Kendisinden sonra gelen kelime mecrur olduğunda: “nice, ne kadar.” Mansup olduğunda: kaç, ne kadar?”.

ßóãú

Mantar. Yer elması.

ÇáßãúÁõ (Ì) ÃßúãõÄñ æ ßóãúÃóÉñ

Doru renk. Şarap. 

ÇáßõãóíúÊ (Ì) ßõãúÊñ

Armut.

ÇáßõãøóËúÑóì

Seyis. 

ÇáßÇãöÍõ (Ì) ßóãóÍóÉñ

Rengi solmak. (-o ): Çamaşıra tokaçlamak. Şişmiş ve acıyan yere kızdırılmış bez koymak

ßóãóÏó áæäõå ÜÜÜõÜÜ ßóãúÏðÇ

Rengi solmak. Eskimek. Üzüntüsünü gizlemek. 

ßóãöÏó ÇáÔìÁõ ÜÜÜóÜÜ ßóãóÏðÇ

S. müş. 

Ýåæ ßÇãöÏñ æ ßóãöÏñ æ ßóãíÏñ

Yara ve şiş: Üzerine konan kızdırılmış bez parçası.

ÇáßöãóÇÏõ æ ÇáßöãÇÏóÉõ

Azık tükenmek. (-o) : Kılıçla elini kolunu kesmek.

ßóãóÔó ÇáÒøóÇÏõ ÜÜÜõÜÜ ßóãúÔðÇ

Azmetmek. Çabuk olmak.

ßóãöÔó Ýì ÃãúÑöå ÜÜÜóÜÜ ßóãóÔðÇ

Çabuk oldu. – Deri buruştu.

ÇäßãóÔó Ýì ÇãÑå

Kelpeten.

ÇáßãøóÇÔÉ

Tam: olmak, tamamlanmak.

ßóãóáó ÇáÔìÁõ ÜÜÜõÜÜ ßõãæáÇ

Tam ve eksiksiz: olmak.

ßóãõáó ÜÜÜõÜÜ ßãÇáðÇ

Ek, ilâve, tamamlayıcının

ÇáÊøóßúãöáóÉ

Yemesin ve ısırmasın diye devenin ağzına takılan şey. At torbası. 

ÇáßöãÇãõ (Ì) ÃßöãøóÉñ

Elbise kolu. 

Çáßõãøõ (Ì) ÃßúãÇãñ æ ßöãÚóÉñ

Mikdar.

Çáßóãøõ

Meyve ve çiçek kapçığı. 

Çáßöãøõ (Ì) ÃßãóÇãñ

Gizlenmek. (-li): Gizlenmek, saklanmak.

ßóãóäó Ýì ÇáãßÇä ÜÜÜõÜÜ ßõãæäÇð

Kimyon.

Çáßóãõøæä

Pusu. Üstü örtülü, kapalı.

Çáßóãöíäõ

Gizlenen yer, pusu.

Çáãóßúãóäõ (Ì) ãóßÇãäõ

Anadan kör.

ÇáÃóßúãóåõ

Öne geçmek, ilerlemek. (-o): Kendisini zırh ve miğferle örtmek. Bildiğini söylemek, gizlemek. 

ßóãóì Åáíå ÜÜÜöÜÜ ßóãúíðÇ

Silâhlı. Kahraman. Sır tutan.

Çáßóãöìøõ (Ì) ÃßãÇÁ