Elbiseyi yamamak. Düzeltmek. Korkusunu gidermek, teskin etmek. Bağışlamak. Gemiyi iskeleye yaklaştırmak. |
ÑÝóÇó ÇáËóæÈó æ äÍæå ÜÜÜóÜÜ ÑÝÆðÇ æ ÑöÝÇÁð |
Evlenen kimseye saadet ve çoluk - çocuk diledi. |
ÑÝøÃå |
Gemi iskelesi. |
ÇáãóÑúÝóÃ (Ì) ãóÑÇÝöìø |
Ufantı, kırıntı. |
ÇáÑøõÝóÇÊõ |
Çirkin söz söylemek. |
ÑóÝóËó Ýì ßáÇãå ÜÜÜõÜÜ ÑÝúËðÇ æÑõÝæËðÇ |
Kadından açıkca yakınlık isteme. |
ÇáÑøóÝóËõ |
Bağışta bulunmak. Eğerin altına keçe koymak. Yardım etmek. |
ÑóÝóÏóåõ ÜÜÜöÜÜ ÑÝÏðÇ æ ÑöÝÇÏóÉ |
Hafifçe koştu. (-o) : Büyük bildi, başa geçirdi. |
ÑÝøóÏó |
Hükümdar vekili. Su kanalı. Su çayı. |
ÇáÑøóÇÝöÏõ (Ì) ÑõÝøóÇÏñ æ ÑõÝøóÏñ |
Eğerin altın konan keçe. Cahiliyyle devrinde Arapların fakir hacılara bakmak için aralarında topladıkları mal ve para. Yara sargısı. |
ÇáÑøöÝóÇÏóÉõ |
Nasip, hisse. Yardım, bağış. |
ÇáÑøóÝúÏõ (Ì) ÃÑúÝÇÏñ æ ÑõÝæÏñ |
Topluluk. |
ÇáÑøöÝúÏóÉõ (Ì) ÑöÝóÏñ |
Yardım. |
ÇáãóÑúÝóÏõ (Ì) ãóÑóÇÝöÏõ |
Büyük kâse. Süt kabı. |
ÇáãöÑúÝöÏõ (Ì) ãóÑóÇÝöÏõ |
Kanat çırptı. Konmak üzere bir şeyin etrafında dolaştı. Dalgalandı, titredi. Ses çıkardı. Şefkat gösterdi. |
ÑóÝúÑóÝó |
Kanat. Erkek devekuşu. |
ÇáÑøóÝÑÇÝõ |
Terek, raf. Çeper, dış duvar. Araba çamurluğu. Etek. Yan. Perde. Sergi. Yastık. |
ÇáÑøóÝÑóÝõ (Ì) ÑÝÇÑÝ |
Tepmek. |
ÑóÝóÓó ÜÜÜõÜÜ ÑóÝúÓóÇ æ ÑöÝóÇÓðÇ |
Genişlemek. (-o) Yaba ve kürekle aktarmak. İnceltmek, ezmek. İyice çiğnemek. |
ÑóÝóÔó Ýíå ÜÜÜõÜÜ ÑõÝõæÔð |
İyice çiğneme, rahatça içme. Kürek, yaba. |
ÇáÑøóÝúÔõ (Ì) ÑõÝõæÔñ æÃÑÝÇÔñ |
Kürek. |
ÇáãöÑÝóÔóÉõ (Ì) ãóÑóÇÝöÔõ |
Fırsat. Sıra. Ortak su. |
ÇáÑøõÝúÕóÉõ (Ì) ÑõÝóÕñ |
Genişlemek. Hurmanın salkımı dağılıp kapcıkları dökülmek. Hayvan serbest yayılmak. (-o) Terk etmek, uzaklaşmak. Atmak. Kovmak. Hayvanı sebestçe otlamağa bırakmak. Kırmak. |
ÑóÝóÖó ÇáæÇÏì ÜÜÜõÜÜ ÑÝúÖðÇ æ ÑõÝõæÖðÇ |
Dağıldı, ayrıldı, yok oldu. Fışkırıp yayıldı. Aktı. |
ÊóÑóÝøóÖó |
(=) |
ÇÑÝóÖ |
Az mâyi. Yiyecek. |
ÇáÑøóÝúÖ |
(=) Dağınık şey. Gurup. |
ÇáÑøóÝóÖ (Ì) ÑõÝæõÖñ |
Râfizîlik. |
ÇáÑöøÝúÖõ |
Yukarı çıkmak. Sür’atle gitmek.(-o): Yükseltmek, kaldırmak. Taşımak, nakletmek. Şerefini artırmak. Kabul etmek. Takdim etmek, sunmak. Yaymak. Ortaya koymak. Merfû okumak. |
ÑóÝóÚó Ýì ÇáÃÑÖ ÜÜÜóÜÜ ÑóÝúÚðÇ |
Eli değenekli. |
åæ áÇ íÑÝÚ ÇáÚÕÇÚä ÚÇÊöÞå |
(Kökü ile aynı manada.) ( -ilâ): Mahkemeye verdi, şikâyet etti. |
ÑóÇÝóÚóåõ |
Koştu (-o): Sundu. |
ÑóÝøóÚó |
Yukarı çıktı. Öne geçti. Yer değiştirdi. Yok oldu. (-o) : Kaldırdı. |
ÇÑÊóÝóÚó |
Muhakemeleşti. (-an): Müdafaa etti. |
ÊóÑóÇÝóÚóÇ |
Yükseldi. (an-): Münezzeh oldu, uzaklaştı. |
ÊóÑóÝóøÚó |
Haber ve sırları yayanlar. Kaldıraç. |
ÇáÑøóÇÝöÚóÉõ (Ì) ÑóæóÇÝÚ |
Ekini biçip kaldırma. |
ÇáÑøóÝÇÚõ |
Şeref. Yüce mevki ve mertebe. |
ÇáÑøöÝúÚóÉõ |
Dava. |
ÇáÑøóÝöíÚóÉõ (Ì) ÑÝÇÆöÚõ |
Vinç. Kirko. |
ÇáãöÑÝÇÚ |
Bol, rahat, geniş. |
ÇáÇóÑúÝóÚó |
Refah. |
ÇáÑøÝÇÛóÉõ |
Yumuşaklık, kolaylık. Bolluk, bereket. Bolluk veya kıtlık bulunan yer. Vücutta kir toplanan yerler. |
ÇáÑøÝúÚõ (Ì) ÃÑÝõÚñ æ ÑõÝõæÛñ |
Kanat çırpmak. Konmak için üstünde çırpınmak. Dalgalanmak, titremek. Hareket etmek. Göz seğirmek. Parlamak. Çok yemek. (-li, ilâ): Hoşlanmak, hislenmek. (-bi): Kuşatmak. (-o) : Vermek, yedirmek. İyilik etmek. Raf çakmak. (-li): Yiyecek temin etmek, hizmet etmek. |
ÑóÝøó ÜÜÜöÜÜ ÑóÝøóÇ æ ÑóÝöíÝðÇæ ÑóÝøóÉð |
İnce saman. |
ÇáÑøõÝÇÝõ |
Miğfer altlığı. |
ÇáÑøöÝÇÝóÉõ |
Raf, terek. Kuş sürüsü. Yumuşak elbise. Yiyecek. |
ÇáÑøóÝø (Ì) ÑöÝæÝñ æ ÑöÝÇÝñ |
Yumuşak davranmak, iyi muamele etmek. Mûtedil gitmek. (-o): Dirseğine vurmak. |
ÑÝóÞó Èå æáå æ Úáíå ÜÜÜõÜÜ ÑöÝÞðÇ æãóÑÝóÞðÇ |
Arkadaş oldu, katıldı. |
ÑÇÝóÞóÉ |
Arkadaş oldu. (-bi) : Faydalandı. (-alâ) Yaslandı. |
ÇÑÊóÝóÞó |
(=) İyi davrandı. |
ÊóÑóÝóøÞó Èå |
Faydalı. |
ÇáÇóÑúÝóÞõ æ ÇáÑøóÇÝöÞõ |
İyilik ve nezaket. |
ÇáÑøóÇÝöÞÉõ |
Arkadaşlar topluluğu. |
ÇáÑøõÝÇÞóÉõ |
(=) |
ÇáÑøó õÝúÞóÉ (Ì) ÑõÝóÞñ æÑÝÇÞñ |
Sohbet. |
ÇáÑøõÝúÞóÉõ |
Nazik. Arkadaş, dost. Koca. Komünist yoldaş. Faydalı. |
ÇáÑøóÝöíÞõ (Ì) ÑõÝóÞóÇÁ æÑöÝÇÞñ |
m. (=) Zevce. |
ÇáÑøóÝöíÞóÉ |
Yâver. |
ÇáãõÑÇÝöÞ |
Faydalanılan şey. |
ÇáãõÑÊóÝóÞ |
(=) Dayanılan ve yaslanılan şey. Dirsek. |
ÇáãóÑÝöÞ (Ì) ãóÑóÇÝöÞõ |
(=) Evin iç ve dış müştemilâtı. |
ÇáãöÑÝóÞ (Ì) ãóÑóÇÝöÞõ |
Eteğini sürüyüp böbürlenerek yürümek. (-o) Doldurmak. |
ÑÝóáó - ÑóÝúáÇð ¡ æ ÑõÝæáÇð |
(=) Eteğini uzattı. Büyük tanıdı. |
ÃÑÝóáó |
Etek. |
ÇáÑøöÝúáõ : (Ì) ÑõÝæáñ æÃÑÝÇáñ |
Uzun, bol, geniş. |
ÇáÑøóÝóáõ |
Bolluk ve rahata kavuşmak. (-o) Acımak, merhamet etmek. |
ÑÝóåó ÜÜÜóÜÜ ÑóÝúåðÇ æÑõÝõæåðÇ |
(=) İstirahat etti. Her gün saçını taradı. (-o) Refaha kavuşturdu. |
ÃÑÝóåó |
(=) (-an): Yükünü hafifletti, sıkıntıdan kurtardı. (-alâ) Mühlet verdi. |
ÑÝøóåóåõ |
Bolluk içinde olmak. Rahatlık. |
ÇáÑøóÝÇåÉõ |
Evlenmek. (-o) Yamamak, dikmek. Teskin etmek, korkusunu gidermek. |
ÑóÝóÇ ÜÜÜõÜÜ ÑóÝúæðÇ |
(Gemi) iskeleye yaklaştı. Meyletti. Sığındı. (-o) : Kıyıya veya iskeleye yaklaştırdı. Mudara etti. |
ÃÑúÝóÊö ÇáÓÝíäÉ |
Uydu, suyunca gitti. |
ÑÇÝÇå |
Saman. |
ÇáÑøõÝóÉõ |