Dizi büyümek, şişmek. (-o, alâ, fî ) : Üstüne çıkmak. (-o ): Günah işlemek. İzlemek.

ÑóßöÈó Ü ÑóßÈðÇ

Başını alıp gitti. Başına buyruk oldu.

ÑóÇßöÈñ ¡ (Ì) ÑõßÇøóÈñ æ ÑõßõæÈñ æ ÑõßúÈÇóäñ æ- ÝáÇä ÑÃúÓóåõ

Bindirdi. Üstüste koydu. Birleştirdi. Yerleştirdi. Kurdu. Katıştırdı.

ÑóßøóÈóåõ

Kötü bir şey yaptı.

ÇÑÊóßóÈó ÐóäúÈðÇ

Üst üste bindi. Birikti.

ÊóÑóÇßóÈó

Bir kaç şeyden hasıl oldu, meydana geldi.

ÊóÑóßóøÈó

Hurma sürgünü. Dağ tepesi.

ÇáÑøóßöíöÈõ

Özengi. Binilmiş deve. Bir şey taşıyan deve.

ÇáÑøößÇÈõ (Ì) ÑßÈñ æ ÑßÇÆÈõ

On veya daha fazla süvari topluluğu.

ÇáÑøóßúÈõ (Ì) ÃÑßõÈñ ¡ æ ÑßæÈñ

Kasık. Kıl biten yer, uyluk kökü.

ÇáÑøóßóÈõ (Ì) ÑßÇÈñ

Diz. 

ÇáÑøõßúÈóÉõ (Ì) ÑõßóÈñ

Binilmiş hayvan. Çiğnenmiş yol.

ÇáÑøóßæÈó (Ì) ÑõßóÈñ

Binen. Terkiye binen. Bir şeye yerleştirilen. Tarla. İki tarla sınırında sırayla dizilmiş üzüm ve hurma.

ÇáÑøóßíÈõ

Kara ve deniz vasıtası, gemi.

ÇáãóÑúßóÈõ (Ì) ãóÑÇßÈ

Sığınmak, dayanmak.

ÑóßóÍó Åáíå ÜÜÜóÜÜ ÑßúÍðÇæ ÑõßæÍðÇ

Direk, rükün. Yan, kenar. Çıkıntı, yar. Temel. Manastır.

ÇáÑøõßúÍõ (Ì) ÃÑßÇÍñ ¡ æ ÑõßæÍñ

Durmak, sâkin olmak. Durgun olmak.

ÑßóÏó ÜÜÜõÜÜ ÑõßæÏðÇ

Yerleştirmek, durdurmak, dikmek.

ÑóßóÒó ÔíÆðÇ Ýì ÔìÁ ÜÜÜõÜÜ ÑóßÒÇð

Maden ve hazine buldu.

ÃÑúßóÒ

Yerleşti, durdu. (-alâ ) : Yaslandı.

ÇÑúÊóßóÒ

Merkez noktası. Hareket merkezi. 

ÇáÇÑúÊößÇÒõ

Maden, hazine.

ÇáÑøößÇÒ

Hafif ses, fısıltı.

ÇáÑøößúÒõ (Ì) ÑõßæÒñ æ ÃÑßÇÒñ

Yaprağı dökülmüş bitki sapı.

ÇáãõÑúÊóßöÒóÉõ

Çok kısa, veciz.

ÇáãõÑóßøóÒõ

Çevirmek, altını üstüne getirmek. Devenin yularından ayağına ip bağlamak.

ÑóßóÓóåõ ÜÜÜõÜÜ ÑóßúÓðÇ

( = ) Kızın memeleri belirdi. (-o ): Tekrar boyaya soktu.

ÃÑúßóÓóÊö ÇáÌÇÑöíóÉõ

İşin içinden çıkamadı. Güç durumda bulundu. Kızın memeleri belirdi.

ÃÑúÊßóÓó

Devenin başlığından ayağına bağlanan ip.

ÇáÑøößÇÓõ (Ì) ÑõßõÓñ æ ÃÑúßóÓÉ

Hayvan bağlanan halka.

ÇáÑøóßÇÓóÉõ (Ì) ÑóßÇÆÓõ

İnsan topluluğu. Pis, pislik. Köprü. Harabe.

ÇáÑøößúÓõ (Ì) ÃÑßÇÓñ

Koşmak, tepmek. (-min) : Kaçmak.

ÑóßóÖó ÜÜÜõÜÜ ÑóßúÖðÇ æ ÑßúÖóÉð

(=) Kımıldadı, hareket etti. Birikti.

ÇÑÊóßóÖó

Eğilmek. Rukû etmek. Boyun eğmek. Fakir düşmek.

ÑóßóÚó ÜÜÜóÜÜ ÑóßúÚðÇ æ ÑõßæÚðÇ

Namaz kıldı.

ÊóÑóßóÚó

Zayıf ve ince olmak.

Ñóßøó ÇáÔìÁ ÜÜÜöÜÜ ÑóßøðÇ ¡ æÑßÇßÉ

Boynuna lâle geçirmek, zincir vurmak. Eliyle yoklamak. Biriktirmek.

æ ÜÜ ÇááÛõáøó Ýì ÚäÞå ÜÜÜõÜÜ ÑßøðÇ

Kadınların saymadığı erkek. Karısını kıskanmayan erkek.

ÇáÑøõßÇßÉ

Hafif yağmur.

ÇáöÑøóßø (Ì) ÃÑßóÇßñ

Zayıf, gevşek. Bozuk.

ÇáÑøóßöíßõ (Ì) ÑößÇßñ æ ÑóßóßóÉñ

Tepmek, ayağıyla vurmak.

Ñóßóáóåõ ÜÜÜõÜÜ ÑóßúáÇð

Toplamak, üst üste koymak, biriktirmek.

Ñóßãóåõ ÜÜÜõÜÜ ÑóßúãðÇ

Küme, birikinti.

ÇáÑøõßÇãõ

Meyletmek. Kabullenmek, itimat etmek. Bir yerde kalmak.

Ñóßóäó Åáíå ÜÜÜóÜÜ ÑõßæäðÇ

Ağır ve vakur olmak.

Ñóßõæäó ÜÜÜõÜÜ ÑóßÇäóÉ

Muhtar, reis.

ÇáÇóÑßõæä

Bir şeyi meydana getiren asıl parçalardan biri. Direk, dayanak. Maddî ve manevî destek. Radyoda muayyen bir program saati.

ÇáÑøõßúäõ (Ì) ÃÑßÇäñ ¡ æÃóÑßõäñ

Çamaşır teknesi, küvet.

ÇáãöÑúßóäõ (Ì) ãóÑÇßöäõ

Kötülüğünü söylemek, aleyhinde bulunmak. İkamet etmek.(-o ) : Kazmak. Düzeltmek. Sağlamlaştırmak.

ÑóßÇó Úóáóì ÝáÇäò ÜÜÜõÜÜ ÑßæðÇ

Deriden küçük su kabı. Küçük kova.

ÇáÑøößúæÉõ (Ì) ÑößÇÁñ