İşin vakti geçmek. Geçip gitmek. (-o): Ulaşamamak, geçirmek. (-o, fî, bi): Önüne geçmek.

ÝÇÊó ÇáÇóãÑ õ Êõ ÝóæúÊðÇ æ ÝóæóÇÊðÇ

Kimseye danışmadan yaptı. (-o): Söz uydurdu.

ÇÝÊÇÊ Ýì ÇáÇóãÑ

Farklı oldu, birbirine benzemedi.

ÊÝÇæÊ ÇáÔøóíËáä

Ansızın ölüm.

ãóæúÊõÇáÝóæóÇÊö

Parmak aralarındaki boşluk.

ÇáÝóæúÊõ (Ì) ÃÝúæóÇÊñ

Bölük, gurup.

ÇáÝÇÁÜÌõ

(=) İki tepe arasındaki boşluk.

ÇáÝÇÁÜÌóÉõ (Ì) ÝóæÖÇÁÜÌõ

Bölük. Sür’atle geçen gurup.

ÇáÝóæÌõ (Ì) Ýõæ æÌñ æ ÃÝúæóÇÌñ

Kokusu yayılmak. Kanamak.

ÝÇÍó ÇáÔìÁ ÜÜÜõÜÜ ÝóæúÍðÇ æ ÝóæóÍÇäðÇ

Kan akıttı.

ÃÝÇÍó ÇáÏøóãó

Koku.

ÇáÝóæ Íñ

Mal sahibinin olmak.

ÝÇÏó ÇáãÇáõ ÜÜÜõÜÜ ÝóæúÏðÇ

Elde etti, kazandı. (-o): Birine mal verdi.

ÃÝÇÏó ÝáÇäñÇáãÇáó

Elde etti.

ÇÓÊÝÇÏ ÇáãÇáó æ ÛíÑóå

Kazanılmış mal. Fayda. Kâr.

ÇáÝóÇÁÜÏóÉõ (Ì) ÝóæóÇÁÜÏõ

Sakalbaşı, orada biten tüy. Kıyı. Yük tayı.

ÇáÝóæÏõ (Ì) ÃÝúæóÇÏñ

Yerden su fışkırmak. Taşmak. Alev yükselmek. Koku yayılmak.

ÝóÇÑó ÇáãÇÁ ÜÜÜõÜÜ ÝóæúÑðÇ æ ÝóæóÑÇäðÇ

Vaktin başlangıcı. Sıcağın şiddeti. Güneş battıktan sonra görünen kızıllık.

ÇáÝóæÑõ

Kazanmak, elde etmek. (-min): Kurtulmak.

ÝóÇÒó ÝáÇäñ ÈÇáÎóíÑ ÜÜÜõÜÜ ÝóæÒðÇ æ ãÝÇÒðÇ æ ãÝÇÒóÉð

Çöle girdi. Sefer etti. Öldü.

ÝóæøóÒó

Elde edilen, kazanılan.

ÇáãÝÇÒóÉõ

Zafer, kurtuluş. Çöl. Ölüm.

(ÇáãÝÇÒÉ) (Ì) ãóÝóÇæóÒõ

Anlaşmaya varmak için karşılıklı görüştü. Kâr ortağı oldu.

ÝÇæÖóÉ Ýì ÇáÇãÑ

Tasarruf ve idaresini ona verdi. Mehirsiz evlendi.

ÝóæøóÖó ÇáÇóãÑ Åáíå

Anarşi. Anarşist.

ÇáÝóæ Öì

Anarşizm.

ÇáÝóæÖóæíÉ

Bir anlaşma ve karara varmak için yapılan karşılıklı görüşme.

ÇáãÝóÇÖóÉõ

Elçi, orta elçi.

ÇáãõÝóæøóÖõ

Elçilik, sefaret.

ÇáãõÝóæøóÖõ

Bir nevi kalın peştemal. İş tulumu. Havlu, peşkir.

ÇáÝæ ØÉõ (Ì) ÝõæØñ

Koku.

ÇáÝóæ ÚóÉõ

Hıçkırık tutmak. Memede süt birikmek. Ölmek. (-o): Üstün gelmek.

ÝÇÞ ÝáÇäñ ÜÜÜõÜÜ ÝõæÖÇÝðÇ

Ayıldı. Bolluk ve bereket avdet etti. (-an): Uykusu kaçtı.

ÃÝÇÞó

Üstün, iyi. Omurganın yukarı ucu.

ÇáÝÇÁÜÞõ (Ì) ÝóæóÞóÉñ

Yoksulluk, ihtiyaç.

ÇáÝÇÞóÉñ

Hayvanın iki sağımı arasındaki müddet. Bu müddet zarfında biriken süt. Mühlet ve rahatlık.

ÇáÝóæóÇÞõ

Üst, üstünde. Fazla. Üstün.

ÝóæúÞ

Ok gezi. Üslup. Ağız boşluğu. Nasip.

ÇáÝõæ Þõ (Ì) ÝõæóÞñ æ ÃÝúæóÇÞñ

Bir nevi nohut.

ÇáÝõæá

Söylemek.

ÝÇå ÈÇáÞóæ áö ÜÜÜõÜÜ Ýóæ åðÇ

Ağzı geniş, dudakları sarkık kimse.

ÃÝúæóÉõ æ åì ÝóæåÇÁ (Ì) Ýõæ åñ

(bi): söyledi. (-o): Girdi.

ÊóÝóæøóåó

Ağız. Güzel koku. Yemeğe katılan tuz, biber v.b.

ÇáÝõæ åõ (Ì) ÃÝúæóÇåñ ÃÝÇæíåõ

Her şeyin ağzı, girişi, evveli. Dedikodu.

ÇáÝøóæåóÉõ