Okumak.

(ÞóÑóÃ) ÇáßÊÇÈó Ü ÞöÑóÇÁóÉð æÞõÑúÇäÇð

Selâm söyledi.

æ Úáíå ÇáÓáÇã ó ÞöÑóÇÁÉð

Toplamak, bir araya getirmek.

æ Ü ÇáÔìÁ ÞóÑúÁóÇ æ ÞõÑúÂäðÇ

Hayız gördü. Hayzinden temizlendi. (-o): Okuttu. Selâm söyledi.

ÃÞúÑóÃÊ ÇáãÑ ÃÉõ

Kur’an-ı Kerim. Okumak.

ÇáÞõÑúÂäõ

Hayız. Hayızdan temizlik. Kafiye.

ÇáÞõÑúÁ (Ì) Ã ÞúÑóÃåñ æ ÞõÑõæåñ æ ÃÞúÑõæåñ

Kendini ibadete veren. Güzel Kur’an okuyan.

ÇáÞõÑóÇÁ

Güzel Kur’an okuyan.

ÇáÞõÑóøÇÁ

Yaklaşmak. Bizzat yapmak. Cinsî münasebette bulunmak.

ÞóÑöÈó ÇáÔìÁ Ü ÞõÑúÈðÇ æ ÞõÑõÈÇäðÇ

Yaklaşmak. (-min, ilâ): Yaklaşmak.

ÞóÑõÈó ÇáÔìÁ ÜÜÜõÜÜ ÞóÑóÇÈÉð æ ÞõÑúÈðÇ æ ÞõÑúÈóÉð

Kap dolmaya yaklaştı. (-fî): Mutedil davrandı. (-o): Birbirine yakın yaptı, yaklaştırdı. Tatlı ve yumuşak konuştular.

ÞóÇÑóÈó

Böğrü ağrıdı. Elini böğrüne koydu. At dörtleme yürüdü. (-o): Yaklaştırdı. Kılıca kın yaptı. Kurban takdim etti.

ÞóÑóÈó

Yaklaştı.

ÃÞúÊóÑóÈ÷

Yaklaşmaya çare aradı.

ÊóÞóÑøó È Ü Åáíå

Kayık.

ÇáÞÇÑöÈõ (Ì) ÞóæóÇÑöÈõ

Kılıç kını. Dağarcık.

ÇáÞöÑóÇÈõ (Ì) ÞõÑõæ Èñ

Akrabalık.

ÇáÞóÑóÇÈóÉõ

Yakınlık, akrabalık. Böğür.

ÇáÞõÑúÈõ (Ì) ÃÞúÑóÇÈñ

Akrabalık, yakınlık.

ÇáÞõÑúÈì

Allah rızası için yapılan kurban v. b. İbadeti. Sultanın yanında devamlı bulunan sohbet arkadaşı.

ÇáÞõÑúÈÇäõ (Ì) ÞóÑóÇÈíäõ

Akrabalık. İbadet.

ÇáÞõÑúÈóÉõ (Ì) ÞõÑóÈñ æ ÞõÑõÈÇÊñ

Kırba.

ÇáÞöÑúÈÉË

Zaman, yer veya soyca yakın.

ÇáÞóÑöíÈõ (Ì) ÃÞúÑöÈÇÁ æ ÞóÑóÇÈì

Kısa yol. Misafirhane.

ÇáãóÞúÑóÈóÉõ (Ì) ãóÞóÇÑöÈõ

Yaralamak. Haksız olan bir şeyi hak namına iptal etmek.

ÞóÑóÍóåõ Ü ÞóÑúÍðÇ

Bizzat ileri sürdü. Hazırlanmadan konuştu. Seçti. Hazırlayıp tedkike sundu. Kuyu kazdı. 

ÃÞúÊóÑóÍó ÇáÇãÑ ó

Hazırlanıp tedkike sunulan ilmi görüş ve buluş. 

ÇáÇÞÊÑÇÍõ

Yara. Uyuz.

ÇáÞõÑúÍõ (Ì) ÞõÑõæ Íñ

Cerahatlenmiş çıban ve sivilce.

ÇáÞóÑúÍóÉõ (Ì) ÞóÑúÍñ æ ÞõÑõæ Íñ

Yaralı. Temiz su.

ÇáÞóÑöíÍõ (Ì) ÝóÑÍóì

İlk, evvel. Tabiat, huy. Akıl, zekâ.

ÇáÞóÑöíÍóÉõ (Ì) ÞÑÇÆÍ

Kene. Meme ucu.

ÇáÞõÑóÇÏõ ÇáæÇÍÏÉ ÞõÑóÇÏóÉõ (Ì) ÞöÑúÏóÇäñ

Maymun.

ÇáÞöÑúÏõ (Ì) ÃÞúÑóÇÏñ æ ÞõÑõæ Ïñ æ ÞöÑóÏóÉñ

Düz ve yüksek arazi.

ÇáÞóÑúÏóÏõ

Soğumak.

ÞóÑøó Ü ÞóÑøóÇ

Sevinmek, hoşnut olmak.

æ Ü Úíäõåõ

Yerleşmek, ikamet etmek.

ÞóÑøó ÈÇ áãßÇäö Ü ÞóÑøóÇ æ ÞóÑøóÇÑðÇ æ ÞõÑõæ ÑóÉð

Soğuğa girdi. Sakinleşti.itaat etti. (-bi, li): İtiraf ve isbat etti. (-o): Yerleştirdi. Kabul etti. Hoşnut etti.

ÃÞúÑøó

Sakin oldu, kımıldamadı.

ÞÇÑøóåõ

Yerleştirdi. (-o bi): itirafa zorladı. Tahkik eti. Açıkladı.

ÞóÑøóÑó ÇáÔìÁ Ýì ÇáãßÇä

Duran. Soğuk. 

ÇáÞóÇÑ

Geniş, düz arazi. Kıt’a.

ÇáÞóÇÑóÉõ

Şişe. Kadın.

ÇáÞóÇÑõÑóÉõ (Ì) æóÇÑöíÑ

Soğuk. Tahtırevan.

ÇáÞóÑø

Soğuk. 

ÇáÞõÑø æ ÇáÞöÑøóÉõ

Sevindiren şey. Kazanın dibine tutan şey. 

ÇáÞõÑøóÉõ

Yerleşme, sabit olma, sonuç.

ÇáãõÓúÊóÞóÑøó

Sözcü. 

ÇáãõÞóÑøóÑõ

Sabit, kesinleşmiş. Talebenin imtihanda mes’ul olduğu ders mevzuları.

ÇáãõÞóÑøóÑõ

Katı, donmuş, çok soğuk.

ÇáÞøóÑóÓõ

Toplamak, devşirmek. Rızık temin etmek, kazanmak. Dar geçinmek.

ÞóÑóÔó ÇáÔìÁ ÜÜÜóÜÜ ÞóÑóÔð

Köpek balığı. Bir para birimi, kuruş.

ÇáÞöÑÔõ (Ì) ÞõÑæÔ

Çimdiklemek. Tırmalamak. Pire, yılan v.b. ısırmak. Dil burulmak. Hamuru açmak üzere yumak yapmak.

ÞóÑóÕóåõ ÜÜÜõÜÜ ÞóÑúÕðÇ

Acı söz.

ÇáÞóÇÑóÕóÉõ (Ì) ÞóæóÇÑöÓõ

Papatya. Yemen za’feranı.

ÇáÞõÑøóÇÖõ

Yuvarlak, yassı ve düz cisim. Güneş yuvarlığı.

ÇáÞõÑóÖõ (Ì) ÃÞúÑóÇÕñ

Yassı yuvarlak çörek.

ÇáÞõÑúÕóÉ (Ì) ÞõÑóÕñ

Makas.

ÇáãöÞúÑóÇÕõ

Korsan.

ÇáÞõÑúÕóÇä (Ì) ÞÑÇÕöäÉ

Kesmek. Dönüp gitmek. Ceza veya mükâfat vermek. Şiir söylemek. 

ÞÑóÖó ÇáÔìÁ Ü ÞÑúÖðÇ

Borç verdi.

ÃÞúÑóÖóåõ

(=) Sermaye bir taraftan, çalışma öbür taraftan kâr ortağı ticaret yaptı (lar). Karşılığını verdi.

ÝÇÑóÖóåõ

Borç aldı. (--o): Gıybet etti.

ÃÝúÊóÑóÖó ãä ÝáÇäò

Kesildi. Yok olup gitti.

ÇäúÞóÑóÖó

Karşılıklı alıp verdiler. 

ÊÞóÇÑóÖóÇ ÇáÔìÁ

Borç istedi.

ÇÓúÊóÞúÑóÖó ãäå

Kırpıntı. Fare yeniği. Kötü, değersiz.

ÇáÞõÑóÇÖóÉõ

Gıybetçi. Güve.

ÇáÞøóÑóÇÖóÉõ

Borç, ödünç.

ÇáÞóÑúÖõ (Ì) ÞõÑõÖñ

Faizsiz ve menfaatsız verilen ödünç para.

ÇáÞóÑúÖõ ÇáÍÓä

Şiir.

ÇáÞóÑöíÖõ

Makas. Bilet kontrol zımbası.

ÇáãöÞÑÇÖõ

Obur. Hırsız. Arslan. Keskin kılınç.

ÇáÞÑöÖóÇÈõ (Ì) ÞóÑóÇÖöÈóÉõ

Küpe. Ülker yıldızı. Alev.

ÇáÞõÑúØõ (Ì) ÃÞúÑóÇØñ æ ÞöÑóÇØ æ ÞõÑæØ

Bir nevi pırasa.

ÇáÞöÑúØõ

Ortalama 4 buğday veya 5 arpa tanesi ağırlığında bir ölçü (Şer’i ölçüsü:0,2 gram, örfi ölçüsü: 0,20208 gramdır.)

ÇáÞöÑÇØõ

Kâğıt. Hedef. Genç deve. Kâğıt huni. 

ÇáÞöÑúØóÇÓõ (Ì) ÞóÑóÇíÓõ

Selem ağacının meyvesini toplamak; bununla deriyi tabaklamak.

ÞóÑóÙó ÇáÞóÑóÙó Ü ÞóÑúØðÇ

Övdü. İyi ve üstün taraflarını söyledi.

ÞóÑøóÙó ÝáÇäðÇ

Ceviz ağacı büyüklüğünde bir ağaç, selem ağacı.

ÇáÞóÑóÙõ æÇÍÏÊå ÞóÑóÙÉñ

Dövmek, vurmak. Birden gelivermek. Yuları çekip hayvanı durdurmak. Kur’a çekmek.

ÞóÑóÚó ÇáÔìÁ Ü ÞóÑúÚðÇ

Denizin dibine indi. Yaklaştı. (-ilâ): Geri döndü. (-an): Vazgeçti. – Kur’a çekti. Kur’a çekmelerini söyledi. (-o): Men’etti. Mağlup etti. Atın yularını çekti. En iyisini verdi.

ÃÞúÑÚ

Kılıçla vuruştu(lar). Kur’a çekti(ler). 

ÞÇÑóÚó

Kur’a çektiler. (-o): Seçti.

ÃÞúÊóÑóÚõæÇ Úáì Ôì

Kel. Kabuğu soyulmuş. Sert, sağlam.

ÇáÃÞúÑóÚ (Ì) ÃÞóÇÑÚ æ ÞõÑúÚñ

Kıyamet. Felâket, musibet.

ÇáÞóÇÑóÚóÉ (Ì) ÞóæóÇÑöÚ

Yolun ortası. 

ÞóÇÑöÚóÉõ ÇáØøóÑíÞ

Saçkıran. Kel illeti. 

ÇáÞõÑóÇÚ

Ağaçkakan kuşu.

ÇáÞøóÑóÇÚ

Kabak.

ÇáÞóÑúÚ

Kel illeti. Bitkisiz arazi. Boş deve ağılı. Tehlike.

ÇáÞóÑóÚ

Kur’a. Kur’adan çıkan pay.

ÇáÞõÑúÚóÉõ

Ütü. Külünk.

ÇáãöÞúÑóÇÚõ

Yalan söylemek. (-li): Kazanmak. Devşirmek. (-o): Kötüsüyle karıştırmak. Ayıplamak, kusurlamak. Deriyi soymak. Günah işlemek.

ÞóÑóÝó Ü ÞóÑúÝðÇ

Kabuk. Kurumuş sümük.

ÇáÞöÑúÝõ

Kötü ile karışma. Sirayet. Veba. Hastalığın nüksedişi. İttiham. 

ÇáÞóÑóÝõ (Ì) ÞöÑóÇÝñ

Çocuk yeni yemeğe başlamak. (-o): Yemek. Soymak. Sövmek.

ÞóÑóãó ÇáÕóÛíÑõ Ü ÞÑúãðÇ æ ÞõÑõæ ãðÇ æ ÞóÑóãóÇäðÇ

Nakışlı örtü. Yün perde.

ÇáÞöÑóÇãõ (Ì) ÞõÑõæãñ

Süs ve sıvada kullanılan za’feran, kireç v.b.

ÇáÞóÑúãóÏõ

İçi geniş, ağzı dar çukur. Güvercin yuvası. Deve memesi. 

ÇáÞöÑúãóÇÓõ (Ì) ÞóÑóÇãöÕõ

Sık adımlarla yürüdü. Sık yazdı. Karâmıta mezhebini benimsedi.

ÞóÑúãóØó

Küçük deve. Çift hörgüçlü deve. Saç örgüsü.

ÇáÞöÑúãöáõ

At arka ayaklarını, ön ayaklarını kaldırdığı yere koyarak yürümek. (-o bi): Yaklaştırmak, yan yana yapmak. (-o ilâ): Birleştirmek, bağlamak. 

ÞóÑóäó ÇáÝÑÓõ ÜÜÜõÜÜ ÞóÑúäðÇ æ ÞöÑÇäðÇ

Çatık kaşlı olmak. Uzun boynuzlu olmak. 

ÞóÑäó ÝáÇäñ Ü ÞóÑóäðÇ

S. müş.

Ýåæ ÃÞúÑóäõ æ åì ÞóÑúäÇÁ (Ì) ÞõÑúäñ

İki iş veya iki şeyi birleştirdi. Yüzünde ergenlik çıktı. Kan çoğaldı. Çıban olgunlaştı. (-li): Gücü yetti. (-alâ): Sıkıştırdı. (-o): Dengi ve akranı oldu. 

ÃÞÑóäó

Beraber oldu. Eşit kıldı. (-o, bi): Mukayese etti.

ÞÇÑóäóåõ

(o): İple bağladı.

ÞóÑóøäó

Bir ihramda hem hac, hem de Umre yapma. Yular ipi.

ÇáÞöÑÇäõ

Boynuz. Başın iki tarafındaki çıkıntı. Reis. Kılıcın ağzı. Doğarken güneşin ilk çıkan kısmı. Dağın tepesi. Fasulya kabuğu. Mermer gibi düz ve temiz taş. Tur, dolaşma. Yüz senelik bir zaman. 

ÇáÞóÑúäõ (Ì) ÞõÑõæ äñ

Gergedan.

æÍíÏõ ÇáÞóÑúä

Eş, emsal.

ÇáÞöÑúäõ (Ì) ÃÞúÑóÇäñ

Dost, arkadaş. Eş. Biri diğerine bağlı deve. Esir.

ÇáÞóÑöíäõ (Ì) ÞõÑóäÇÁ

Nefs, ruh. Zevce. Maksadı gösteren alâmet. 

ÇáÞóÑöíäÉ (Ì) ÞóÑóÇÆä

Boyunduruk.

ÇáãöÞúÑóäõ

Dişi apse yapıp avurdu şişmek. Avurdunda bir şey saklamak. (-o): Toplamak. Misafir etmek. Misafire ikram etmek.

ÞóÑóì ÝáÇäñ Ü ÞóÑúíðÇ æ ÞóÑðì

Yara irinledi. Misafir olmayı istedi. (-o): Misafir etmesini istedi. İnceledi. Gezip dolaştı.

ÇÓúÊóÞúÑóì

Sırt. Orta.

ÇáÞóÑóÇ (Ì) ÞöÑúæÇäñ æ ÃÞúÑóÇåñ

Su oluğu: ağaç. Çanak. Haya fıtığı. Benzer, aynı.

ÇáÞóÑúæõ (Ì) ÃÞúÑóÇåñ æ ÃÞúÑöì

Köylü.

(ÇáÞóÑóæöìøõ)

Misafire takdim edilen yemek. Havuzda toplanan su.

(ÇáÞÑóì)

Şehir. Köy.

ÇáÞóÑúíÉõ (Ì) ÞõÑìð - ÞõÒóÍõ ÞóæúÓõ ÞõÒóÍó : (ÇäÙÑ : ÞæÓ)