Küçümseyip terk etmek. Vazgeçmek. |
ÒóåöÏó Ýíå æ Úäå ÜÜÜóÜÜ ÒõåúÏðÇ |
Fakir düşdü. |
ÃÒúåÏó ÇáÑÌáõ |
Önem vermediler, azınsadılar. |
ÊóÒóÇåÏæå |
Kendini ibadete veren. |
ÇáÒóÇåÏ (Ì) ÒõåøóÏñ æ ÒõåøÇÏñ |
Rağbet etmemek. Yeterinden az almak. Allah rızası için aza kanaat etmek. |
ÇáÒøóåÇÏÉõ æ ÇáÒøåúÏõ Ýì ÇáÔìÁ |
Parlamak, aydınlık vermek. Berrak olmak. Çiçek vermek. |
ÒóåóÑó ÇáæÌåõ æ ÇáÓÑÇÌõ æÇáÞóãóÑõ ÜÜÜóÜÜ ÒóåúÑðÇ |
(=) Sevindi, neşelendi. (-bi) : Korudu. |
ÃÒúÏóåóÑó |
Parlak beyaz. Ay. Cuma günü. |
ÇáÇóÒúåóÑõ (Ì) ÒõåúÑñ |
Ay ve güneş. |
ÇáÇóÒúåóÑóÇä |
Çiçek. Zar. |
ÇáÒøóåóÑõ (Ì) ÃÒúåÇÑ |
Bakara ile Â'li İmran sûresi. |
ÇáÒøóåúÑóÇæóÇä |
Vazo. |
ÇáÒøóåúÑöíóÉõ |
Ud. Ateş yakan. |
ÇáãöÒúåóÑõ (Ì) ãóÒÇåöÑ |
Boyun eğmek, alçalmak. Yalan söylemek. (-li) : Yaklaşmak. |
ÒóåóÝó ÜÜÜóÜÜ Òõåõæ ÝðÇ |
Yalan söyledİ, söz taşıdı. Kötülüğe koştu. Hıyanet etti. (-bi) : Hoşa gitti. (-alâ) : Üzerine çullandı, öldürdü. (-o) : Götürdü. Boyun eğdirdi, yere çarptırdı. İlâve etti. |
ÃÒúåóÝó |
Geçmek, öne düşmek. Silinmek, yok olmak. Zorla çıkmak. Dolmak. |
ÒóåóÞó ÜÜÜóÜÜ ÒóåóÞðÇ æ Òõåõæ ÞðÇ |
Leş kokusu. Kokmamış yabani hayvan yağı. |
ÇáÒøóåóã |
Kötü koku. |
ÇáÒøõåõæãóÉõ |
Büyüklenmek, kibirlenmek, övünmek. Işık vermek. Parlak olmak. Ekin boyatmak. Gençleşmek. (-o) : Lâmbayı yakmak. Sürmek. Sallamak. Tahmin etmek. |
ÒóåÇ ÜÜÜõÜÜ ÒóåúæðÇ æ ÒõåõæðÇ |
Küçümsedi. Taşkınlık yaptı. |
ÇÒúÏóåóì |
Şahıs. Miktar. Takriben, ... kadar. |
ÇáÒøóåÇÁõ |
Kibir. Güzel görünüş. Parlak bitki. Renkli hurma. |
ÇáÒøóåúæõ |