Susmak. Susan. Dilsiz. Altın ve gümüş. |
ÕóãóÊó ÜÜÜõÜÜ ÕóãúÊðÇ æ ÕõãõæÊðÇ æ ÕõãóÇÊð ÇáÕÇãöÊõ |
Sükût. |
ÇáÕøõãóÇÊõ (Ì) ÕõãõæÊñ æ ÕóæóÇãöÊõ |
Kulak deliği. |
ÇáÕøöãóÇÎõ (Ì) ÃÕãöÎóÉñ æ ÕõãõæÎñ |
Sebat ve devam etmek. (-o , li, ilâ) : Kasdetmek, yönelmek. (-o) : Tıpalamak. |
ÕóãóÏó ÜÜÜõÜÜ ÕóãúÏðÇ æ ÕõãõæÏðÇ |
Başa sarılan mendil v.b. mantar, tıpa. |
ÇáÕøöãóÇÏõ (Ì) ÃÕãöÏóÉñ |
Yüksek yer. |
ÇáÕøóãúÏõ (Ì) ÃÕãÇÏñ |
Allah’ın isimlerinden biri. İhtiyaçları gidermek için başvurulan makam. |
ÇáÕøóãóÏõ |
Kulağı küçük insan ve hayvan. Keskin kılıç. Yemişi yeni çıkan bitki. Derli toplu güzel topuk. |
ÇáÇóÕúãóÚõ (Ì) ÕõãúÚñ |
Zamk. |
ÇáÕøóãúÛõ (Ì) ÕõãõæÛñ |
Cıvata somunu. |
ÇáÕøóÇãæáóÉõ |
Tıpalamak, tıkamak. Yarayı kapatmak. Ezberlemek. Şiddetle dövmek. |
Õóãøó ÇáÞÇÑæÑÉó æ äÍæåÇ ÜÜÜõÜÜ ÕóãøðÇ |
Sağır olmak. Sert ve güç olmak. (-an) : Dinlememek. |
Õóãøó ÜÜÜóÜÜ ÕóãøðÇ æÕóãóÚðÇ |
S. müş. |
Ýåæ ÃÕóãø æ åì ÕóãøóÇÁ |
Sağır oldu. (-o) : Sağır etti. |
ÃÕóãøó |
Kat’i olarak azmetti, karar verdi. Kılınç kemiğe kadar oturdu. |
Õóãøóãó Ýì ßÐÇ Ãæ Úáíå |
Sağırlık. |
ÇáÕøóãóãõ |
Halis, katışıksız. Kalbin içi, ortası. |
ÇáÕøóãöíãõ |
Av vurulup ölmek. İnsan sıçrayıp koşmak. |
Õóãóì ÇáÕøóíúÏõ æ äÍæå ÜÜÜöÜÜ ÕóãúíðÇ æ ÕóãóíÇäðÇ |