Dibe çökmek. İmtihanı kaybetmek. Gözleri çukur olmak. |
ÑóÓóÈó Ýì ÇáãÇÁ ÜÜÜõÜÜ ÑóÓúÈðÇ æ ÑõÓõæÈðÇ |
Açlıktan gözü çukurlaştı. (-o) : Batırdı. |
ÃÑúÓóÈó |
Dip çöküntüsü. |
ÇáÑøõÓóÇÈóÉõ |
Direkler. Sağlam binalar. |
ÇáãóÑóÇÓÈ |
İskân edilmiş yer. |
ÇáÑøõÓúÊÇÞ |
Yerinde yerleşip kalmak. Suyu çekilmek. Su yere işlemek. Bilgi sağlam ve şüphesiz olarak yerleşmek. |
ÑóÓóÎó ÜÜÜóÜÜ ÑõÓõæÎðÇ |
Çekirge yumurtlamak için kuyruğunu yere sokmak. (-fi ): Girip yerleşmek. Ara bulmak. Zihinden geçirmek. (-o) : Zamanla unutmak. Kazmak. Gömmek. |
ÑóÓøóÊö ÇáÌÑÇÏÉõ ÜÜÜõÜÜ ÑóÓðÇ æ ÑóÓíÓðÇ |
Maden. Taşsız kuyu. Başlangıç. Kalıntı. |
ÇáÑøóÓø (Ì) ÑöÓÇÓ |
Genişletti. (fi): Söz uydurdu, yalanı yaldızladı. |
ÇáÑøóÓÛ |
Devenin ayak bileğine bağlanan ip. |
ÇáÑøöÓÇÛ |
El ve ayak bileği. |
ÇáÑøõÓúÛ (Ì) ÃÑÓÇÛ æ ÃÑúÓõÛñ |
Bağlı olarak yürümek. |
ÑóÓóÝó Ýì ÇáÞíÏ ÜÜÜõÜÜ ÑóÓúÝðà |
Saldı, bıraktı.Gönderdi. (-alâ ) : Müsallat etti. |
ÃÑúÓóáó ÇáÔìÁ |
Tâbi oldu (ilâ): Mektup veya elçi gönderdi. |
ÑÇÓáå Ýì Úãáå |
Ağır ağır hakkını vererek okudu. |
ÑóÓøóá Ýì ÇáÞÑÇÁÉ |
Yavaş ve nazik davrandı. Düşünmeden attı. Bağdaş kurup elbisesini etrafına örttü. |
ÊÑ Óøá |
Saç düz oldu.Yumuşak ve muti’ oldu. Neş’elendi (-bi): Güvendi. |
ÇÓÊÑÓá ÇáÔÚÑõ |
Mektup. Hitabe. Küçük kitap. Tez. Peygamberlik. Vazife. |
ÇáÑøöÓÇáÉ (Ì) ÑÓÇÆöáõ |
Yavaş ol, acele etme. |
Úáì ÑöÓúáöß |
Sürü. Topluluk. |
ÇáÑøóÓóá (Ì) ÃÑúÓÇá |
Gönderilen, elçi. Risâlet. |
ÇáÑøóÓõæá (Ì) ÑõÓúáñ æ ÃÑúÓõáñ |
Rasûl. Gönderen. Geniş. Ova. Hoş şey. Tatlı su. |
ÇáÑøóÓíáõ |
Deve koşmak. Yerde iz bırakmak. |
ÑÓóãóÊö ÇáäøóÇÞÉõ ÜÜÜöÜÜ ÑóÓíãðÇ |
Güzel yürüyüşlü olmak. (-fi) : Kaybolmak. (-alâ) : Yazmak, çizmek . (-li): Nişan koymak. Emretmek. (-o) : Yazmak. |
æ Ü ÝáÇäñ ÑóÓóãðÇæÑóÓóãóÇäðÇ |
İzini takip etti.Tekbir aldı. Eûzu çekti. Dua etti. İstavroz çıkardı. |
ÇÑúÊóÓóãó |
Bina yapacak yer aradı. Resme baktı. (-o): Üzerinde düşündü. |
ÊóÑóÓøóãó |
Ressamlık. |
ÇáÑøöÓÇãóÉõ |
Harap olmuş meskenin izi, kalıntısı. Bir şeyi özellikleriyle tarif. Vergi, harç. Resim. |
ÇáÑøóÓúãõ (Ì) ÃÑúÓõãñ æ ÑõÓæã |
Resmî. |
ÇáÑøóÓãöìø |
Belâ, felâket. Altını parlatma aleti. Damga. |
ÇáÑøæúÓóãõ |
Devlet reisinin yazılı emri, ferman. |
ÇáãóÑúÓæãõ (Ì) ãÑÇÓíã |
Hayvana yular takmak. Serbest otlamaya bırakmak. |
ÑóÓóäó ÇáÏÇÈÉ ÜÜÜõÜÜ ÑóÓúäðÇ |
İtaat etti, boyun eğdi. |
ÃÑÓäÊ ÇáÏÇÈÉõ |
Yuların buruna gelen kısmı. |
ÇáÑøóÓóäõ (Ì) ÃÑúÓÇäñ æ ÃÑúÓäñ |
Burun. |
ÇáãóÑúÓöäõ (Ì) ãóÑÇÓä |
Yerleşmek, sabit olmak. Sebat etmek. Durmak. Gemi demir atmak. (-an) : Nakletmek. |
ÑóÓÇ ÇáÔìÁ ÜÜÜõÜÜ ÑóÓæðÇ æ ÑõÓæøðÇ |
Sâbit, köklü. |
ÇáÑøóÇÓì (Ì) ÇáÑæÇÓì |
Geniş bilezik. |
ÇáÑøóÓúæóÉ (Ì) ÑóÓóæóÇÊ |
Liman, iskele. |
ÇáãóÑúÓóì (Ì) ãóÑÇÓò |
Gemiyi durduran demir. |
ÇáãöÑúÓÇÉ (Ì) ãóÑóÇÓìò |