æ áöæÇØðÇ

Erkek erkekle cinsî münasebette bulundu.

áÇæØ

Fâil homoseksüel.

ÇááøõæØìøõ

Kuru ot.

ÇááøóíøöÝ

Çiğnemek, ağzında dolandırmak, gevelemek. At gemi ısırmak.

áÇßå ÜÜÜõÜÜ áóæúßðÇ

“Olmasaydı” Muzariin başında teşvik ifade eder. Mazinin başında pişmanlık ifade eder.

áóæúáÇó

Helezon şeklinde.

ÇááøóæúáóÈöìøõ

Kınamak.

áÇóãóåõ Úáì ßÐÇ ÜÜÜõÜÜ áóæúãðÇ

S. müş.

Ýåæ áóæøóÇã æ áóæøóÇãóÉ æ áõæóãÉ

mf. (-o): Durumunu haber vermek.

æ ÐÇß ãóáõæã æ ãóáöíã

Kınanmayı gerektirecek iş yaptı. Kınanmaya lâyık oldu. (-o): Kınadı.

ÃóáóÇãó

Durakladı, bekledi.

Êóáóæøóãó Úá ÇáÃãÑ

Kınama.

ÇááóøÇÆöãóÉõ (Ì) áæÇÆã

Kınama.

ÇáãóáÇóãõ æ ÇáãáÇãÉ (Ì) æÇáãáÇóæöã

“Olmasaydı, keşki olsa.”

áóæúãóÇ

Renklendi. (-o): Boyadı.

áóæøóäó

Renklendi. Sebatsız oldu.

Êóáóæøóäó

Konuşma ve yazmada çeşitli üslûplar kullanmak.

ÇáÊøóáúæíäõ

Renk. Çeşit.

Çááøóæúäõ (Ì) ÃáæÇä

Dönmek, eğrilmek. Beklemek. (-an): Ağır davranmak. (-o): Katlamak, bükmek. Çamaşırı sıkmak. Başını çevirmek veya eğmek. Borcunu vermemek. Hakkını inkâr etmek. Gizlemek.

áóæóì Úáíå ÜÜÜöÜÜ áóíøðÇ æ áóæúíðÇ

Başını eğdi, çevirdi. – Çok temennide bulundu. Ekini korudu. (-bi): Alıp götürdü. İşaret etti. İnkâr etti. Kendine aldı. Öldürdü. Kapıp kaçtı. (-o): Sancak taşıdı.

Ãáúæóì ÈÑÃÓå

Müennes cemi ism-i mevsul: “onlar ki”. Mide ağrısı.

Çááøóæóì

Sancak. Alaya benzer askerî birlik. Bir askerî rütbe. Alıkoymak, men’etmek. Hakkını tam vermemek. (-o): Bir şeyi başka türlü haber vermek.

ÇááøöæóÇÁõ (Ì) ÃáúæöíóÉñ æ ÃáúæöíÇÊñ