Zorlamak, zorla yaptırmak. |
ÞóÓóÑó ÝáÇäðÇ ÜÞóÓúÑðÇ |
Arslan. Üstün, galip. Kuvvetli, sert. |
ÇáÞóÓúæóÑóÉõ (Ì) ÞóÓóÇæöÑóÉ õ ÞÓÇæöÑõ |
Papaz, keşiş. |
ÇáÞóÓø (Ì) ÞøóÓõæ Óñ æ ÇáÞöÓøóíÓõ (Ì) ÞÇæöÓÉñ æ ÞÇÓöíóÉñ æ ÞöÓøóíÓæ äó |
Söz taşıyan. |
ÇáÞøóÓÇÓõ |
Âdil, kâmil ve mûtedil olmak. |
ÞóÓóØó ÝáÇäñ Ü ÞöÓúØðÇ |
Zulmetmek, haktan ayrılmak. |
æ Ü ÞóÓúØóÇ æ ÞõÓõæ ØðÇ |
Adaletli ve kâmil oldu. |
ÃÞúÓóØó |
Kısımlara ayırdı. Taksite bağladı. Ailesine karşı cimri davrandı. |
ÞóÓóØó ÇáÔìÁ |
Adalet. Âdil. Mikdar. Terazi. Hisse, pay. |
ÇáÞöÓúØõ (Ì) ÃÞÓÇØ |
En sağlam ölçü. |
ÇáÞöÓúØÇÓõ |
Sarraf. Kalp parayı geçerinden ayıran. |
ÇáÞóÓúØóÇÑõ |
Toz. Kestane. |
ÇáÞóÓúØóáõ |
Kısım ve parçalarına ayırmak. İkiye ayırmak. Bölüştürmek. Dağıtmak. |
ÞóÓóãó ÇáÔìÁ Ü ÞóÓúãÇ |
Yemin etti. |
ÃÞúÓóãó |
(o): taksim etti (ler) yemin etti. |
ÞÇÓóãó |
Taksim etti. Dağıttı. Güzelleştirdi. |
ÞóÔøóãó ÇáÔìÁ |
İki şey arasında düşünüp tereddüt etti. Yeminleşti(ler). (-o): bölüştü(ler). |
ÃÞúÊóÓóãó |
Bir nevi fal. |
ÇáÇÓöÊÞúÓóÇãõ |
Hisse, pay. |
ÇáÇóÞúÓõæãóÉõ (Ì) ÃÞÇÓöãõ |
Güzellik, parlaklık. Sulh. Muayyen bir yemin tarzı. |
ÇáÞóÓóÇãóÉ õ |
Pay hakkı. |
ÇáÞõÓóÇãóÉõ |
Taksim etmek. Bağış. Görüş. Şüphe. Yağmur. Su. Huy, âdet. |
ÇáÞóÓúãõ |
Pay, nasip. Kısım. |
ÇáÞöÓúã õ (Ì) ÃÞúÓóÇãñ |
Yemin. |
ÇáÞóÓóãõ (Ì) ÃÞúÓóÇãñ |
Taksim. Pay. Bölme işlemi. |
ÇáÞöÓúãó (Ì) ÞöÓóãñ |
Taksim eden. Pay. Kısımlara ayrılan şeylerden her biri. Güzel. |
ÇáÞóÓöãõ |
Sert ve kuvvetli olmak. Taş gibi olmak. |
ÞóÓóÇ ÇáÌÓãõ ÜÜÜõÜÜ ÞóÓúæðÇ æ ÞóÓóÇæ óÉð |
Taş yürekli yaptı. |
ÃÞúÓóì ÞáÈå |
Göğüs gerdi. |
ÞÇÓì ÇáÇóãúÑó ÇáÔÏ íÏó |
Kabalık, sertlik, taş yüreklilik. |
ÇáÞóÓúæóÉõ |
Kalbi katılaştırma vesilesi. |
ÇáãóÞúÓóÇÉõ |