Geniş yol, cadde. Gidiş. Ağır başlılık, vekar. Şekil. Durum.

ÇáÓøóãúÊõ

Yumuşak ve kolay olmak. Düzgün olmak. Boyun eğmek. Yola gelmek. Cömert davranmak.

ÓóãóÍó ÜÜÜóÜÜ ÓóãúÍðÇ æ ÓóãóÇÍðÇ æÓóãóÇÍÉð

Müsaade etti. Affetti.

ÓÇãóÍóåõ ÈßÐÇ æ Ýíå

Güçlük çıkarmadı.

ÊóÓóÇãóÍó Ýì ßÐÇ

İyilik. Cömertlik. Kolay davranış.

ÇáÓøóãÇÍóÉõ

Cömert.

ÇáÓøóãúÍõ

Yükselmek. Başını kaldırıp göğsünü dikmek. Eğlenmek. Şaşırıp kalmak. (-an): Unutmak, dalmak.

ÓóãóÏó ÜÜÜõÜÜ ÓõãõæÏðÇ

Eğlendirdi. Gübre attı.

ÓóãóøÏóåõ

Gübre.

ÇáÓøóãÇÏõ

Gece sohbet etmek. Gece otlamak. (-o): Salmak, serbest bırakmak. Çivilemek.

ÓóãóÑó ÜÜÜõÜÜ ÓóãúÑðÇ æ ÓõãõæÑðÇ

Esmer. Kıtlık. Mızrak.

ÇáÇóÓóãóÑõ (Ì) ÓõãúÑñ

Gece sohbeti ve eğlencesi. Gece sohbetinde okunan hikâye kitabı. Eğlence meclisi. Zaman. Ay ışığı.

ÇáÓøóãóÑõ

Esmerlik.

ÇáÓøõãúÑóÉõ

Samur.

ÇáÓøóãõæÑ

Çivi.

ÇáãöÓãÇÑõ (Ì) ãóÓÇãíÑõ

Alıcı ile satıcı arasındaki vasıta, simsar.

ÇáÓøöãúÓóÇÑõ (Ì) ÓãÇÓÑÉñ

Susam. Kırmızı karınca.

ÇáÓøöãúÓöãõ (Ì) ÓãÇÓãõ

Süt hafif bozulmak. (-alâ): Yemin etmek, yemin teklif etmek. (-o): Kesilmiş hayvanın kıl ve tüylerini yolmak için sıcak suya veya ilaca sokmak. Bıçağı bilemek. Bir şeyi semer çengeline asmak.

ÓóãóØó ÇááÈóäõ ÜÜÜõÜÜ ÓóãúØðÇ æÓõãõæ ØðÇ

İnci ve boncuk dizilmiş ip. Bir dizimlik gerdanlık. Eğer ve semerin arka tarafındaki kanca. Becerikli adam.

ÇáÓøöãúØõ (Ì) ÓõãæØñ

Duymak, işitmek. Anlamak. Arzu ve dileği kabuk etmek. (-li, ilâ): Kulak vermek, dinlemek.

ÓóãöÚó ÇáÕæÊ æÈå ÜÜÜóÜÜ ÓóãÚðÃæ ÓóãÇÚðÇ

İşittirdi, duyurdu. (-bi): Teşhir etti, kusurunu yaydı.

ÓóãóøÚóåõ ÇáßáÇãó

Duydu, dinledi.

ÇÓúÊóãóÚóåõ æáå æÅáíå

Dinledi.

ÊóÓãóøÚóåõ æáå æ Åáíå

Kulak.

ÇáÓÇãöÚóÉõ (Ì) ÓóæóÇãöÚõ

Kulağa hoş gelen ses. Musikî.

ÇáÓøóãóÇÚõ

Araplardan işitildiği gibi tatbik edilip genel bir kaide içine girmeyen.

ÇáÓøóãÇÚöìøõ

İşitme duyusu. Kulak. İşitilen şey.

ÇáÓøóãúÚõ (Ì) ÃÓãÇÚñ

Hay hay, baş üstüne.

ÓãÚðÇ æ ØÇÚóÉð ÓóãúÚñ æØÇÚÉñ

Şöhret, “duysunlar diye”.

ÇáÓøõãÚóÉõ

Doktorun kulağına takıp hastayı dinlediği âlet. Telefon âhizesi.

ÇáÓøóãóøÇÚóÉõ

Vahye dayanan dinî malûmat.

ÇáÓøóãúÚöíÇÊ

Sumak.

ÇáÓøõãøóÇÞõ

Yükselmek, yücelmek. (-o): Yükseltmek.

Óóãßó ÜÜÜõÜÜ Óõãõæ ßðÇ

Tavan. Boy.

ÇáÓøóãúß (Ì) Óõãæßñ

Balık.

ÇáÓøóãóßõ (Ì) ÓöãóÇß

Elbise eskimek. (-o): Göz çıkarmak. Göze mil çekmek. Havuz ve gölü temizlemek. Düzene koymak.

Óóãóáó ÇáËæÈõ æäÍæåõ ÜÜÜõÜÜ ÓõãõæáÇð

Eski elbise. Kap veya havuz dibinde kalmış su ve çamur.

ÇáÓøóãóáóÉõ

Yakmak, kavurmak.(-o): Zehirli hayvan sokmak. Zehirlemek. İğneye delik açmak. Delikten girmek. Düzeltmek. Ölçmek. Ağzını tıkamak.

ÓóãøóÊö ÇáÑíÍõ ÜÜÜõÜÜ ÓõãõæãðÇ

Zehirli.

ÇáÓøóÇãø (Ì) ÓóæóÇãø

Akrep.

ÓÇãø ÃÈúÑóÕó (Ì) ÓóæóÇãø ÃÈúÑóÕó

Zehir, ağu. Denizden çıkan katır boncuğu vb.

ÇáÓøóãø (Ì) Óõãæãñ

Zehir. Dar ve küçük delik.

ÇáÓøõãøõ (Ì) Óãæãñ æ ÓöãÇã

Sam yeli. Vücuda işleyen sıcaklık.

ÇáÓøóãõæãõ (Ì) ÓãÇÆöãõ

Vücuttaki ter delikleri.

ÇáãóÓóÇãø

Etli ve yağlı olmak.

Óóãäó ÜÜÜóÜÜ ÓöãóäðÇ æÓãÇäÉð

Bıldırcın.

ÇáÓøõãóÇäì

Eritilmiş sade yağ.

ÇáÓøóãúä

Yalan.

ÇáÓøöãúåóÇÌõ

Yükselmek, uzamak. (-bi): Yükseltmek, yüceltmek. (-o bi): İsim koymak, ad vermek.

ÓóãóÇ ÜÜÜõÜÜ ÓõãõæøðÇ æÓóãóÇÁð

Yükseltti, yüceltti. (-min): Bir yerden diğer yere gönderdi. (-bi): İsim verdi.

ÃÓóãì ÇáÔìÁ

İsim verdi, ad koydu.

ÓóãóøÇåõ ßøÐÃæ ÈßÐÇ

Ad, isim.

ÇáÃÓúãõ (Ì) ÃÓãÇÁ ÌÌ ÃÓÇãìøó æ ÃÓÇãò

m. Gök. Yörünge. Yukarı, üst, tavan.

ÇáÓóãÇÁ (Ì) ÓãÇæÇÊ

Bulut, yağmur. Taze ot.

æÜÜ (Ì) ÃÓúãöíóÉõ

Rakip, boy ölçüşen. Adaş.

ÇÓøóãöìø

Belli, muayyen.

ÇáãõÓóãøóì