Akmak. (-o): Akıtmak, dökmek.

سَفَحَ الدمُ و نحوه ـــَــ سُفو حًا

Metres hayatı yaşadı.

سافَحها مُسافَحَةً وسِفاحًا

Dağ eteği.

السَّفْحُ (ج) سُفُوحٌ

Kalın örtü. Boş çıkan kumar zarı.

السَّفِيحُ

Aşmak, çiftleşmek.

سَفَدَ ذكُرالحيوان أنثاه و على أنثاه ـــِــ سَفْدًا

Kebap şişi.

السَّفّودُ (ج) سفافِيدُ

Açılmak, meydana çıkmak. Parlamak. Yüzünü açmak. (-o): Açmak, meydana çıkarmak. Süpürmek. Yazmak. İki devlet arasındaki münasebetleri sağlamak.

سَفَرَ ـــَــ سُفُو رًا

Açıldı, ortaya çıktı. Ağaç yaprak döktü. Harp kızıştı. (-bi): Sabah namazını ortalık aydınlanınca kıldı.

أسفَرَ

Yolculuğa çıktı. Öldü.

سافَرَ

Sefir tayin etti. (Kadınlardan) yüzlerini açmasını istedi.

اسْتَسْفَرَه

Elçilik makamı ve işi.

السِّفَارَةُ

Yolcu. Kâtip. Amel defterini yazan melek.

السَّفِرُ (ج) سَفْرٌ و سافرةٌ و سَفَرَةٌ

Yüzü açık kadın.

السَّافِرَةُ (ج) سَوَافِرُ

Yolculuk. Uzak. Sabah aydınlığı.

السَّفَرُ

Büyük kitap. Tevrat’ın bölümlerinden her biri.

السِّفْرُ (ج) أسفارٌ

Misafir yemeği. Sofra. Yemek tepsisi.

السُّفْرَةُ (ج) سُفَرٌ

Elçi, büyük elçi. Arabulucu. Dökülmüş ağaç yaprağı.

اسَّفيِرُ (ج) سُفَرَاءُ

Ayva.

السَّفَرْجَلُ (ج) سَفَارِجُ

Yükselen ince toz. Değersiz iş, değersiz şey.

السَّفْسافُ (ج) سَفَاسِفُ

Kadın çantası. Sepet. Balık pulu.

السَّفَطُ (ج) أسفاطٌ

Eliyle yakalayıp çekmek.(-o): Ateş alazlamak, zehir bir kimsenin yüzünü karartmak. Nişan koymak, işaretlemek.

سَفَعَ بعضو من أعضائه ـــَــ سفْعًا

Kuş yere yakın uçmak. (-o): Elle dokumak.

سَفَّ الطائرُ ـــِــ سِفيفًا

(=). Bulut yere yaklaştı. (-o): Yaklaştı. Dikkatle ve devamlı baktı. Ata gem taktı. Elle ördü, dokudu.

أسَفَّ

Dökmek, akıtmak.

سَفَكهُ ـــِــ سفْكًا

Kahvaltı.

السُّفْكَةُ (ج) سُفَكُ

Alçalmak, inmek.

سَفَلَ ـــُــ سُفُولاً و سَفَالا وسُفَالَةً

Sefil ve alçak olmak.

سَفُلَ ـــُــ سَفَالَةً

Alt, aşağı.

الاَسْفَلُ (ج) أسافِلُ

Alçaklar.

السَّفِلَةُ السِّفْلَةُ

Gemi yapıcı. Kaptan.

السَّفَّان

Gemi.

السَّفِنَةُ (ج) سُفُنٌ وسَفَائِن

Hafif, taşkın ve cahil olmak. (-o, alâ): Hakkı tanımamak.

سَفِهَ ـــَــ سَفَهًا و سَفَاهًا و سفَاهَةً

Malını ölçüsüz savuran. Cahil.

السَّفيهُ (ج) سُفَهاء

Toprak. Diken. Dikenli ağaç.

السَّفَا