|
Cam v.b. su bardağı. |
الكُوبُ (ج) أكْوُبٌ و أكوابٌ |
|
İlâç v.b. ezmeye yarayan yuvarlak taş. Uda benzer çalgı âleti. Tavla, satranç. Bardak. |
الكُوبَةُ |
|
|
الكَوْثَر انظر : ك ث ر |
|
Kamış kulübe. Bekçi kulübesi. |
الكُوخ |
|
Yapayazdı, nerde ise yapacaktı. |
كاد يفعل كذا ـــَــ كَودًا |
|
Çabuk olmak. Koşmak. (-o): Denk ve yük taşımak. Kazmak. |
كارَ فى ميثْيته ـــُــ كَورًا |
|
Yusyuvarlak dürdü. Eşyayı denk yaptı. Bir birine soktu. Çarpıp yıktı. |
كَوَّرَ الشىءَ |
|
Güneşin ışığı dürülüp alındı. |
كَوِّرَت الشَّمسُ |
|
Sırta alınan denk. |
الكارَةُ |
|
Arı kovanı. |
الكَوَارُ |
|
Demirci ocağı, küre. Palan, semer. |
الكُورُ (ج) أكْوَارٌ |
|
Kuplu kupa. Koçanı ile birlikte yaş mısır. |
الكُوزُ (ج) كيزَانٌ |
|
Trampet, davul. Gönye. |
الكُوس |
|
|
كَوسَجَ انظر : ك س ج |
|
|
كو كب انظر : ك ك ب |
|
Küme, öbek. |
الكَوْمُ (ج) أكْوَامٌ و كِيمانٌ |
|
(=) |
الكُومة (ج) كُوَمٌ |
|
Olmak, meydana gelmek. Sonradan olmak. Zamansız ve devamlı olmak: (dır). |
كان الشىءُ ـــُــ كَوْنًا و كِيانًا و كَينُونة |
|
Parçalarını birleştirerek meydana getirdi. Yaptı. Yarattı. (bunun fâili Allahtır.) |
كَوَّن الشىءَ |
|
Oldu, meydana geldi. Hareket etti. Şekline girdi. |
تكَوّنَ الشىُ |
|
İtaat etti, boyun eğdi. |
اسْتكان |
|
Olay, vakıa. |
الكائِنَة ُج كَوائِنُ |
|
Varlık. Birdenbire oluş. Tekâmül etme. |
الكانون |
|
|
انظر : ك ن ن |
|
Varlık. Birdenbire oluş. Tekâmül etme. |
الكَوْنُ |
|
Yer. Derece. |
المكان (ج) أمْكِنَةٌ |
|
(=) |
المكانَةُ |
|
Duvarda ışık ve hava giren delik. Küçük pencere. |
الكَوُّ |
|
(=) |
الكَوَّةُ (ج) كَوَّاتٌ و كِوَاءٌ |
|
Dağlamak. Ütülemek. Dikkatle bakmak. Akrep sokmak. |
كَواهُ كَيًّا و كَيَّة |
|
Isındı. |
تكَوَّى بالشىء |
|
Ütücü. Acı dilli. |
الكوَّاء |
|
Hayvanlara vurulan damga. Ütü. |
المِكْوَاةُ |