|
Geri dönmek. Vazgeçmek. Gölge yayılmak. (-alâ): İlgi göstermek, yardım etmek. (-ilâ): Yemininin kefaretini verip zevcesine dönmek. |
فاء ـــِــ فَيثًا |
|
Gölge yayıldı. (-o): Döndürdü. Fayda getirdi. Ganimet ve hediye olarak verdi. |
أفاه |
|
Ağaç gölge yaptı. (-alâ, bi): Gölgelendi. – Gölge hareket etti, yer değiştirdi. (-li): Nazlandı. |
تَفَّيات الشَّجَرَةُ |
|
Güneş batıya yönelince doğuya hareket eden gölge. Haraç (vergisi). Harpsiz elde edilen ganimet. |
الفق (ج) أفْياهٌ و فُيوهٌ |
|
Dönüş. Tam tevbe. |
الفَيْثَةُ |
|
Vitamin. |
الفِيتامينُ (ج) فيتامينات |
|
Koku yayılmak. Yara kanamak. Kazan kaynamak. |
فاحَالمِكَ ـــِــ فَيحًا و فَيَحانًا |
|
Geniş olmak. |
فاحَ ـــَــ فَيَتَحًا |
|
S. müş. |
فهو أفْيَحُ و هى فَيْحَاء و فِيَحٌ |
|
Eline mal geçmek. Böbürlenmek. (-o): Sakınıp vazgeçmek. Suda eritmek. |
فَادَتلفلان فاءدضةٌ ـ فَءـيدًا |
|
Kazandı, elde etti. (-o): Kazandırdı. |
أفَادَ |
|
Övünen. |
الفَيَّادُ |
|
Virüs mikrobu. |
الفِيرُسُ |
|
Su çoğalıp akmak. Dolup taşmak. Gözden yaş akmak. Yayılmak. Sır tutamamak. |
فاض الماء ـــِــ فَيضًاو فُيُو ضًا و فَيَضَانًا |
|
Hacılar Arafat’tan Mine’ye gitti. (-fî): Daldı. (-bi): Attı. (-o): Çoğalttı, doldurup taşırdı. Su serpti. Yaş döktü. |
أفاضَ الحُّجَاجُ |
|
Söz yayıldı. (-fî): Söze daldılar. |
اسْتَفاضَ الخَبَرُ |
|
Faiz. |
الفاءـض |
|
Çok, bol. |
الفَيضُ (ج) فُيُو ضٌ |
|
Ölüm. |
الفَيظَ |
|
Düz, geniş çöl. İki dağ arasındaki yol. Rüzgârın çeşitli yönlerden estiği yer. |
الفيَّفُ (ج) أفْيافٌ و فيو فٌ |
|
(=) |
الفَيْفَاء (ج) الفَيافى |
|
Hatalı ve zayıf görüşlü olmak. |
فالَ رأية ـ فَيلاً و فُيُو لاً |
|
Fil. |
الفِيلُ (ج) أفيالٌ و فَيَلَةُ |