Sığınmak. Güvenmek, dayanmak. (- an): Vazgeçmek.

áóÌóÃó Åáì ÇáÔìÁ æ ÇáãßÇä ÜÜÜóÜÜ áóÌúÁðÇ æ áõÌõæÁðÇ

İşini Allaha ısmarladı. (-o): Korudu. (-ilâ): Mecbur etti.

ÃáúÌóÃó ÃãÑóå Åáì Çááå

(=) Malı vârislerin bir kısmına verdi.

áóÌøóÃóå Åáì ßÐÇ

Sığındı, dayandı. (-an): Başkasına döndü.

ÇáúÊóÌóÃó Åáíå

Mülteci.

ÇááÇøóÌöìóø (Ì) áÇÌÆæä

Sığınak. Zevce. Vâris.

ÇááøóÌóà (Ì) ÃáÌÇÁ

Sığınak.

ÇáãóáúÌóà (Ì) ãóáÇÌöÆõ

Bir işe sarılmak, ısrarla devam etmek.

áóÌøó Ýì ÇáÇãÑ ÜÜÜóÜÜ áóÌóÇÌðÇ æ áóÌóÇÌóÉð

S. müş. — Sesler bir birine karışmak. 

Ýåæ áõÌõæÌñ æ áóÌõæÌóÉ æ åì áóÌõæÌñ

Dalgalandı. Karıştı. Büyüdü.

ÇáúÊóÌóø

Geniş, büyük (deniz).

ÇááõøÌóÇÌ

Dipsiz, büyük deniz. Denizin sathı. Karanlığın şiddeti.

ÇááõøÌø

Büyük deniz. Dalgalanma. Bir şeyin büyüğü ve çoğu.

ÇáøõáÌóøÉ (Ì) áõÌñø æ áõÌóÌñ æ áöÌóÇÌñ

Büyük, derin, muazzam (deniz).

ÇááøõÌøöìø

Sözü ğeveledi. Bir şeyi ağzında dolandırdı.

áóÌúáóÌó ÝáÇä

(=) Tereddüt etti.

ÊóáóÌúáóÌó

Atı gemledi. Su ağız hizasına kadar geldi. (-an): Men’etti.

ÃáúÌóãó ÇáÏÇÈøÉó

Gem.

ÇááøöÌóÇãõ (Ì) ÃáúÌöãóÉñ æ áõÌõãñ æ áúÌõãñ

Cemiyet. Komisyon.

ÇááóøÌúäóÉ (Ì) áÌÇä

Gümüş.

ÇáøõÌóíúäõ