Bir yerde sebat etmemek. Rengi solmak, zayıflamak. Kurumak.

ÐÈøó ÜÜÜöÜÜ ÐóÈøðÇ

Kovmak, uzaklaştırmak. (- an) : Men etmek, müdafaa etmek.

æ ÜÜ ÇáÐøõÈÇÈó æÛíúÑóåõ ÜÜÜõÜÜ ÐóÈøðÇ

Sinek.

ÇáÐøõÈÇÈõ (Ì) ÃÐöÈøóÉñ æ ÐöÈøóÇäñ

Göz bebeği.

ÐõÈÇÈõ ÇáÚíä

Bir sinek. Artık, kalan.

ÇáÐøõÈÇÈóÉñ

Yaban öküzü.

ÇáÐøóÈøõ

Sinek kovma aleti, sineklik.

ÇáãöÐóÈøóÉõ (Ì) ãÐÇÈ

Boğazlamak. Yarmak. Delmek.

ÐóÈóÍóåõ ÜÜÜóÜÜ ÐóÈúÍðÇ

Boğaz iltihabı.

ÇáÐøõÈóÇÍõ

Boğazlanacak hayvan, kurbanlık.

ÇáÐøöÈÍõ

Boğazlanmış. Kurbanlık.

ÇáÐÈíöÍõ (Ì) ÐóÈúÍóì æ ÐóÈóÇÍóì

(=)

ÇáÐø ÈíÍóÉõ (Ì) ÐÈÇíÍ

Mazbaha. Boğaz. Kilise mihrabı ve kütüphanesi.

ÇáãóÐúÈóÍ (Ì) ãóÐóÇÈÍ

Sallandı. Tereddüt etti. (- o) : Salladı. Şaşkın vaziyette bıraktı.

Ðó ÈúÐóÈó ÇáÔìÁ

Sallandı. Tereddüt etti. (=).

ÊóÐóÈúÐóÈó

Saçak, püskül. Süs.

ÇáÐøóÈúÐóÈÉõ (Ì) ÐÈÇÐöÈ

Bakıp fark etmek, anlamak. Yazmak. Gözden geçirmek.

Ðó ÈóÑó ÜÜÜõÜÜ ÐóÈÇÑóÉð

Kitap. Konuşma kabiliyeti.

ÇáÐøóÈúÑõ (Ì) ÐöÈÇÑ

Kurumak, solmak. Zayıflamak. Fitilini düzeltmek.

ÐóÈóáó ÇáäÈÇÊõ ÜÜÜõÜÜ ÐóÈúáÇð æ ÐõÈæáÇð

Büküldü. Böbürlenerek yürüdü. Tek giyeceğe kadar soyundu.

ÊóÐúÈøóáó

Lâmba fitili.

ÇáÐøõÈÇáóÉõ

Kara veya deniz kaplumbağasının kabuğu.

ÇáÐøóÈúáõ

Sığır dışkısı.

ÇáÐøóÈúáóÉõ