Karanlık. Simsiyah. Kaba, aptal. Aciz,gafil.

الغَيْهَبُ (ج) غَياهب

Yardım etmek.

غاَثَهُ الله ـــُــ غَوثًا

Yardım ve imdat diledi.

اسْتَغَاثَ

İmdat, yardım.

الغِياثُ

Su çekilmek. Gözleri çukur olmak. (-fî) : Girmek. Batmak. Derinliğine incelemek. (-o) : Bolluk ve bereket vermek.

غارَ المَاء ـــُــ غَوْرًا و غُؤُورًا

Dibine vardı. Çabuk yürüdü. Gitti.

أَغَارَ

Yardım dilemeye geldi. (-alâ) : Baskın yaptı. (-o) : Sağlamca büktü.

و ـ القو مَ و بهم و إليهم

Alçak ve çukur yer. Mağara. Çene çukuru. Büyük halk veya asker topluluğu.

الغَارُ (ج) غيِرَان

İki göz çukuru kemiği. Karın ve ferç.

الغَارانِ

Hücum, baskın.

الغَارَةُ

Çukur yer. Dip, derinlik. Mağara.

الغَوْرُ (ج) غِيران و أغوار

Mağara.

المَغَارُ المَغَارَةُ

Gaz.

الغَازُ

Dibe çökmek. Dibe dalmak.

غاص فى الماء ـــُــ غَو صًا

Dalgıç. Becerikli.

الغَّوَاص

Denizaltı.

الغَوَّاصَة

Suya girip kaybolmak. Çökmek, inmek, yuvarlanmak.

غاط فى الماء ـــُــ غَوْطًا

Derince kazdı.

غَوَّطَ البءـر َ

Büyük abdest bozdu.

تَغَّوَط

Geniş çukur. Büyük abdest bozma. İnsan dışkısı.

الغائط (ج) غُو طٌ و غِياط

Sulak ve yeşil yer.

الغَوطة

Düz, geniş arazi. Büyük abdest bozma.

الغَيظ (ج) غِيطان

Ses, gürültü. Sokak adamları.

الغَوْغاء

Öldürmek.

غالَه ـــُــ غَؤلاً

Ansızın yakalayıp öldürdü.

اغتاله

Kötülük, şer. Belâ.

الغَاءـلَة (ج) غَواءـل

İçkiden mütevellit sarhoşluk, baş ağrısı. Çölün kısa görünen uzun mesafesi. Güçlük. Bol toprak.

الغَوْل

Nereden geldiği bilinmeden insanı yakalayıp öldüren her şey. İnsanların önüne çıkıp çeşitli şekillere girebildiğine inanılan bir cin (gul yabani) . aklı gideren veya sarhoş eden her şey. Ölüm. Belâ.

الغُول (ج) أغْوالٌ و غيلان

Ansızın.

الغِيلة

Sapmak, azmak. Çocuğun sütten karnı bozulmak. (-o) : Saptırmak.

غَوَى ـــِــ غَيَّا و غَوَايَةً

Gerektiği yerde bulunmamak. Kaybolmak. Uzaklaşmak. Gizli kalmak. (-o) : Gıyabında hoşlanmayacağı bir şey söylemek.

(غاب) ـــِــ غَيْبَا و غَيبَةً و غَيُو بَةً وغِياباً

Gıybetini etti.

أغْتابه

Orman.

الغابة (ج) غابٌ و غابات

Her şeyin dibi, derinliği. Ağacın damarları. Çukur.

الغَيابة

Bulunmamak, hazırda olmamak. Bulunmayan, hazırda olmayan.

الغَيبُ (ج) غُيُو بٌ

Bir kimsenin arkasından hoşa gitmeyen şeyleri söylemek.

الغِيبة

Güneşin battığı yer ve zaman.

المَغِيب

Bereketli yağmur vermek.

غاثَالله البلاد ـــَــ غَيثًا و غِياثًا

Dualarını kabul etti. İcabet etti.

أغاث الله عبادهَ

Bereketli yağmur.

الغَيْثُ (ج) غُيُو ثٌ و أغْياثٌ

Yumuşak, nazik nebat. Güzel ve cilveli genç.

الأغْيَدُ

Kıskanmak.

غَارَ الرجلُ على المرأة وهعليه ـــَــ غَيرةً

S.müş

فهو غيرَانُ و هى غَيرَى (ج) غُيارى و هو و هى غَيُور (ج) غُيُرٌ

Değiş tokuş yaptı. Yeniledi. Başka ve değişik oldu.

غايَرَه

Hayvanın yükünü indirip düzeltti. Değiştirdi.

غَيَّرَ فلانٌ عن بعيره

Gayri müslimlerin dinî alâmeti: zünnar gibi.

الغِيَارُ

Ancak, yalnız, başka, değil.

غَيَّر

Başkalık. Diğergamlık.

الغَيِرَّة

Su çekilmek. Süt azalmak. Fiyat düşmek. Azalıp gitmek.

غاضَ الماء ـــِــ غَيضًا و مَغَضَا و مَغِيضًا

Ağaçlık, orman.

الغَيِضَةُ (ج) غِياض و أغياض

Gazaplanmak, hiddetlenmek.

غاظاُه ـــِــ غَيْظًا

(=)

اغْتاظَ

Hiddetlendi. Hiddet gösterdi. Ateş yanarken gürültü çıkardı.

تَغَيَّظَ

Kadın hamile olarak çocuğunu emzirmek.

عالت المرأةُ و لدَها ـــِــ غَيْلاً

Çalmak.

و ـ الشى ءَ غيالا و غيالة و غَوو لاً

Hamile iken çocuğunu emzirdi. Çocuğunu emziren kadınla cinsi münasebette bulundu. Koyun yılda iki kere yavruladı.

أغْيَلَتِ المرأةُ و لدَها

Hamile iken emzirilen süt. Akan su. Şişman çocuk. Büyük, dallı budaklı ağaç.

الغَيْل (ج) أغيال و غُيُول

Muğaylan ağacı.

أمَ غيلان

Bulut.

الغَيّضم (ج) غُيو م و غياام

Bulut parçası. Susuzluk.

الغَيْمة

Bulutlu.

الغَيوم

Hudut çizdi. Gaye tespit etti. Sonunu ve sınırını belirtti.

غَيَّا الغَاية

Son, nihayet. Bayrak.

الغَاية (ج) غاىٌ و غايات