Kıdıklamak.

ÇáÏøóÛúÏóÛóÉõ

Girmek. (- alâ) : Körü körüne dalmak. Yüklenmek. (- o) : Def etmek, yok etmek. Sıkıştırıp öldürmek. Gıdasız bırakmak. Karıştırmak. Çocuğun boğazına parmak sokup bademciğinin iltihabını almak. (Hadiste men edilmiştir.)

ÏóÛóÑó Ýì ÇáÈíÊ ÜÜÜóÜÜ ÏóÛúÑðÇ

Giren. Hamle yapan. Hakîr, alçak.

ÇáÏøóÇÛöÑ (Ì) ÏõÛøóÇÑõ

( Vurguncunun) vurması, çarpması.

ÇáÏøóÛúÑóÉõ

Bulanık su, bol su.

ÇáÏøóÛúÑóÞõ

Karanlığa girmek. (- alâ) : Hücum etmek.

ÏóÛóÔó ÜÜÜóÜÜ ÏóÛúÔðÇ

Karanlık.

ÇáÏøóÛóÔõ

Kusur, eksiklik. Pusu kurmak için saklanılan sık ağaçlık. Yüksek tavan. Vadi. Alçak arazi.

ÇáÏøóÛóáõ (Ì) ÃÏúÛÇáñ

Sıcak veya soğuk bastırmak. (- o) : Kırmak.

ÏóÛóãó ÇáÍóÑøó æ ÇáÈóÑúÏõ ÜÜÜóÜÜ ÏóÛúãðÇ

Acele ile çiğnemeden yuttu. Soğuk veya sıcak bastırdı. (- o) : Kararttı. Canını sıktı. Bir şeyi diğerine ithal etti.

ÃÏúÛãó

(=).

ÃÏøóÛóãóåõ Ýíå

Siyah burunlu. Burnundan konuşan.

ÇáÃÏÛãõ (Ì) ÏõÛúãñ æ ÏõæÛãóÇä

Kötü huylu.

ÇáÏøõÛúãõæÑ