Sonunu düşünmek. Acele cevap vermemek.

Ñóæóà Ýì ÇáÇóãúÑö ÊóÑúæöÆóÉð

Cevap vermeden önce düşünme.

ÇáÑøóæöíøóÉõ

Süt koyulaşmak, yoğurt tutmak. Yağı çıkmak. Şaşırmak. Gevşemek. Yalan söylemek. Aklı bozulmak.

ÑóÇÈó ÇááøóÈóäõ ÜÜÜõÜÜ ÑóæúÈðÇ

Kesin ve açık. Şaşkın. Gevşek.

ÇáÑøóÇÆÈõ (Ì) ÑóæúÈóì

Miktar.

ÇáÑøóÇÈõ

Koyu süt. Karıştırma.

ÇáÑøóæúÈõ

Yoğurt mayası.

ÇáÑøóæúÈóÉõ

(=) İşi düzene koyma. İhtiyaç. Geçim. Kıymetli arazi. Et parçası. Akıl.

ÇáÑøõæÈóÉõ

Hayvan tersi.

ÇáÑøóæúËõ (Ì) ÃÑúæÇËñ

Ticaret eşyası revaç bulmak, aranmak. Birden gelmek. Her yönden esmek.

ÑÇÌóÊö ÇáÓøöáúÚóÉõ ÜÜÜõÜÜ ÑóæÇÌðÇ

Geceleyin gitmek. Gitmek. (-o,ila) : Gitmek.

ÑóÇÍó ÜÜÜõÜÜ ÑóæóÇÍðÇ

Çok rüzgârlı olmak.(-li ) : Neşelenmek, sevinmek. (-min o) : Nail olmak. (-o) : Kokusunu almak. Rüzgâr dokunmak.

æ Ü Çáíæãõ ÜÜÜÜõÜÜ ÑõæúÍðÇ

Nefes aldı, dinlendi. Öldü. Bozuldu, koktu. Rüzgâra tutuldu.(-o) : Deveyi ağıla soktu. Çevirdi, geri verdi. Nail oldu. Kokusunu aldı.

ÃÑÇÍó

Sıra ile yaptı.

ÑÇæóÍó Èíä ÇáÔøóíÆíä

Yelpaze salladı. (-bi) : Teravih kıldırdı. (-an) : Dinlendirdi. (-o) : Öğleden sonra gitti. Koku sürdü.

ÑóæóøÍó Úáíå

(-li) : Sevindi, neşelendi. Belâdan kurtardı.

ÇÑÊÇÍó

Geceleyin gitti veya yaptı. Kokusunu çekti. Bitki uzadı. Ağaç yapraklandı. Yelpaze salladı. Öğleden sonra geldi.

ÊóÑóæóÍó

Dinlendi.

ÇÓúÊóÑóÇÍó

(=) Eğildi. Kibirlendi. (-ilâ) : Sükûnet ve tatmin buldu. (-o) : Kokusunu aldı, kokladı. Canlandırdı.

ÇÓúÊóÑúæóÍó

Cömert, tok gözlü. Kılıç.

ÇáÃÑúíóÍöìø

İyilik severlik. Cömertlik.

ÇáÃÑúíÍíøóÉõ

İyi veya kötü koku. Ağılına çekilen deve. Akşam yağmuru.

ÇáÑøóÇÆöÍóÉõ (Ì) ÑóæóÇÆÍõ

Neş'e. Şarap. Rüzgârlı gün.

ÇáÑøóÇÍõ

Avuç. Neş'e. Saha. Zevce.

ÇáÑóøÇÍÉõ (Ì) ÑóÇÍñ

Rahatlık. Zevalden akşama kadar olan vakit.

ÇáÑøóæóÇÍõ

Rahatlık. Rahmet, merhamet. Rüzgâr esintisi. Sevinç.

ÇáÑøóæúÍõ (Ì) ÃÑúæóÇÍñ

Hayat kendisine bağlı olan varlık. Nefis. Nefes. Maddenin zıddı. Maddenin tahlil esnasında uçan kısmı.

ÇáÑøõæÍõ (Ì) ÃÑúæóÇÍñ

Canlı. Ruhî. Hıristiyan din adamı.

ÇáÑøõæÍÇäìø

m. Rüzgâr. Koku. Merhamet. Kuvvet. Zafer. Hâkimiyet.

ÇáÑøöíÍõ (Ì) ÑíÇÍ æ ÃÑæÇÍ æÃÑíÇÍ

Fesleğen. Güzel kokulu bitki. Merhamet. Rızık.

ÇáÑøóíÍóÇäõ (Ì) ÑíÇÍíä

Hayvan ağılı.

ÇáãõÑÇÍõ

Vantilâtör. Yelpaze.

ÇáãöÑúæóÍóÉõ (Ì) ãóÑÇæöÍõ

Hela.

ÇáãõÓÊóÑóÇÍ

Otlakta gidip gelmek. Rahat edemeyip dolaşmak. Dolaşmak. (-o) : İstemek. Aramak. Otlatmak.

ÑóÇÏóÊ ÇáÏæÇÈñ ÜÜÜõÜÜ ÑóæúÏðÇ

İstedi. Arzu etti. Otlattı. (-o ala): Sevk etti.

ÃÑóÇÏó ÇáÔìÁ

Aldattı, tuzağa düşürdü. Zina teklif etti. (-an, alâ) : Yaltaklandı, meyletti.

ÑóÇæóÏóåõ

(-li) : Rızık peşinde koştu. (-o ) : İstedi.

ÇÑúÊÇÏó

Öncü, gözcü. Polis müdürü. Kumandan. Çok dolaşan.

ÇáÑøóÇÆöÏ (Ì) ÑæøóÇÏ

Hafif rüzgâr. Mühlet. 

ÇáÑøóæúÏõ

“Yavaş ol”. Yavaşça.

ÑõæóíúÏðÇ

Sürme mili. Gem suluğu. Makara iği. Mafsal.

ÇáãöÑúæóÏõ (Ì) ãóÑóÇæöÏõ æ ãóÑÇæöíÏ

Tecrübe etmek. Tartmak. İstemek. Üzerinde durmak, önem vermek.

ÑóÇÒóåõ ÜÜÜõÜÜ ÑóæúÒðÇ

Mimar. Usta başı.

ÇáÑøóÇÒõ

İtaat ettirmek. Terbiye etmek. Delmek.

ÑÇÖóå ÜÜÜõÜÜ ÑæÖðÇ æ ÑíÇÖðÇ æ ÑíÇÖÉð

Birini kandırıp bir işe soktu.

ÑóÇæóÖóå Úáì ÇáÇãúÑ

Bir arazide bahçe çok oldu. (-o ) : Bahçe yaptı. Terbiye etti.

ÑóæøóÖó

Pazarlık ettiler. 

ÊóÑóÇæóÖÇ

Yeşillik arazi. Güzel bahçe.

ÇáÑøóæÖÉ (Ì) ÑóæúÖñ æ ÑíÇÖñ

Nefsin arzularını terkedip ibadete dalarak ruhen yücelmek. Beden eğitimi.

ÇáÑøöíÇÖÉ

Matematik.

ÇáÑøöíÇÖöíóøÉõ

Korkmak, heyecanlanmak. Yerine dönmek.(-o): Korkutmak. Hayrete düşürmek. Hoşuna gitmek.

ÑóÇÚó ÜÜÜõÜÜ ÑóæúÚðÇ ÑõæÇÚðÇ

Korkuttu. Yağa veya suya kandırdı.

ÑóæóÚóå

Zeki. Kahramanlığı veya güzelliği beğenilen. Korkak.

ÇáÇÑúæóÚ (Ì) ÑõæÚñ

Şaheser.

ÇáÑøóÇÆöÚõ

Harp.

ÇáÑøóæúÚõ

Kalp. Zihin, akıl.

ÇáÑøõæÚõ

Güzellik nişanı. Korku.

ÇáÑøóæúÚóÉõ

Kalbine hakikat ilham edilen kişi.

ÇáãõÑøóæÚõ

Meyletmek. Şaşırtmak için sağa sola koşmak. Tilkilik etmek. (-alâ) : Yönelmek. İstemek. 

ÑóÇÛó ÜÜÜõÜÜ ÑóæúÛóÇ æ ÑóæóÇÛÇäðÇ æÑóæóÇÛÇð

Hile yaptı, aldattı, istedi.

ÃÑóÇÛóåõ

(=) Yere çarptı. 

ÑóÇæóÛóåõ

Eğri büğrü yol

ÇáÑøóÇÆööÛóÉõ

Süzülmek, durulmak.(-alâ) : Artırmak, ilâve etmek. (-o ): Hoşuna gitmek.

ÑóÇÞó ÜÜÜõÜÜ ÑóæúÞðÇ

Kapı karşı komşu oldu.

ÑóÇæóÞóåõ

Gece bastırdı. (-o) : Satıp iyisini aldı. (-li): Fiyatı yükseltti. Eve giriş kısmı yaptı.

ÑóæøóÞó Çááøóíáõ

Ön dişleri uzun olan adam.

ÇáÃÑúæóÞõ

Süzgeç. Binlik (büyük) şişe. Bardak.

ÇáÑøóÇæõæÞõ (Ì) ÑóæóÇæíÞõ

Çadır şeklinde ev, oda. Merdiven başı, evin girişi. Revak.

ÇáÑøõæóÇÞõ (Ì) ÃÑúæöÞóÉñ æ ÑõæÞñ

Önü, başlangıcı. Kısım. Boynuz. Hoşa giden. Yiğit. Ömür. Saf. Örtü. Azim. Cemaat. Samimi sevgi. Karşılık. Beden. Çadır.

ÇáÑøóæúÞõ (Ì) ÃÑúæÇÞñ

Güzel çocuk. Hayırlı ve seçkin insanlar.

ÇáÑøõæÞóÉõ

Evvel, başlangıç.

ÇáÑøóíúÞõ

Artık diş. 

ÇáÑøóÇÆöáõ

(=) Salya.

ÇáÑøóÇæõæáõ (Ì) ÑóæóÇæöíáõ

Salya.

ÇáÑøõæóÇáõ

İstemek.

ÑóÇãóåõ ÜÜÜõÜÜ ÑóæúãðÇ æ ãóÑóÇãðÇ

Kaldı, bekledi. (-o) : İstetti. Bir şeyi bırakıp başkasına yöneldi.

Ñóæøóãó

Kulak yumuşağı. Gizli ses, revm.

ÇáÑøóæúãõ

Kulak yumuşağı. Keskin şarap. 

ÇáÑøõæãõ

Boş geminin yelkeni.

ÇáÑøõæãöìøõ

Şiddet, büyüklük, çokluk.

ÇáÑøõæäóÉõ

Su vermek, sulamak. (-o, alâ, li) : Su vermek, su içirmek. (-bi ) : Yükü iple bağlamak. (-o ): İpi iyice bükmek.

Ñóæóì Úóáóì ÇáÈóÚöíÑö ÜÜÜöÜÜ ÑóíøðÇ

Taşımak, nakletmek.

æ Ü ÇáÍÏíËó Ãæ ÇáÔÚÑ ÑöæóÇíÉð

Suya kanmak.

Ñóæöìó ãä ÇáãÇÁ æ äÍæöå ÜÜÜóÜÜ ÑóíðøÇ æÑöæðì

S. müş.

ÑíóÇä æ åì ÑóíøóÇ æ ÑóíóÇäÉ (Ì) ÑöæóÇÁ

Yanına su aldı. (-fi) : Üzerine düşündü. (-o) : Suya kandırdı. Rivayet ettirdi.

Ñóæøóì

Suya kandı. Mafsalları dolgun oldu. İp kalın, sağlam ve iyi bükülmüş oldu.

ÇÑÊóæì

Zilhiccenin 8. günü.

íæãõÇáÊøóÑúæöíóÉö

Nakleden, taşıyan.

ÇáÑøóÇæöì (Ì) ÑõæÇÉñ

m. (=) Su çeken ve taşıyan. Çok rivayet eden. Su kırbası. Su taşıyan hayvan.

ÇáÑøóÇæöíóÉõ

Tatlı ve kandıran su.

ÇáÑøóæóÇÁ

Hayvana yük bağladıkları ip.

ÇáÑøöæóÇÁõ (Ì) ÃÑúæöíóÉñ

Tiyatro eseri. Roman.

ÇáÑøöæóÇíóÉõ

Kandıran içiş. Bol yağmurlu bulut. Su taşıyan, su veren. Zayıf. Kafiyenin son harfi.

ÇáÑøóæöìøõ

Düşünce, tefekkür. Artık. İhtiyaç.

ÇáÑøóæöíøóÉõ (Ì) ÑóæÇíÇ