Paslanmak. Usanmak, gevşemek. Pas rengi olmak.

ÕóÏöÆó ÇáÍÏíÏõ æäÍæå ÜÜÜóÜÜ ÕóÏóÇð

Pas.

ÇáÕøóÏóÃ

Kuş ötmek. Güzel ses çıkarmak.

ÕÏóÍó ÇáØøóÇÆÑõ – ÕóÏúÍðÇ

Vazgeçmek, yüz çevirmek.

ÕóÏøó Úäå ÜÜÜõÜÜ ÕóÏðÇ æ ÕõÏõæÏðÇ

Usanmak, gürültü çıkarmak, yüz çevirmek.

æ Ü ãäå ÜÜÜöÜÜ ÕóÏøðÇ

Men’etmek, vazgeçirmek.

æ Ü æÝáÇäðÇ Úä ßÐÇ ÜÜÜõÜÜ ÕÏøðÇ

Yan, taraf. Maksat. Mukabil, karşı.

ÇáÕøóÏóÏõ

İrin.

ÇáÕóÏíÏõ

Vuku bulmak, gerçekleşmek. (-an) : Meydana gelmek. Dönmek, geri gelmek. (-ilâ) : Varmak. (-o) : Döndürmek, vazgeçirmek.

ÕóÏóÑó ÇáÇóãúÑõ ÜÜÜõÜÜ ÕóÏúÑðÇ æ ÕõÏõæ ÑðÇ

Yerine getirdi. Yaydı, ilân etti. (-o an) : Vazgeçirdi, döndürdü. (-o) : Doyurdu. Su içirip geri getirdi.

ÃÕÏóÑó ÇáÇóãúÑó

Israrla istedi. (-o) : Zorla aldı.

ÕÇÏóÑóåõ Úáì ßÐÇ

At diğerlerini geçti. (-o) : Geri çevirdi. Öne geçirdi. Baş köşeye oturttu. Kitaba giriş yazdı. Mal ihraç etti.

ÕóÏøóÑó ÇáÝÑÓ

İhraç malları.

ÇáÕÇÏöÑóÇÊ

Yelek.

ÇáÕøöÏóÇÑõ

Her şeyin önü, başlangıcı, bir bölümü. Başkan. Göğüs.

ÇáÕóÏúÑõ (Ì) ÕõÏæÑ

Sırlar.

ÐÇÊ ÇáÕÏæÑ

Sudan dönüş.

ÇáÕøóÏóÑõ

Yelek. Kısa zırh.

ÇáÕøõÏúÑóÉõ (Ì) ÕõÏóÑñ

Bir şeyin çıktığı yer, kaynak. Masdar.

ÇáãóÕúÏóÑ (Ì) ãóÕÇÏöÑõ

Nebat yeri yarıp çıkmak. (-o) : Kırmak. Mesafe kat’etmek. (-o, bi) : Açıklamak, ilân etmek.

ÕóÏóÚó ÇáäÈÇÊõ ÇáÃÑÖó ÜÜÜóÜÜ ÕóÏúÚð

Baş ağrısına tutuldu.

ÕõÏöÚó

Başını ağrıttı.

ÕóÏøÚóåõ

Yarıldı, dağıldı.

äóÕóÏóøÚó

Baş ağrısı.

ÇáÕøõÏóÇÚ

Yarık.

ÇáÕøóÏúÚ (Ì) ÕõÏõæÁñ

Gözle kulak arasındaki kısım. Buradaki saç.

ÇáÕøõÏúÛõ (Ì) ÃÕÏÇÛ æÃÕÏõÛñ

Yastık.

ÇáãöÕÏóÛóÉõ (Ì) ãóÕÇÏöÛõ

Vazgeçmek, ayrılmak. (-o an) : Vazgeçirmek.

ÕóÏóÝó Úäå ÜÜÜöÜÜ ÕóÏúÝð æ ÕõÏõæÝð

Karşılaştı. Rast geldi.

ÕóÇÏóÝóåõ

Hedef, duvar, dağ gibi yüksek ve büyük şey. Yan, taraf. Sedef.

ÇáÕøóÏóÝõ (Ì) ÃÕÏÇÝ

Doğru söylemek. Sözünü yerine getirmek.

ÕóÏÞó ÝáÇäñ Ýì ÇáÍÏíËö ÜÜÜõÜÜ ÕöÏ ÞðÇ

Birisini doğru bildi. Mehir verdi. Mehir tespit etti.

ÃÕúÏóÞó ÝáÇäðÇ

Dost oldu.

ÕóÇÏóÞóåõ

Tasdik etti. Gerçekleştirdi.

ÕóÏóøÞóåõ ¡ æ ÕÏøóÞó Èå

Sadaka verdi.

ÊÕÏøóÞó Úáíå

Mehir.

ÇáÕøóÏóÇÞõ (Ì) ÃÕúÏöÞóÉñ

Dostluk.

ÇáÕøóÏÇÞóÉõ

İşi ve sözü ancak doğru olan.

ÇáÕøöÏøöíÞõ

Doğruluk. Gerçeğe uygunluk.

ÇáÕøöÏúÞõ

Mehir.

ÇáÕøÏõÞóÉõ (Ì) ÕÏõÞÇÊ

Allah rızası için verilen şey.

ÇáÕøóÏóÞóÉõ

Dost, arkadaş.

ÇáÕøóÏöíÞõ (Ì) ÃÕÏÞÇÁ ¡ æ ÕõÏóÞÇÁ

Doğruluk delili.

ãöÕÏÇÞõ ÇáÇóãÑ ö

Sert bir şeyi diğerine vurmak, çarpmak. Birden başa gelmek.

ÕóÏóãó ÇáÕøõáÈõ ÇáÕøõáÈó ÜÜÜöÜÜ ÕóÏúãðÇ

Karşılaştı, çarpıştı.

ÕóÇÏóãóåõ

İki şey karşılaştı, çarpıştı.

ÇÕúØóÏóãóÇ æ ÊÕÇÏóãóÇ

Çok susamak.

ÕóÏöìó Ü ÕóÏðì

Dağ yankı yaptı.

ÃÕúÏóì ÇáÌÈáõ

El çırpmak.

ÕóÏøóì ÝáÇäñ ÈíÏíå ÊóÕÏíÉð

Başını kaldırıp baktı. Önüne çıktı, karşıladı.

ÊÕÏøóì ÇáÇóãúÑ

Şiddetli susuzluk. Yankı.

ÇáÕøóÏóì (Ì) ÃÕúÏÇÁñ