Doğumu yaklaştı. Avcı bir şey vuramadı. (-o): Geri bıraktı, tehir etti. |
ÃÑúÌóÃóÊö ÇáÍÇãáõ |
Korkmak, Utanmak. (-o) : Saygı göstermek. Kötü söz söylemek. |
ÑÌóÈó ÜÜÜõÜÜ ÑÌúÈðÇ æ ÑõÌõæ Èð |
Kamerî ayların yedincisi. |
ÑóÌóÈñ |
Kaburga kemiğinin göğüs tarafındaki başı. |
ÇáÑøõÌúÈõ (Ì) ÃÑúÌÇÈ |
Sallamak, ırgalamak. Men'etmek. |
ÑóÌóøåõ ÜÜÜõÜÜ ÑóÌðÇ æÑÌøóÉð |
Sallandı, dalgalandı. Karışık oldu. |
ÇÑúÊóÌøó |
Zayıf ve âciz İnsan, hayvan. |
ÇáÑøóÌÇÌõ |
Birbirine karışan ses. |
ÇáÑøóÌóÉõ |
Bastırmak, ağır gelmek. Kâmil ve tam olmak (o) : Ağırlığını anlamak için kaldırmak. |
ÑÌóÍó ÇáÔì ÜÜÜóÜÜ ÑõÌõæÍðÇ æ ÑõÌúÍóÇäðÇ |
Terazinin bir kefesini ağır getirdi. Üstün tuttu, tercih etti. |
ÑóÌóøÍóåõ |
Sallandı, hareket etti. Üstün geldi. |
ÊóÑóÌøóÍó |
Salıncak. |
ÇáÇóÑÌõæÍóÉõ (Ì) ÃÑÇÌíÍ |
Salıncak. Salıncak ipi. |
ÇáÑøõÌóÇÍóÉõ |
Sallandı, hareket etti. |
ÑóÌúÑóÌó ÇáÔìÁ |
Urcûze şeklinde şiir söyledi. |
ÑóÌóÒó ÇáÑÇÌöÒõ ÜÜÜõÜÜ ÑóÌúÒðÇ |
(=) Gök gürledi. |
ÇÑúÊóÌóÒó |
Bütün mısraları aynı kafiye ile biten veya her beyt kendi arasında kafiyeli olan şiir nev'i. |
ÇáÇóÑÌæÒÉ (Ì) ÃÑÇÌíÒõ |
Günah. Azap ve ceza. Puta tapma. Şeytan vesvesesi. |
ÇáÑøõÌúÒ (Ì) ÃÑÌÇÒ |
Bir nevi deve hastalığı. Asıl bahri altı kere "müstef'ilun" olan şiir nevi. |
ÇáÑøóÌóÒõ |
Ses birbirine karışmak, yükselmek. Gök şiddetle gürlemek. Kuyunun derinliğini ölçmek. (-o, an) : Men'etmek. |
ÑóÌóÓó ÕæÊõ ÇáÑÚÏ Ãæ ÇáÌíÔ ÜÜÜõÜÜ ÑóÌúÓðÇ |
Gök gürledi. Sallandı, yıkıldı. Karıştı. |
ÇÑúÊóÌóÓóÊö ÇáÓãÇÁõ |
Pislik. Pis şey. Kötü iş, haram. Lânet, küfür. Azap. Vesvese. |
ÇáÑøöÌúÓõ (Ì) ÃÑúÌÇÓ |
Kuyu derinliğini ölçmek ve kuyuyu temizlemek için kullanılan ucuna taş bağlanmış ip. İskandil. |
ÇáãöÑúÌóÇÓ (Ì) ãóÑóÇÌíÓõ |
Kuş sıcak memleketlerden soğuk memleketlere dönmek. Fayda vermek. Vazgeçmek, dönmek. |
ÑóÌóÚóÊö ÇáØøóíÑõ ÜÜÜöÜÜ ÑõÌõæÚðÇ æ ÑöÌóÇÚðÇ |
(o, an, ilâ) : Vazgeçirmek, çevirmek. |
ÑóÌúÚðÇæ ãÑ ÌöÚðÇ æ ãóÑúÌöÚóÉðæ ÑõÌõæ ÚðÇ æÑõÌúÚóÇäðÇ |
Bir şey almak için elini arkaya attı. Hayvan tersledi. Zayıfladıktan sonra şişmanladı. “İnn. lilllah...” dedi. (-o) : Vazgeçirdi. Kazancına bereket verdi. |
ÃÑúÌóÚó |
(o) : Müracaat etti, istişare etti. Kitaba baktı, tekrar gözden geçirdi. Talâktan rucû etti. |
ÑÇÌóÚ |
“inna lillâh...” dedi. (-o, fî): Sesini titretti, dalgalandırdı; nağme yaptı. Ezanda şehadet kelimelerini tekrar etti (çift okudu). |
ÑóÌøóÚó |
(alâ) : Hak talep etti. (-o,ilâ) İade etti. |
ÇÑÊóÌÚ |
(fî) Gelip gitti, şüpheli oldu. |
ÊóÑóÌóøÚó |
“inna lillah...” dedi. Geri istedi. |
ÇÓúÊóÑúÌóÚó |
Göl. Gidip gelen sıtma. |
ÇáÑøóÇÌöÚóÉõ (Ì) ÑóæóÇÌíÚõ |
Yular. Yular burunduruğu. |
ÇáÑøöÌÇÚõ |
Hayvan tersi. Su, yağmur. Faide. Göl. Mektubun cevabı. Yankı. Bahar bitkisi. |
ÇáÑøóÌúÚõ (Ì) ÑöÌÇÚñ ÑõÌúÚÇä |
Dönüş. Mektup cevabı. |
ÇáÑøõÌúÚóì |
Talâktan vazgeçme. Ölümden sonra dirilme. |
ÇáÑøóÌúÚóÉõ |
Gericilik. |
ÇáÑøóÌúÚöíøóÉõ |
Hayvan tersi. Reddedilen veya tekrar yapılan şey. Devenin işkembesinden ağzına getirip gevişlediği şey. Eski elbise. Ter. Göl. Kömür külü ve pisliği. |
ÇáÑøóÌíÚõ (Ì) ÑõÌõÚ |
Dönüş. Dönecek yer. Kök. Kaynak. Omuz altı. |
ÇáãóÑÌÚõ (Ì) ãóÑÇÌÚ |
Şiddetle sallanmak, sarsılmak. Korkusundan yerinde duramamak. Titremek. Kalb çarpmak. Gürlemek. Düşmek. Dalgalanmak (-o) : Titretmek. Sallamak. |
ÑóÌóÝó ÜÜÜõÜÜ ÑóÌúÝðÇ æ ÑõÌõæÝðÇ æ ÑóÌíöÝðÇ |
(=) (fî, bi) : Boş ve kötü söze daldı. |
ÃÑúÌóÝó |
Kargaşalık çıkaran asılsız haber, balon. |
ÇáÅÑúÌóÇÝõ (Ì) ÃÑÇÌíÝ |
Kıyamet günü sûra ilk üfleniş. |
ÇáÑøóÇÌÝóÉõ |
Zelzele, sarsıntı. |
ÇáÑøóÌúÝóÉõ |
Kuvvetlendirdi. Taradı, düzeltti. Çocuk doğumda ters geldi. |
ÑóÌøóáóåõ |
Yaya yürüdü. Müstekillen fikir ve görüş sahibi oldu. Güneş yükseldi. (-o) : Ayağının altına aldı. Hazırlıksız konuştu. |
ÇÑÊÌá |
Yaya yürüdü. Bineğinden inip yürüdü. Kendini erkeğe benzetti. Güneş yükseldi. (-o) : Ayağının altına aldı. Taradı. |
ÊóÑóÌøóáó |
Büyük ayaklı. |
ÇáÃÑúÌóáõ (Ì) ÑõÌúáñ |
Yaya. Koğucu. |
ÇáÑøóÇÌöáõ (Ì) ÑöÌóÇáñ æÑóÌöøÇáóÉñ |
Topuktan aşağı veya uyluk başından aşağı ayak. Bir kısım, bir takım. Çekirge bulutu. Ordu. Hisse. |
ÇáÑøöÌúá (Ì) ÃÑúÌõáñ |
Erkek. Piyade. |
ÇáÑøÌõáõ (Ì) ÑöÌÇáñ |
Dağdan ovaya akan su yatağı. Semiz otu. |
ÇáÑøöÌúáóÉõ (Ì) ÑöÌóáñ |
Bilgi ve görüşü erkek gibi (isabetli) olan kadın. |
ÇáÑøóÌõáóÉõ |
Koşucular. |
ÇáÑøóÌóáíõæäó |
Erkekliğe ait kemal vasıfları. |
ÇáÑøõÌõæáÉ æ ÇáÑøõÌõæáíøóÉõ |
Toprak veya bakır tencere. Buhar kazanı. |
ÇáãöÑúÌóáõ (Ì) ãóÑóÇÌá |
Taşla öldürmek. Sövmek, lânetlemek. Kovmak. Terk etmek. Suizanda bulunmak. |
ÑóÌóãóåõ ÜÜÜõÜÜ ÑóÌúãðÇ |
İleri gitti. (-an) : Müdafaa etti. |
ÑóÇÌóãó Ýì |
Zanna dayanarak konuştu. (-o) : Kabri taşla çevirdi. |
ÑóÌóøãó |
Kuyunun derinliğini ölçmek için kullanılan ip ucuna bağlı taş, iskandil. Kuyunun ağzına kapatılan taş. Kuyu çıkrığı. |
ÇáÑøöÌÇãõ |
kabir taşı. Kabir. Kuyu. Tandır. |
ÇáÑøóÌóãõ (Ì) ÑöÌóÇãñ |
Efendi, asil. |
ÇáãöÑúÌóãõ (Ì) ãóÑÇÌãõ |
Bir yerde kalmak. Alışmak. (-o) Gıdasız hapsetmek. Utanmak. |
ÑóÌóäó ÈÇáãßÇä ÜÜÜõÜÜ ÑõÌõæäðÇ |
Karıştı, bozuldu. |
ÇÑúÊóÌóä |
Topluluk. |
ÇáÑøóÌíäóÉõ (Ì) ÑóÌóÇÆäõ |
Küçük küfe. |
ÇáãóÑúÌõæäóÉõ (Ì) ãÑÇÌíä |
|
ÇáãóÑúÌÇäõ ÇäÙÑ : ã ÑÌ |
Ummak. Korkmak. (Bu manada menfÎ olarak kullanılır.) |
ÑóÌÇåõ ÜÜÜõÜÜ ÑóÌúæðÇ æ ÑõÌõæøðÇ æ ÑóÌÇÁð |
Erguvan. Kırmızı boya. |
ÇáÃÑúÌõæÇä |
Yan, kenar. |
ÇáÑøóÌÇ (Ì) ÃÑÌÇÁ |
Ümit. |
ÇáÑøóÌöíøóÉó |
Yer geniş olmak. |
ÑóÌöÈó ÇáãßÇä ÜÜÜóÜÜ ÑÍóÈðÇ |