|
Yemek. Emmek. |
áóãóÌó ÇáÔìÁó ÜÜÜõÜÜ áóãúÌðÇ |
|
Bakıp görmek. (-ilâ): Göz ucuyla bakmak. |
áãÍ ÇáÈÕÑõ ÜÜÜóÜÜ áóãúÍÇð æ ÊóáúãóÇÍÇð |
|
Göz ucuyla baktı. Kadın güzel yerini açıp kapadı. |
ÃáúãóÍó ÇáÔìÁó æ Åáíå |
|
Bir anlık bakış. |
ÇááøóãúÍóÉõ |
|
Vurmak, itmek. Ayıplamak. Göz ve kaşıyle işaret edip birinin aleyhinde fısıldamak. Saçı ağarmaya başlamak. |
áóãóÒóåõ ÜÜÜõÜÜ áóãúÒðÇ |
|
Çok ayıplayıp kınayan. İnsanı yüzüne karşı ayıplayan. |
ÇááøõãóÒóÉõ |
|
Eliyle dokunmak, yoklamak. Kadına çıplak olarak dokunmak, temas etmek. Gözünü kamaştırmak. |
áóãóÓóåõ ÜÜÜõÜÜ áóãúÓðÇ |
|
Dokundu. Cinsî münasebette bulundu. |
áÇóãóÓóåõ |
|
Aradı. |
ÇáÊóãóÓó ÇáÔìÁó |
|
Arayıp taradı. |
ÊóáóãøóÓó ÇáÔìÁó |
|
Talep. Davanın tem’yizi. |
ÇáÇáÊãÇÓ |
|
Dokunma duyusu. |
ÇááøóãúÓõ |
|
Yemeği tatmak, tadına bakmak. |
áóãÙó ÝáÇä ÜÜÜõÜÜ áóãúÙðÇ |
|
Dudağına su sürdü. (-o alâ): Kin ile doldurdu. |
ÃáúãóÙóåõ |
|
(bi): Ayıpladı. – Yılan dilini çıkardı. |
ÊóáóãøóÙó |
|
Ağızdaki yemek kalıntısı. |
ÇááøõãóÇÙóÉõ |
|
Parıldamak. (-bi): Götürmek. İşaret etmek, göstermek. – Kanat çırpmak. (-o): Çıkmak, görünmek. Atmak. |
áóãóÚó ÇáÈóÑúÞõ æ ÇáÕøõÈÍ æ ÛíÑåãÇ ÜÜÜóÜÜ áóãúÚðÇæ æ áóãÚóÇäðÇ |
|
(bi): Gösterdi. (-bi, alâ): Çaldı, götürdü. – Kanat çırptı. |
ÃóáãóÚó |
|
Kumaşı çeşitli renklerle dokudu. |
áóãøóÚó ÇáäøóÓöíÌó |
|
Çok zeki. İleri görüşlü. Zarif. |
ÇáÃóáúãóÚõ æ ÇáÃóáúãóÚöìøõ |
|
Bıngıldak. |
ÇááÇãöÚóÉõ (Ì) áæÇãÚ |
|
İnsan topluluğu. Vücudun yumuşak ve parlaklığı. Meme ucunun etrafındaki siyahlık. Abdestte kuru kalan yer. Bitkinin kuruyan kısmı. |
ÇááøõãúÚóÉõ (Ì) áõãóÚñ æ áöãóÇÚñ |
|
Birkaç renkli. Alaca. |
ÇáãõáóãøóÚ |
|
Şimşek. Serap. Parıltı. |
ÇáíóáúãóÚõ (Ì) íóáÇãöÚõ |
|
Zeki. |
ÇáíóáúãóÚöìøõ |
|
Topladı. Yuvarlak yaptı. |
áóãúáóãó ÇáÔìÁó |
|
Derli toplu hâle getirdi, düzene koydu. (-bi): Gelip konakladı. |
áóãøó ÇáÔìÁó ÜÜÜõÜÜ áóãøðÇ |
|
Delirdi. |
áõãøó ÝõáÇäñ |
|
Yaklaştı. (-bi, alâ): Kısa bir müddet için ziyarete geldi. (-bi): Bildi, tanıdı. Normal yedi. İşi fazla derinleştirmedi. – Küçük günah işledi. Ergenlik çağına yaklaştı. Saç kulak yumuşağını geçti. |
Ãáóãøó |
|
Çarpılma, felâkete uğrama v.b. gibi kendisinden korkulan şey, kem nazar. |
ÇááóøÇãóøÉõ |
|
Küçük günah. Günaha yaklaşma. Delilik. |
Çááøóãóãõ |
|
Sıkıntı. Hayâl. Cin çarpması. Toplanmış halk.kısa bir buluşma. |
ÇááøóãøóÉõ (Ì) áöãóÇãñ |
|
Kulak yumuşağını geçen saç. |
ÇáøöáãøóÉõ (Ì) áöãóÇãñ æ áöãóÇã |
|
Felâket; belâ. |
ÇáúãõáöãøÉõ |
|
1) Muzarii cezmeden, manâsını olumsuz kılan ve zamanını maziye çeviren edat. Buradaki olumsuzluk “Lem”den farklı olarak söyleniş zamanına kadar devamlıdır: “Henüz olmadı, şu ana kadar olmadı…” |
áóãøóÇ |
|
2) İki mazi cümlesinin başında bulunup ikinci cümlenin gerçekleşmesini birincisine bağlar: “Olunca, olursa…” |
|
|
3) İsim cümlesinin başında istisna edatı olarak kullanılır. |
|
|
Üçten ona kadar insan topluluğu. Yaşıt. Benzer. Örnek. |
ÇááøõãóÉõ (Ì) áõãÇÊñ |