Kendisinden sonra gelen kelime mecrur olduğunda: “nice, ne kadar.” Mansup olduğunda: kaç, ne kadar?”. |
كَمْ |
Mantar. Yer elması. |
الكمْءُ (ج) أكْمُؤٌ و كَمْأَةٌ |
Doru renk. Şarap. |
الكُمَيْت (ج) كُمْتٌ |
Armut. |
الكُمَّثْرَى |
Seyis. |
الكامِحُ (ج) كَمَحَةٌ |
Rengi solmak. (-o ): Çamaşıra tokaçlamak. Şişmiş ve acıyan yere kızdırılmış bez koymak |
كَمَدَ لونُه ـــُــ كَمْدًا |
Rengi solmak. Eskimek. Üzüntüsünü gizlemek. |
كَمِدَ الشىءُ ـــَــ كَمَدًا |
S. müş. |
فهو كامِدٌ و كَمِدٌ و كَميدٌ |
Yara ve şiş: Üzerine konan kızdırılmış bez parçası. |
الكِمَادُ و الكِمادَةُ |
Azık tükenmek. (-o) : Kılıçla elini kolunu kesmek. |
كَمَشَ الزَّادُ ـــُــ كَمْشًا |
Azmetmek. Çabuk olmak. |
كَمِشَ فى أمْرِه ـــَــ كَمَشًا |
Çabuk oldu. – Deri buruştu. |
انكمَشَ فى امره |
Kelpeten. |
الكمَّاشة |
Tam: olmak, tamamlanmak. |
كَمَلَ الشىءُ ـــُــ كُمولا |
Tam ve eksiksiz: olmak. |
كَمُلَ ـــُــ كمالًا |
Ek, ilâve, tamamlayıcının |
التَّكْمِلَة |
Yemesin ve ısırmasın diye devenin ağzına takılan şey. At torbası. |
الكِمامُ (ج) أكِمَّةٌ |
Elbise kolu. |
الكُمُّ (ج) أكْمامٌ و كِمعَةٌ |
Mikdar. |
الكَمُّ |
Meyve ve çiçek kapçığı. |
الكِمُّ (ج) أكمَامٌ |
Gizlenmek. (-li): Gizlenmek, saklanmak. |
كَمَنَ فى المكان ـــُــ كُموناً |
Kimyon. |
الكَمُّون |
Pusu. Üstü örtülü, kapalı. |
الكَمِينُ |
Gizlenen yer, pusu. |
المَكْمَنُ (ج) مَكامنُ |
Anadan kör. |
الأَكْمَهُ |
Öne geçmek, ilerlemek. (-o): Kendisini zırh ve miğferle örtmek. Bildiğini söylemek, gizlemek. |
كَمَى إليه ـــِــ كَمْيًا |
Silâhlı. Kahraman. Sır tutan. |
الكَمِىُّ (ج) أكماء |