|
Korkmak, heyecanlanmak. Dolmak. Ötmek. (o): Korkutmak, hecanlandırmak, tehdit etmek. Parçalamak. Doldurmak. |
ÑóÚóÈó ÜÜÜóÜÜ ÑóÚúÈðÇ |
|
Kısa. |
ÇáÇøóÑúÚóÈõ (Ì) ÑõÚúÈñ |
|
Korkak. Kısa. Yağlı. |
ÇáÑøóÚíÈõ (Ì) ÑõÚúÈñ |
|
Ahmakla evlendi (-o): Parçalandı. |
ÑóÚúÈóáó |
|
Kasırga. |
ÇáÑøóÚúÈóáóÉõ |
|
Küpe. Gerdanlık. Takılna süs. |
ÇáÑøóÚúËõ (Ì) ÑöÚÇËñ |
|
(=) Bazı kuşların gaga veya başlarında olan kabarcık. Kulak yumuşağı. |
ÇáÑøóÚúËóÉõ (Ì) ÑöÚóÇËñ |
|
Gök gürlemek. Şimşek çakmak. Süslemek. (-li) : Tehdit etmek. |
ÑóÚóÏó ÇáÓÍÇÈõ ÜÜÜõÜÜ ó ÑóÚúÏðÇæ ÑõÚõæÏðÇ |
|
Titremek. Gök gürültüsü ile karşılaşmak. |
ÑõÚöÏó ÑóÚúÏðÇ |
|
Gök gürültüsü. |
ÇáÑøóÚúÏõ (Ì) ÑõÚõæÏ |
|
Titremek. |
ÇáÑøöÚúÏóÉõ |
|
Geveze. Dokunan eli titreten bir nevi balık. |
ÇáÑøóÚøÇÏ |
|
Korkak adam. Nazik tenli kadın. |
ÇáÑøöÚúÏöíÏõ (Ì) ÑÚÇÏöíÏó |
|
Çocuk hareketli, kuvetli ve gelişkin oldu. Titredi. Parıldadı. |
ÊóÑóÚúÑÚó |
|
Titreyip silkinmek. Yavaş yürümek. Başını sallamak. |
ÑóÚóÓó ÜÜÜóÜÜ ÑóÚÓð æÑóÚÓÇäðÇ |
|
Titremek. |
ÑóÚóÔó ÜÜÜóÜÜ ÑóÚóÔðÇæ ÑõÚÇÔðÇ |
|
Titreme. |
ÇáÑøõÚóÇÔ |
|
(=) |
ÇáÑøóÚÔÉ ÇáÑøóÚúÔóÉ |
|
Titremek. Hareket etmek. Silkinmek. Parıldamak. (-o): Hareket ettirmek, silkmek. Çekmek. |
ÑóÚóÕó ÜÜÜóÜÜ ÑóÚúÕðÇ |
|
Oka yuva açmak. Okun yuva kısmını kırmak. Okun üzerine kiriş sarmak. |
ÑóÚóÙó ÇáÓåãó ÜÜÜóÜÜ ÑóÚÙðÇ |
|
Ok demirinin girdiği yuva. |
ÇáÑøõÚúÙõ |
|
Bayağı insanlar. |
ÇáÑøóÚÇÚõ |
|
Akmak. Burnu kanamak. (-bi) : Birden girmek. Öne geçirmek. (-o): Önüne geçmek. |
ÑóÚóÝó ÇáÔìÁ ÜÜÜõÜÜ ÑóÚÝðÇ æÑõÚÇÝðÇ |
|
Burun. Burnun yan ucu. Dağın zirvesi. Mızrak. |
ÇáÑÇÚöÝõ (Ì) ÑóæóÇÚöÝõ |
|
Burun kanı. Bol yağmur. |
ÇáÑøõÚÇÝõ |
|
Koşarken hayvanın içinden gelen ses. |
ÇáÑøóÚÇÞõ |
|
Yarmak, yarığını genişletmek. Kuvvetle dürtmek. (-bi): Alıp vurmak |
ÑóÚóáóåõ ÜÜÜóÜÜ ÑóÚúáÇð |
|
Burun akıntısı. |
ÇáÑøõÚÇáõ |
|
Dağ zirvesi. Elbise. |
ÇáÑøóÚúáõ |
|
Kulağı uzun veya yarık koyun. |
ÇáÑøóÚúáÇóÁõ (Ì) ÑõÚúáñ |
|
Küçük topluluk. Deve kuşu. Kalabalık aile. Uzun hurma ağacı. Sünnette kesilen kabuk. |
ÇáÑøóÚúáÉõ (Ì) ÑöÚÇáñ |
|
Sümük. Nezle. Sakağı. |
ÇáÑøõÚÇãõ |
|
Sakağıya tutulmuş hayvan. |
ÇáÑøóÚæãõ |
|
Saçmalamak. Güneş çarpmak. |
ÑóÚóäó ÜÜÜõÜÜ ÑõÚæäÉð |
|
Saçmalayan. Muazzam. Dik yamaçlı. Büyük burunlu. Ahmak. |
ÇáÇóÑúÚóä (Ì) ÑõÚúäñ |
|
Vazgeçti. (-o): Men’etti. |
ÇÑúÚóæóì Úäå |
|
Boyunduruk. |
ÇáÇõÑúÚõæóÉõ |
|
Otlamak, yayılmak. (-alâ): Hayvanını otlatmak. (-o): Gütmek, otlatmak. Ot yemek. |
ÑóÚóÊö ÇáãÇÔíÉõ ÜÜÜóÜÜ ÑóÚúíðÇ æ ãóÑÚðì |
|
Korumak, gözetmek. Deruhte etmek. Riayet etmek. |
æ Ü ÇáÔìÁ ÑÚúíðÇ æ ÑöÚÇíÉð |
|
Otlağı çok oldu. (-alâ): Acıdı. (-ilâ): Kulak verdi. Güttü. |
ÃÑÚÊö ÇáÇóÑúÖõ |
|
Gözetmesini, korumasını istedi. Dikkate değer oldu. |
ÇÓúÊóÑúÚÇåõ ÇáÔìÁ |
|
Çoban. Bir işin idaresini üzerine alan devlet reisi, vali, hâkim… gibi. Casus. |
ÇáÑøóÚöì (Ì) ÑõÚÇÉñ æ ÑõÚíÇäñ æÑöÚÇÁñ |
|
Allah seni korusun, gözetsin! |
ÑóÚíðÇáß |
|
Ot, otlak. |
ÇáÑøöÚúìõ (Ì) ÃÑúÚÇÁñ |
|
Otlayan hayvan. İdare edilenler. (tebaa). |
ÇáÑøóÚíóøÉõ (Ì) ÑÚÇíÇ |
|
Otlak, ot. |
ÇáãóÑÚóì (Ì) ãóÑÇÚö |