|
Batmak, kaybolmak. Gitmek, savuşmak. |
ÛóÑóÈóÊö ÇáÔóãÓõ ÜÜÜõÜÜ ÛõÑõæÈðÇ |
|
Yurdundan uzaklaşmak. Söz kapalı vezor anlaşılır olmak. |
ÛóÑõÈ Úä æ Øäå ÜÜÜõÜÜ ÛóÑÇÈÉð æ ÛõÑúÈóÉð |
|
Batıya geldi. Garip oldu. Göçtü. Tuhaf bir şey yaptı. Kapalı konuştu.(-o) : Uzaklaştırdı. |
ÃÛúÑóÈ |
|
Uzun yolculuğa çıktı. Batıya doğru gitti.(-o) : uzaklaştırdı. |
ÛóÑøóÈ |
|
Yurdundan uzaklaştı. Gayretli ve çalışkan oldu. Akrabası olmayan biriyle evlendi. |
ÇÛúÊóÑÈ |
|
Omuz. Her şeyin üst kısmı. |
ÇáÛÇÑöÈ (Ì) ÛóæÇÑöÈõ |
|
istediğin yeregit, boş ol. |
ÍóÈáõß Úáì ÛÇÑöÈöß |
|
Karga. Ağız, keskin yer. |
ÇáÛóÑÇÈ (Ì) ÛöÑúÈÇä æ ÃÛÑõÈñæ ÃÛúÑöÈÉ |
|
Batı. Güneşin battığı yer. Bir şeyin ucu, ağzı. Gayret, çalışkanlık. Kesinlik, sertlik. Öküz gönünden mamûl büyük su kovası. Göz yaşı. Göz yaşı kanalı. Gözün iki uç noktasından her biri. Tükürük. |
ÇáÛóÑúÈ (Ì) ÛõÑõæÈ |
|
Altın, gümüş. Bardak. Şarap. Mızrak yapımında kullanılan bir ağaç. |
ÇáÛóÑóÈõ |
|
Vatanından uzak düşmüş kimse. Üstü kapalı, zor anlaşılan söz. |
ÇáÛóÑöíÈ (Ì) ÛõÑóÈÇÁ æ åì ÛÑíÈÉ (Ì) ÛóÑÇÁÜöÈõ |
|
İyi cins siyah bir üzüm. Sakalını boyayan ihtiyar. Simsiyah. |
ÇáÛóÑíÈ (Ì) ÛóÑóÇíÈ |
|
Tef. Kalbur. Söz taşıyan adam. |
ÇáÛöÑúÈÇá (Ì) ÛóÑóÇÈíáõ |
|
Ötmek, şarkı söylemek. |
ÛóÑöÏó ÇáØÇÁÜÑõ æ ÇáÃäÓÇ äõ ÜÜÜõÜÜ ÛóÑóÇÏðÇ |
|
S. müş. |
Ýåæ ÛóÑöÏñ æ ÛöÑøóíÏ |
|
Kuş ötüp coşturdu. |
ÃÛúÑóÏó |
|
Kuş ötüşü. Şarkı. |
ÇáÃÛúÑõæÏóÉõ (Ì) ÃÛÇÑíÏ |
|
Bilmemek, gaflet içinde olmak. Su çekilmek. |
(ÛóÑøó) ÇáÑÌáõ ÜÜÜöÜÜ ÛóÑÇøóÑÉð æ ÛõÑøóÉñ |
|
Aldatmak. Gafil avlamak. Gagasından yedirmek.(-o, bi) : Cür’ete sevk etmek. |
æ Ü ÝáÇäðÇ ÜÜÜõÜÜ ÛóÑøó æ ÛõÑõæ ÑðÇ |
|
Alnı beyazlı at. Beyaz. Parlak. Gafil. Meşhur. |
Ýåæ Ã áÇ ÛóÑøó æ åì ÛóÑøóÇÁ (Ì) ÛõÑñ |
|
Tehlikeye soktu. İlk dişi çıktı.(-o) : Doldurdu. |
ÛóÑøÑ Èå |
|
Gafil oldu.(-bi) : aldandı.(-o) : Fırsatını aradı. Ansızın geldi. |
ÇÛúÊÑøó |
|
Kılıç v.b. ağzı. Örnek. Hafif, az. Eksiklik. Acele. Miktar. |
ÇáÛöÑÇÑ (Ì) ÃÛöÑøóÉ |
|
Gaflet. Gençlik. |
ÇáÛóÑóÇÑÉ |
|
Harar. |
ÇáÛöÑÇÑÉ (Ì) ÛÑÇÆÑ |
|
Kılıcın ağzı. Yer yarığı. Kat yeri. Kuşun ağzından çıkarıp yavrusuna verdiği gıda. |
ÇáÛóÑøõ |
|
Aldanmış, gaflete düşürülmüş. |
ÇáÛöÑøõ (Ì) ÇÛúÑÇÑ æÛöÑÇÑ |
|
Siyah renkli, beyaz başlı bir nevi su kuşu. |
ÇáÛõÑøõ æÇÍÏõå ÛóÑøóÇÁ |
|
Tehlike. Tehlikeye maruz bırakma. Meçhul alış-veriş. |
ÇáÛÑÇÑ |
|
Her şeyin ilki, en iyisi. Atın ağzındaki beyazlık. Ayın hilâl halindeki çıkışı. Yüz. Aydın ve parlak görünen şey. İleri gelen, ulu. |
ÇáÛõÑøóÉ (Ì) ÛõÑóÑñ |
|
Gaflet. |
ÇáÛöÑøóÉ (Ì) ÛöÑóÑñ |
|
Aldatan . |
ÇáÛóÑõæÑ |
|
Güzellik. Refah. Kefil, garanti eden, bakıp gözetleyen. Toy. |
ÇáÛóÑöíÑ (Ì) ÛõÑøóÇäñ æ ÃÛöÑøóÉñ æ ÃÛöÑøóÇÁ |
|
Çekirge yumurtlamak için kuyruğunu yere sokmak.( -o) : Batırmak. Sokmak. |
ÛóÑóÒóÊö ÇáÌÑÇÏÉ ÜÜÜóÜÜ ÛóÑúÒðÇ |
|
Özengi. Yere dikilmiş, sokulmuş şey. |
ÇáÛóÑúÒ (Ì) ÛõÑæÒ |
|
Tabiat, huy. |
ÇáÛóÑöÒóÉ (Ì) ÛóÑóÇÁÜÒ |
|
Ağaç v.b. dikmek. |
ÛóÑóÓó ÇáÔóÌÑó æäÍæ å ÜÜÜöÜÜ ÛóÑúÓðÇ |
|
Yeni biten hurma. Dikilen çekirdek. Fidan. |
ÇáÛóÑöíÓÉ |
|
|
ÇáÛöÑúÔ (Ì) ÛõÑõæ Ô ÇäÙÑ : Þ Ñ Ô |
|
Hedef. Arzu, dilek. Maksat. |
ÇáÛóÑóÖ (Ì) ÃÛúÑÇÖ |
|
Gargara yaptı. Su fakır fakır kaynadı. |
ÛóÑúÛóÑó ÇáÑÌáõ |
|
Kesmek. Bükmek. Tabaklamak. Avuçlamak. |
ÛóÑóÝ ÇáÛóÑúÝ æ ÇáÔìÁ ÜÜÜöÜÜ ÛóÑúÝðÇ |
|
Bir avuç. |
ÇáÛõÑóÇÝÉ |
|
Tabaklıkta kullanılan bir ağaç. |
ÇáÛóÑúÝ |
|
Bir avuç.Üst kattaki daire ve oda. |
ÇáÛõÑúÝÉ (Ì) ÛõÑóÝñ æ ÛõÑõÝÇÊ æ ÛöÑÇÝ |
|
Ticaret odası. |
ÇáÛõÑúÝÉ ÇáÊøóÌÇÑíÉ |
|
Sık ağaçlık. |
ÇáÛóÑíÝ |
|
Kepçe. |
ÇáãóÛúÑóÝÉ ãóÛóÇÑöÝ |
|
Batmak,boğulmak |
ÛóÑöÞó Ýì ÇáãÇÁ ÜÜÜóÜÜ ÛóÑóÞðÇ |
|
S. müş. |
Ýåæ ÛóÑöÞ ñ æ ÚÇÑÞñ æ ÛÑíÞ (Ì) ÛóÑúÞóì |
|
(-fî) : İleri gitti. Yayı son haddine kadar çekti.(-o) : Batırdı, suda boğdu. Doldurdu. Zayi etti. |
ÃóÛúÑÞ |
|
(-fî) :İleri gitti.(-o) : İçine aldı. |
ÇÓúÊóÛúÑóÞ |
|
Yayı son haddine kadar çekme. |
ÇáÛóÑúÞ |
|
Sünnette kesilen kapçık. |
ÇáÛõÑúáóÉ (Ì) ÛõÑóá |
|
Borçlu olmadığı halde başkasının borcunu yüklendi.(-fî) : Zarar etti. |
ÛóÑöãó ÜÜÜóÜÜ ÛõÑúãðÇ æ ÛóÑóÇãóÉð |
|
Bir şeye düşkün oldu. |
ÃÛúÑöãó ÈÇÔìÁ |
|
Kefil olduğu ve taahhüt ettiği borcu bizzat yüklenen. |
ÇáÛóÇÑöãõ (Ì) ÛõÑøóÇã |
|
Gönlün bir şeye takılıp kalması, aşkı. Devamlı azap. |
ÇáÛóÑóÇã |
|
Zarar. Ödeme mecburiyeti. Para cezası. |
ÇáÛóÑóÇãóÉõ |
|
Kendi taksiri olmaksızın çekilen zarar. |
ÇáÛõÑúãõ |
|
Borçlu. |
ÇáÛóÑíãõ (Ì) ÛõÑóãÇÁ |
|
Zarar. Ödeme mecburiyeti. Para cezası. |
ÇáãóÛúÑóãõ |
|
Borç altında kalan. Bir şeye vurgun. |
ÇáãõÛúÑóãõ |
|
Kuğu. |
ÇáÛúÑúäõæÞõ (Ì) ÛóÑóÇíÞ |
|
Gönlü veya aklı bir şeye takılmak. Hiddetli olmak. Soğuk olmak. |
ÛóÑìó Èå ÜÜÜóÜÜ ÛóÑðÇ æ ÛóÑóÇÉð |
|
(-o) : Bozdu. Tahrik ve teşvik etti. |
ÃÛúÑóì |
|
Bir şeye düşkün oldu. |
ÃÛúÑöìø Èå |
|
Yapıştırdı. |
ÛóÑøóì ÇáÔìÁ |
|
Zamk v.b. |
ÇáÛóÑóÇÁ (Ì) ÃÛúÑóÇÁ |
|
= |
ÇáÛöÑóÇÁ |
|
Hayret, şaşkınlık. |
ÇáÛóÑøæ |
|
= |
ÇáÛóÑúæóì |