At tırnağı. Her şeyin başlangıcı, ucu. Haraç.

السُّنْبُكُ (ج) سناَبكُ

Başak.

السُّنْبُلَةُ (ج) سنابيلُ

İs.

السِّنَاجُ (ج) سُنُجٌ

Terazide kullanılan ağırlık ölçüleri.

السَّنْجَةُ (ج) سِنجٌ

Akla ve kalbe doğmak. Kuş vb. bir kimsenin solundan sağına doğru uçmak, koşmak. (Hayvanın sağ tarafı insana doğru geldiğinden bu, Araplarca uğur sayılırdı.) Kolay olmak. (-bi): Ta’riz etmek, üstü kapalı söylemek. (-bi, alâ): Kötülük etmek. (-o): Eliyle karşılamak.

سَنَحَ ـــَــ سُنُوحًا

Uğur, bereket. Yolun ortası.

السُّنْحُ

Dayanmak, yaslanmak. (-fi): Çıkmak. (-o): Dayanmak, desteklemek.

سَنَدَ إليه ـــُــ سُنُودًا

(=) Duyduğu kimseleri sırayla sayarak sözün asıl sahibini haber verdi.

أَسنَدَ إليه

Pakistan. Pakistan halkı.

السِّنْدُ (ج) سُنُودٌ

Yemen hırkası, elbisesi. Maddî ve manevî dayanak. Senet. Dağ yamacı.

السَّنَدُ (ج) أسناد

Örs.

السَّنْدَانُ

Meşe, pelit.

السِّنْدِيانُ

Büyük bir ölçek. Kayın ağacı.

السَّنْدَرَةُ

İnce ve halis ipek.

السُّنْدُسُ

Kedi. Kuyruk sokumu.

السِّنَّوْرُ (ج) سَنَانيرُ

Meyve kabı. Hububat kabuğu. Yapraksız ağaç. Topluluk.

السِّنْفُ (ج) سُنُو فٌ

(o): Deveyi semirtip hörgücünü büyüttü. Deve hörgücü gibi yaptı. Kabı üzerine yığacak derecede doldurdu.

سَنَّمَ

Cennette bir pınar.

التَّسنمُ

Deve hörgücü. Üst, tepe.

السَّنامُ (ج) أسنِمَةٌ

Sinema.

السِّنِما أو السِّنِما تُغْرَاف

Bilemek. Parlatmak, cilâlamak. Güzel idare etmek. Fırçalamak. Isırmak. Mızraklamak. Düzlemek. Çözmek. Açıklamak. Çığır açmak.(Kanun) vaz’etmek.

سَنّ السِّكِّينَ و نحوهُ ـــُــ سَنًّا

(Çocuğun) dişi çıktı. Yaşlandı, ihtiyarladı. (-o): Mızrağa uç taktı.

أسَنَّ

(o): Biledi. Süsledi. Mızrağı yöneltti. Diş açtı. Yaşını tahmin etti.

سَنَّنَ

Dişini misvâkladı. Göz yaş döktü. At sıçrayıp oynadı. Serap yalabıdı.(-bi):Uydu, amel etti. 

السْتَنَّ

Mızrağın demir ucu. Bileği taşı vb.

السِّنَانُ (ج) أَسِنَّنٌ

Diş. Tarak vb. dişi, ucu.Yaş. Akran.

السِّنُّ (ج) أ سنَانٌ

Yol, model. Yön. Bölük.

السَّنَنُ

Yol. Huy. Allah’ın kanunu. Sünnet. Hal ve gidiş. Yüz. Şekil.

السُّنَّةُ (ج) سُنَن

Bileği.

المِسَنّ (ج) مَسَانَّ

Yıl. Kıtlık. Kurak ve kısır yer.

سنه السَّنَةُ (ج) سنوات و سِنُون

Parlamak, ışık vermek. Yükselmek. Su vermek. (-o): Sulamak. Kuyudan kova v.b. çekmek. Açmak. Kolaylaştırmak.

سَنَا البَرْقُ و غيرهُ ـــُــ سَناءً

Açıldı. Bozuldu. Çözüldü. Bir yıl ikamet etti. (-o): Bindi, üstüne çıttı. Hoş davrandı.

تسنَّى

Büyük su kovası, ipi, çıkrığı. Dolap devesi, beygiri.

السَّانيِةُ (ج) سَوانٍ

Ay ışığı. Gözü alan ışık. Şimşek parıltısı. Sinameki.

السَّنا

Yücelik, yükseklik.

السَّناء

Baraj.

المُسَنَّاةُ

Derin kuyu.

المَسْنَويةٌ