Nöbet şiddetli ve uzun olmak. (-o) : Bir şeyi bağlayıp asmak. İdam etmek. Eritip yağını almak.

صَلَبَتِ الحُمَّى ـــُــ صَلْبًا

Kuvvetli ve sert olmak. (-alâ) : Cimri olmak.

صَلُبَ ـــُــ صَلابةً

Çok sert ve kuvvetli oldu. Haç edindi. İstavroz çıkardı. (-o) : Astı, idam etti. Takviye etti. Biledi.

صَلَّبَ الشىء

Kuvvetlendi, sertleşti. (-fî) : Israr etti.

تَصَلَّب

Sert, kuvvetli. Katı. Çelik. Sırt omurgası. Nesil, zürriyet. Bileği taşı.

الصُّلْب (ج) أصلُبٌ و أصلابٌ

Sert, katı. Saf kan. Çarmıha gerilmiş. Haç şekli. Çarmıh.

الصَّلِيبُ

Haçlılar.

الصَّلِيبِيُّونَ

Düz, parlak, geniş.

الصَّلْتُ (ج) أصْلاتٌ

Saf, halis. Çevgen.

الصَّوْ لَجُ و الصّوْلَجَةُ

(=)

الصَّولَجان و الصَّولجَانة

İyi olmak, düzelmek. Faydalı ve uygun olmak.

صَلَحَ ـــُــ صَلاَحًا و صُلُوحًا

(=)

صَلُحَ ـ صَلاحًا و صُلُو حًا

(fî) : Faydalı ve iyi şey yaptı. (-o) : Düzeltti.

أصْلَحَ

Sulh ve anlaşma yaptı.

صَالَحَه

Anlaştılar.

اصطلح القومُ

İlim ve san’at mefhumlarından birini anlatan kelime, terim.

الاصطِلاَحُ

Vazifelerini tam olarak yapan doğru insan. Yeteri kadar.

الصالِحُ (ج) صُلَحاء

Düzen. Kusursuzluk. Menfaat.

المَصْلَحَةُ (ج) مَصالح

Sert, katı, düz. Düz ve enli kaya. Çorak arazi. Kıvılcımsız çakmak.

الصَّلدُ (ج) أصْلاَدٌ

Zil sesi gibi veya dalgalı ses çıkardı. Tehdit etti.

صَلْصَلَ الشىء

Kuru çamur.

الصَّلْصَالُ

Başının saçı dökülmüş adam. Cilâlı mızrak. Parlak ve düz şey.

الاَصْلَعُ (ج) صُلْعٌ و صُلْعَانٌ

Zehirli bir yılan.

الصِّلُّ

Kesik kulaklı. Küçük kulaklı.

الاَصلَمُ (ج) صُلْمٌ

Deve v.b. nin doğurması yaklaşmakla kuyruk altı sarkmak.

صليت النَّاقَةُ أو اللحاملُ و نحوهما ـــَــ صَلاً

(=)

أصْلَت الحامِلُ

(At) yarışta ikinci geldi. İyiliğine dua etti. Namaz kıldı.

صلَى

Rahmetine bürüdü.

وـ الله على رسولِهِ

Hayvanın kuyruk altı veya sırtının ortası.

الصَّلا (ج) أصْلاَء

Dua, namaz, rahmet. Havra.

الصَّلاَةُ (ج) صلَوَاةٌ

Namaz yeri. Seccade

الُمصَلَّى

Ateşe atmak, kızartmak.

صَلَى الشىء ـــِــ صَلْيًا

Ateşte yanmak. Marûz kalmak.

صَلِىَ النَّارَ و بها ـــَــ صَلًّى و صِلِيًّا

Ateşe attı, kızarttı.

أصْلاَهُ صَلاَّهُ النَّار و بها و فيها و عليها

Ateşle ısındı.

اصْطَلَى النَّارَو بها

Ateş. Yakacak.

الصَّلَى

Ağ, tuzak. Hile.

المِصْلاَةُ (ج) مَصَالِ