Durmadan devamlı... ( Nefy mâ’sı ile kullanılır. Bu mâ’ görülmediğinde de var kabul edilir. ) |
ÝóÊìÁó |
Kırmak, ufaltmak. |
ÝóÊøóåõ ÜÜÜõÜÜÝóÊøóÇ |
mf. |
ãóÝúÊõæÊñ æ ÝóÊÈöÊñ æ ÝóÊõæÊñ |
Ufantı, kırıntı. |
ÇáÝõÊóÇÊõ |
Kaya oyuk ve yarığı. Et suyu ile ıslatılmış ekmek parçası, tirit. |
ÇáÝóÊø (Ì) ÝÊæÊ |
Aradaki anlaşmazlığı hükme bağlamak. (-alâ) : Yol göstermek, önünü açmak. (-o) : Açmak. Zaptetmek, fethetmek. |
ÝóÊúÍó Èíäó ÇáÎóÕãíä ÜÜÜóÜÜ ÝóÊúÍðÇ |
Bir şeyle işe başladı. Mahkemeye verdi. |
ÝóÇÊóÍóåõ Ýì ÇáÃãÑ |
(-o) : Açtı. Başladı. |
ÇÝúÊóÊóÍó |
Açtı, açmak istedi. Yardım istedi. |
ÇÓúÊóÝúÊóÍó ÇáÈÇÈó |
Fâtiha sûresi. Evvel, başlangıç. |
ÇáÝóÇÊöÍóÉõ (Ì) ÝóæÇÊöÍ |
Konserve açma aleti. |
ÇáÝóÊøóÇÍóÉ |
Üstün harekesi. (Mebnilerde kullanılır.) |
ÇáÝóÊúÍõ |
Mu’rablerde üstün harekesi. |
ÇáÝóÊúÍóÉ |
Anahtar. |
ÇáãöÝúÊóÇÍõ (Ì) ãóÝÇÊöÍõ æ ãÝÇÊöíÍñ |
Anahtar. Su kanalı, borusu. |
ÇáãöÝúÊóÍú (Ì) ãóÝóÇÊöÍõ |
Kaşsız yüzük. |
ÇáÝóÊúÎóÉõ (Ì) ÝóÊúÎñ |
Gevşemek, yumuşamak. Yorulmak. Bıkmak. (-ilâ) : Gönlü ısınmak, huzur bulmak. (-o) : Sere ve siyemle ölçmek. |
ÝóÊóÑó ÜÜÜõÜÜ ÝõÊõæÑðÇ |
Gevşedi. Sakinleşti. ( -o) : Soğuttu, hafifletti. Zayıflattı. |
ÝóÊøóÑó |
Baş parmak ile şehâdet parmağı uçları arasındaki mesafe, sere, siyem. |
ÇáÝöÊúÑõ (Ì) ÃÝúÊóÇÑñ |
Zayıflık, kırgınlık. İki muayyen zaman veya iki peygamber arasındaki müddet. |
ÇáÝóÊúÑóÉõ |
Soruşturmak, araştırmak. |
ÝóÊóÔóå Úä ÇáÔìÁ ÜÜÜöÜÜ ÝóÊúÔðÇ |
(=) (-alâ) : Teftiş etti, kontrol etti. |
ÝóÊøóÔó ÇáÔìÁ æ Úäå |
Yarmak, ayırmak. Sökmek. Pamuk v.b. atmak. Sözü düzeltmek, açmak. |
ÝóÊóÞó ÇáÔìÁ ÜÜÜõÜÜ ÝóÊúÞðÇ |
Maya. |
ÇáÝöÊÖÇÞõ |
Yarık. İki veya daha fazla kişi arasındaki açıklık. Sabah. Bozuk düzen yaşayış. Fıtık. Etrafı yağmur alıp kendi kuru kalan yer. |
ÇáÝóÊúÞõ (Ì) ÝõÊõæ Þñ |
Canının istediğini yapmak. (-bi) : Haksızlık etmek, kötülük etmek. Öldürmek. (-fî) : Ahlaksız ve edepsiz olmak. |
ÝóÊóßó ÜÜÜöÜÜ ÝóÊúßðÇ |
İpi bükmek. |
ÝóÊóáó ÇáÌáó æ ÛíÑå ÜÜÜöÜÜ ÝÊáÇð |
Bazı meşe ağaçlarının meyvesi olan tanelerin kabuğu. |
ÇáÝóÊúáóÉõ |
Bükülmüş ip v.b. Çekirdek filizi. Bomba, dinamit v.b. fitili. |
ÇáÝóÊöíáõ |
Fitil. |
ÇáÝóÊöíáóÉõ (Ì) ÝÊÇÆáõ |
Madeni ateşte eritmek. Bir kimseye, görüş ve dininden dönmesi için işkence etmek. Denemek için güç işlere maruz bırakmak. Aklını çelmek, gönlünü çalmak. (-o an) : Döndürmek, vazgeçirmek. |
ÝóÊóäó ÇáãóÚúÏóäó ÜÜÜöÜÜ ÝóÊúäðÇ æ ÝõÊõæ äðÇ |
Eritmek üzere ateşe atma. İmtihan ve deneme. Bir şeye tutkunluk. Fikir karışıklığı. Azap. Sapıklık. |
ÇáÝöÊúäóÉõ (Ì) ÝöÊóä |
Sorunun hükmünü açıkladı. |
ÃÝúÊóì Ýì ÇáãÃáÉ |
Genç. |
ÇáÝóÊóì (Ì) ÝöÊíÇäñ æ ÝöÊúíóÉñ æ ÝõÊõæñ æ ÝõÊöìñ æ åì ÝÊÇÉ (Ì) ÝÊíÇÊ |
Gençlik. Asalet. |
ÇáÝõÊõæøóÉõ |
Dinî veya kanunî sorular verilen cevap. |
ÇáÝóÊúæóì (Ì) ÝÊóÇæö æ ÝóÊÇæóì |
(=) |
ÇáÝõÊúíÇð |
Genç. |
ÇáÝóÊöìø (Ì) ÝöÊÇåñ æ ÃÝúÊóÇåñ |