Dönmek. (-an) :Vazgeçmek.(-bi fi ) :İkamet etmek. (-o) : Bükmek.Eğmek. |
عَاجَ ـــُــ عَوْجًا |
Eğri olmak. Yer çakır çukur olmak, kıvrımlı ve virajlı olmak. Kötü huylu olmak |
عَوِجَ العودُ و نحوه ـــَــ عَوَجًا |
S.müş |
فهو أعوج و هى عَوجَاءُ (ج) عُرْجٌ |
Fil dişi |
العاج |
Geri dönmek. Kocamak. Olmak.(-o) : Tekrar gelmek. |
عاد إليه وله و عليه عَودًا و عَوْدَةً |
Hastayı ziyaret etmek |
و ـ العليلَ عَوْدًا و عيادَةً |
Tekrar geldi. Adet edindi |
عاوده |
(=) |
اعتاده و تعوَّدَ الشىءَ |
Dönmesini istedi. Tekrar yapmasını istedi |
استعاده |
İyilik, lütuf. Yardım. Kar hissesi. Bina vb vergisi |
العائدة (ج) عوائدُ |
Alışagelen, adet |
العادة (ج) عادٌ و عادات |
Eski. Alışagelen |
العادىّ (ج) عادِيَّاتٌ |
Lütuf. İhsan |
العَوَاد |
Ağaç, odun. Öd ağacı. Ud |
العُود (ج) أَعْوادٌ ة عيِدانٌ |
Muayenehane |
العِيادة |
Bayram. Nöbet, dem |
العيد (ج) أعياد |
Dönecek yer, ahiret |
المَعاد |
Becerikli, mahir. Dersi açıklama vazifesini yapan. Asistan. |
المُعِيد |
Sığınmak, korunmak. Sarılmak. Yeni doğurmuş olmak |
عَاذَ به ـــُــ عَوْذًا و عِياذًا |
Allah adıyle korudu. Nazarlık veya muska taktı |
عَوَّذَهُ |
Sığınak |
العَوْذُ |
Nazarlık, muska. Üfürük |
العُوذَةُ |
Allah’a sığınırım |
العياذُ بالله منه و معاذَ اللهِ |
Sığınak |
العِيَاذَ وَ المَعاذ |
Felak ve Nas sureleri |
المَعوِّذَتانِ |
İğreti vermek |
أعارَهُ الشىءَ إعارةً و عارَةً |
(=) |
عاوَرَهُ الشىءَ |
Tek gözlü etti. Çevirdi, vazgeçirdi. Berbat etti |
عَوَّرَه |
Aralarında alıp verdiler. Sıra ile yaptılar. |
اعْتَوَرُوا الشىءَ |
(=)Rüzgar sıra ile her yönden esti. |
تعاورُوا الشىءَ |
Emanet ve iğreti vermesini istedi |
اسْتَعارَ الشىءَ منه |
Tek gözü kör olan. Kıymetsiz, kötü. Zayıf delil. Öz kardeşi olmayan kimse. Eskimişkitap. Karga. Kör bağırsak. |
الأَعْوَرُ و هى عَوْرَاءُ (ج) عُورٌ و أعاور |
İğreti,emanet. |
العارَةُ |
(=) |
العارِيَة (ج) عَوارٍ |
(=) |
(العَاريَّةُ) (ج) عَوَارِىّ |
Eksiklik. Yarık, yırtık. |
العُوَارُ |
Ayıp,eksiklik, çirkinlik. |
العَوَرُ |
Şaşı. Kötü söz ve iş. |
العَوْرَاءُ |
Eksiklik, kusur. Düşmanın sızmasından korkulan zayıf mevzi, yer. Örtülmesi gereken yer ve şey. Kadın. |
العَوْرَةُ |
Muhtaç olduğu halde bulamamak. |
عازه الشىءُ ـــُــ عَوْزًا |
Muhtaç olunduğu halde bulunamamak. Muhtaç ve perişan olmak. |
عَوِزَ الشىءُ ـــَــ عَوَزًا |
S.müş |
فهو أعْوَزُ و هى عو زاء (ج) عُوز |
Nadir oldu, bulunamadı. Muhtaç oldu. Muhtaç olduğu halde kendisinde az kaldı.(-o) : Bulamadı, âciz kaldı. |
أعْوَزُ الشىءُ |
Eski elbise. Çocuğu sardıkları bez. |
المِعْوَزُ (ج) مَعَاوِزُ |
|
العَوسَج انظر : (ع س ج) |
İş güçleşmek. Söz zor anlaşılmak. |
عَوِصَ الأمرُ و الكلامُ ـــَــ عَوَصًا * |
S.m |
فهو أعْوَصُ و هى عَوْصَاء (ج) عُوصٌ |
Bedel ve karşılık olarak vermek. Yerine vermek. |
عاضَهُ بكذا و عنه و منه ـــَــ عَوْضًا |
Karşılık ve bedel aldı.(-o) : Karşılık istedi. |
اعْتاضَ منهُ |
(=) |
تَعاوَّضَ منهُ |
Hiç, asla. |
عَوْضِ |
Bedel, karşılık. Yerine geçen. |
العِوَضُ (ج) أعْوَاضٌ |
Mani olmak alıkoymak. |
عاقَهُ عن الشىءِ ـــُــ عَوْقًا |
Kaldı, yapamadı. Mani oldu. |
تَعَوَّق |
Meşgul eden iş. Hayırsız, faydasız. Vadi kıvrımı. |
العَوق (ج) أعواق |
Ülker yıldızını takip eden parlak bir yıldız. |
العيُّوق |
Cahiliyye devrine ait bir put adı. |
يَعُوقُ |
Terazinin kefelerinden biri aşağıda,diğeri yukarıda olmak.(-fî ) : Eksik ölçmek ve tartmak. İsabet etmemek. Haksız olmak. Büyümek.( -o ) : Aileye bakmak. Ağır ve güç gelmek. |
عال المِيزانُ ـــُــ عَوْلاً* |
Gölgelik edindi. Bağırıp ağladı.(-alâ) : dayandı, güvendi. Yardım istedi. |
عَوَّل |
Gölgelik, kulübe. |
العالة |
Kendisinden yardım istenen kimse. Aile rızkı. Sesli ağlayış. Ferâizde hisseler mahreçten (payda) büyük olmak. |
العَوْل |
Güvenme, yardım isteme. Mutemet. |
العِوَل |
Sesli ağlayış. İçten yangı. |
العَوْلة (ج) عِوَلٌ |
(=) |
العَوِيل |
Aile efradı, bakılacak kimseler. |
العَيِّل (ج) عيال و عيائل و عالة |
Kazma. Külüng, balyoz. |
المِعْوَل (ج) مَعاولُ |
Yüzmek. Yüzer gibi gitmek. |
عام فى الماء ـــُــ عَوْمًا* |
Yıl. |
العام (ج) أعوام |
Kadın orta yaşlı olmak. |
عانت المراةُ ـــُــ عو نًا* |
(-alâ) : Yardım etti. |
أعانه |
(=) |
عاونه مُعاونةً وعوانًا |
Orta yaşlı oldu.(-o) : Yardım etti. |
عَوَنَّتِ المرأةُ |
Yaban eşeği sürüsü. Göbek altındaki etek. |
العانةُ (ج) عُونٌ |
Orta yaşlı. |
العَوَان (ج) عُونٌ |
Yardımcı. Faydalı. |
العَوْن (ج) أعوان |
Yardımcı. Yardım. |
المَعُونُ المَعُونة (ج) مَعاوِنُ |
Salgın,hastalık. |
العاهة* |
Köpek v.b. ulumak.(-o ) : Kötülüğe teşvik etmek. Eğmek, bükmek. |
عَوَى الكلب ُ و الذئب و ابن آو ى ـــِــ عُوَاءً* |