Güve. Oyuk şey. Çürük diş. Diş mikrobu. Miyan kökü bitkisi.

ÇáÓøóÇÓõ

(=) Kök. Huy, tabiat.

ÇáËøõæÓõ

Ruhu sıkılmak. (-o): Katmak, karıştırmak. Altını üstüne getirmek. Girişmek. Kamçılamak.

ÓÇØÊø äÝÓåõ ÜÜÜõÜÜ ÓóæóØÇäðÇ

Kamçı. Pırasa sapı. Nasip, hisse. Şiddet. Patika.

ÇáÓøóæØõ (Ì) ÃÓúæÇØñ

Meşakkat, güçlük.

ÇáÓøóÇÚõ

Az veya çok zaman. Günün yirmi dörtte biri. Saat. Kıyamet.

ÇáÓøóÇÚÉð (Ì) ÓÇÚñ æ ÓóæÇÚò

Bir put adı.

ÓõæóÇÚñ

İyi ve rahat olmak. Boğazdan yağ gibi kaymak. Caiz ve serbest olmak. (-o): Yutmak, tatmak.

ÓóÇÛó ÇáÔìÁ ÜÜÜõÜÜ ÓóæÛÇ æ ÓóæóÇÛðÇ

Kolaylaştırdı. Caiz ve serbest kıldı. Tahsis etti. Verdi.

ÓóæøóÛó ÇáÔìÁ

Sabretti. İhmal etti, oyaladı. “Yapacağım” dedi yapmadı. (-o): Hükmü altına verdi.

ÓóæóøÝó

Duvardaki kerpiç veya tuğla dizilerinden her biri.

ÇáÓøóÇÝ (Ì) ÂÓõÝñ

(Muzariin başına gelir ve zamanı uzak geleceğe çevirir. Çok defa tehditte kullanılır.)

ÓóæúÝó

Uzaklık. Uzunluk, ölçü. Mesaha.

ÇáãóÓÇÝÉõ (Ì) ãóÓóÇæöÝõ

Can çekişmeye başlamak. (-o): Sürmek, arkasından gitmek. Göndermek. Havaya kaldırmak, uçurmak. İfade etmek.

ÓÇÞó ÇáãóÑöíÖõ ÜÜÜõÜÜ ÓóæúÞðÇ æÓöíÇÞðÇ æÓöíÇÞóÉð æãóÓÇÞðÇ

Şoför, makinist.

ÇáÓøóÇÆöÞõ (Ì) ÓÇÞóÉñ

Diz ile ayak arasındaki kısım. Ağaç gövdesi. Can.

ÇáÓøóÇÞõ (Ì) ÓæÞñ æ ÓöíÞóÇä ñæ ÃÓúæõÞñ

İş şiddetlendi, alev bacayı sardı.

ßóÔÝÇáÃãúÑõ Úä ÓÇÞöåö

Pazar, çarşı. Borsa.

ÇáÓøõæÞõ (Ì) ÃÓæÇÞ

Tebaa. Sıradan adam.

ÇáÓøõæÞóÉõ (Ì) ÓõæóÞñ

Hazır iş.

ÇáÓøõæÞöìøõ

Kavut.

ÇáÓøóæíÞõ (Ì) ÃÓæöÞóÉñ

Mehir. Sözün geliş ve üslûbu. Can çekişme.

ÇáÓøöíÇÞõ

Dişlerini fırçaladı, misvakladı.

ÇÓúÊÇßó

Misvak.

ÇáÓøöæóÇßõ (Ì) ÃÓúæößóÉð

(=)

ÇáãöÓúæóÇßõ (Ì) ãÓÇæíßõ

Sevdirdi, kolaylaştırdı.Teşvik etti.

Óóæøáó áåßÐÇ

Soru. Arzu, ihtiyaç.

ÇáÓøõæáõ

Başına buyruk olup istediği yere gitmek. Bir şeyin peşine düşmek. Serbest otlamak. Kuş havada dolaşmak. (-o): Devam etmek, ayrılmamak. Serbest otlatmak. Maruz bırakmak. Mükellef kılmak. Satışa arz etmek. Satın almak istemek.

ÓÇãó ÜÜÜõÜÜ ÓóæúãóÇ

Pazarlık etti. Pahalı söyledi.

ÓÇæóãóåõ

Serbest otlattı, saldı. Hâkim kıldı. Nişan vurdu, damgaladı.

Óóæóøãó ÇáãÇÔíÉó

Pazarlaştılar.

ÊóÓóÇæóãóÇ ÇáÓáÚÉó æÝíåÇ

Yemsiz otlama ile yetinen sürü.

ÇáÓøóÇÆãóÉõ (Ì) ÓæÇÆöãõ

Ölüm. Altın. Baston.

ÇáÓøóÇãõ

Damga, işaret. Değer.

ÇáÓøõæãóÉõ

Alâmet, işaret.

ÇáÓøöíóãÇ

İşi doğru ve yolunda olmak.

Óóæöìó ÇáÑøóÌúáõ ÜÜÜóÜÜ Óöæðì

Eşit oldu.

ÓóÇæÇåõ

Doğrulttu, düzeltti, düzen verdi. Eşit kıldı. Pişirdi.

Óóæøóì ÇáÔìÁ

Doğru ve mutedil oldu. Eşit oldu. Pişti. Yerleşti. (-alâ): Yükseldi, çıktı. Tahta çıktı. Hüküm ve idare etti. (-ilâ): Yöneldi.

ÇÓúÊóæóì

Orta, mutedil.

ÇáÓøöæóì

Ortası. Başkası, karşılığı.

Óõæóì ÇáÔìÁ (Ì) ÃÓæÇ

Mutedil, orta. Benzer. Düz, düzgün. Zirve.

ÇáÓøóæÇÁ

Düz, düzgün. Tam; eksiksiz fazlasız. Mûtad, normal.

ÇáÓøóæöì

Düzgünlük, normallik. Adalet ve hak tanırlık.

ÇáÓøóæöíÉ (Ì) ÓóæÇíÇ