Parlamak.

ÖÇÁ ÇáÔìÁ ÜÜÜõÜÜ ÖóæÁðÇæ ÖíöÇÁð

(=) (--o) : Parlattı, aydınlattı.

ÃÖÇÁó

Aydınlık saçtı. (--bi) : Işık istedi.

ÇÓúÊóÖÇÁó

Işık, aydınlık.

ÇáÖøóÄÁó æ ÇáÖøæÁ (Ì) ÃÖæÇÁñ

Çok acıkmak. (--o) : Zarar vermek.

ÖÇÑó ÜÜÜõÜÜ ÖóæúÑðÇ

Açlıktan kıvrandı.

ÊÖóæøÑó

Feryat, gürültü.

ÇáÖøóæúÖóì æÇáÖÄÖÇÁó

Hareket etmek. Yayılmak. Ses çıkarmak. (--o) : Sallanmak.

ÖÇÚó ÇáÔìÁ ÜÜÜõÜÜ ÖóæúÚðÇ

Zayıfladı. Cılız doğurdu. Kötü yaptı. Hakkını tam vermedi.

ÃÖúæóì

Meyletti. Katıldı.

ÇäúÖóæóì Åáíå