Devenin hörgücü büyüklüğünde semer, palan.

ÇáÞóÊóÈõ (Ì) ÃÞúÊóÇÈ

(=) Bağırsak. Su dolabı.

ÇáÞöíÊúÈõ (Ì) ÃÝúÊóÇÈ

Sırtına semer (yük) vurulan deve.

ÇáÞóÊõæ ÈóÉõ

Yalan söylemek. Fark ettirmeden konuşanları dinlemek. (-o): İzini takip etmek. Sözü allayıp pullayıp taşımak, koğuculuk yapmak. Hazırlamak. Azaltmak.

ÝóÊøó ÝáÇä ÜÜÜõÜÜ ÝóäøóÇ

S. müş.

Ýåæ ÝóÊøóÇÊñ æ ÝóÊõæ Êñ

Yonca.

ÇáÞóÊõ

Dikenli ve sağlam bir ağaç.

ÇáÞóÊóÇÏõ

Çok güç elde edilebilecek bir şey için söylenir.

ãöä Ïæ äå ÎóÑúØõ ÇáÞóÊóÇÏ

Semerin ağaç kısmı.

ÇáÞóÊóÏõ (Ì) ÃÝúÊÇÏ æ ÞõÊõæ Ï

Dar geçinmek. (-alâ): Dar geçindirmek. – Et v.b. kızarırken kokmak. (-o): Sarılmak, devam etmek. Yan üstü bırakmak. Birbirine eklemek.

ÝóÊóÑó ÝáÇäñ Ü ÞóÊúÑðÇ

Dar geçindi. Öd ağacıyle tütsü yaptı. (-o): Rızkını daralttı. Tüttürdü.

ÃÝúÊÑó

Cimri davrandı. – Kebabın kokusu yayıldı. (-o): Usta veya atıcıya eşya taşıyarak yardım etti. Yan üstüne yıktı. 

ÝóÊøóÑóÚáì ÚíÇáöå

Et v.b. den çıkan duman, koku.

ÇáÞõÊÇÑõ

Yan, kenar.

ÇáÞõÊúÑõ (Ì) ÝõÊóÑñ

Geçim darlığı. Su menfezi. Kapı sürgü veya dilinin girdiği yuva. Zırh halkası. Tandır gözü. Küçük pencere. Avcının gizlendiği çukur v.b.

ÇáÞóÊóÑóÉ õ (Ì) ÝõÊóÑñ

Korku veya kederden göz önünü kaplayan duman.

ÇáÞóÊóÑóåõ

Öldürmek. Aşağı ve zelil etmek. Hakkından gelmek.

ÞóÊóáóåõ Ü ÞóÊúáÇð

Savaştı. Önledi. Lânetledi.

ÞóÇÊóáóåõ

“Allah için! Ne güzel, ne hoş!” tarzında beğenme ve takdir ifade eder.

ÞÇÊóáóåõ Çááå

Savaştılar.

ÇÞúÊóÊóáó ÇáÞæ ãõ

(=) (-li): Ölesiye gayret etti. Boyun eğdi. Süslenip cilve yaptı.

ÊÞÊøóáó ÇáÞóæ ã

Benzer, denk.

ÇáÞöÊúáõ (Ì) ÃÞúÊóááñ

Harp meydanı.

ÇáãõÞúÊóÊóáõ

Harp zamanı ve yeri. Tehlike.

ÇáãóÞúÊóáõ (Ì) ãóÞóÇÊöáõ

Kırmızı veya siyaha çalan toz rengi.

ÇáÃÞúÊóãõ æ åì ÞóãÇÁ (Ì) ÞõÊúãñ

Toz. Kötü koku.

ÇáÞóÊóãõ

Hizmetçi.

ÇáãóÞúÊóæöìø (Ì) ãÞóÇÊöíóÉñ