|
Kuyumcu. |
الصَّائغُ (ج) صاغَةُ |
|
Kuyumculuk. |
الصِّيَاغَةُ |
|
Kalıba dökülmüş. Şekil, durum. Kip. |
الصِّيغَةُ (ج) صِيَغٌ |
|
Yün. |
الصُّوفُ (ج) أصوافٌ |
|
Yün satan. |
الصَّوَّافُ |
|
Hücûm etmek, üzerine atılmak. Isırmak. |
صالَ عليه ـ صَولاً و صَوَلاَنًا |
|
Hücûm, atılma. |
الصَّوْلَة |
|
Yaba. |
المِصوَلُ (ج) مَصاوِلُ |
|
Kendini tutmak, kendini men’etmek. Oruç tutmak. Susmak. Durgunlaşmak. |
صامَ عنه ـــَــ صَوْمًا و صيامًا |
|
Manastır. Anbar. |
الصَّوْمَعَةُ (ج) صَوَامِعُ |
|
At tırnağının üstüne basmak. (-o) : Korumak. |
صَانَ الفرسُ ـــُــ صَونًا |
|
Sandık, dolap. |
الصَّوَانُ (ج) أصْوِنَةُ |
|
Bağırmak. (-alâ) : Azarlamak. |
صاحَ ـــِــ صَيحًا و صياحًا |
|
Bağırma, feryat. Ahirette sûra üfürme. Baskın. Azap. |
الصَّيحَةُ |
|
Av tutmak, av vurmak. |
صادَ الطيرَ و الوحشَ و نحوهما ـــِــ صَيْدًا |
|
Güçlükle avladı. |
اصْطادَهُ |
|
Av. |
الصَّيْدُ |
|
Avcı. |
الصَّيادُ |
|
Avcı. Av. |
المُصطادُ |
|
Tuzak. |
المِصْيدُ و المِصْيَدَةُ (ج) مصايدُ |
|
Eczacılık. |
الصَّيدَلَة |
|
Eczacı. |
الصَّيْدَلاَنِى و الًصَّيْدَلِىّ (ج) صَيادِلَةٌ |
|
Hal değiştirmek, olmak. Eski haline dönmek. |
صارَ الشىء كذا ـــِــ صَيْرًا و صَيْرُورَةً ومَصِيرًا |
|
(-ilâ) : Halini değiştirdi. |
أصارَهُ صَيَّرَهُ كذا |
|
(-o) : Benzedi. |
تَصَيَّرَ |
|
Bir şeyin sonu, ucu, yanı. Su başı. Kapı aralığı. Yahudi hamamı. |
الصِّيرُ |
|
İşin sonu, neticesi, varacağı yer. |
المَصيِرُ |
|
Dokumacı tarağı. Horoz pençesi. İyi çoban. Kale. |
الصِّيصِيَةُ (ج) صَياصِ |
|
Yaz. |
الصَّيفُ (ج) أصياف و صُيُوفٌ |
|
Çinli. |
الصِّينِىُّ |