Şaka etmek, tatlı konuşmak. (- o) : Def etmek, sürmek. |
ÏóÚóÈó ÜÜÜóÜÜ ÏóÚÈðÇ |
Ahmak. |
ÃóÏÚóÈõ æåì ÏóÚúÈóÇÁõ º (Ì) ÏõÚúÈñ |
Nazlandı. |
ÊóÏóÚøóÈó Úáíå |
Fışkıran, sürüp götüren. |
ÇáÏÇÚÈ |
Oyun, şaka. Ahmaklık. |
ÇáÏÚÇÈÉ |
Gayretli. Ahmak. Şakacı. Kadın gibi davranan. Kendisiyle eğlenilen. Cadde. |
ÇáÏøõÚÈõæÈ |
Hastalığın başlangıcı. |
ÇáÏøóÚúË |
Kin. Arzu. İntikam. Su artığı. |
ÇáÏøöÚúË (Ì) ÃÏÚÇË æ ÏöÚÇË |
Yere çarptı, öldürdü. Kırdı, yıktı. |
ÏóÚËóÑóåõ |
Gözlerinin siyahı tam siyah, beyazı da tam beyaz olmak. Büyücek gözlü olmak. |
ÏóÚóÌöÊö ÇáÚíäõ ÜÜÜóÜÜ ÏóÚóÌðÇ æ ÏõÚúÌóÉð |
S. müş. |
ÃÏúÚöÌõ æ åì ÏóÚÌóÇÁõ (Ì) ÏõÚúÌñ |
Deli. |
ÇáãóÏÚæÌ |
Kısa boylu adam. Yavaş koşmak. |
ÇáÏøóÚúÏóÃÚõ |
Bozulmak. Allah’ın emrinden çıkmak. |
ÏóÚóÑó ÜÜÜóÜÜ ÏóÚÇÑóÉð |
Ağaç kurdu. |
ÇáÏøõÚúÑ |
Mızraklamak. Çiğnemek, ezmek. Doldurmak. |
ÏÚóÓóåõ ÜÜÜóÜÜ ÏÚúÓðÇ |
Hayvanların çok çiğnediği yol. Kalın ve sert mızrak. |
ÇáãöÏúÚÇÓ |
Kum yığını. |
ÇáÏøöÚúÕ (Ì) ÏöÚóÕÉæ ÃÏÚÇÕ |
Kumlu sıcak yer. |
ÇáÏøóÚúÕÇÁ |
Mızrak kullanmakta mahir olan. Mızrak. |
ÇáãöÏúÚÕ |
Azarlayıp kovmak. |
ÏóÚøóå ÜÜÜõÜÜ ÏóÚøðÇ |
Deve sürüsü. Hamle, haykırma. Sağnak yağmur. |
ÇáÏøóÚúÞÉ |
Ovmak. Yumuşatmak. Baş eğdirmek. Toza toprağa bulamak. (- bi) : İncitmek. |
ÏóÚóßó ÇáÌáÏó ÜÜÜóÜÜ ÏóÚúßðÇ |
Borcu vermeyip oyaladı. Şiddetle münakaşa etti. |
ÏÇÚßå |
Boşuna gezen. Obur. Yakışıklı genç. Sarmaşık bitki. Eşek. Kurt. Deve. |
ÇáÏøóÚúáóÌ |
Dayak vermek, desteklemek. Yardım etmek, takviye etmek. |
ÏÚóãóåõ ÜÜÜóÜÜ ÏÚúãðÇ |
Desteğe dayandı. |
ÇÏøóÚóãó |
İşleri çoğaldı. |
ÊóÏóÇÚóãóÊóå ÇáÃãæÑõ |
Destek, direk. |
ÇáÏøöÚÇã |
Direk, sütun. |
ÇáÏøöÚÇãÉ (Ì) ÏóÚÇÆöãõ |
Huysuz, ahlâksız. |
ÇáÏÚöä |
Gelmesini istemek. (- ilâ) : Muhtaç olmak. Teşvik etmek. Sevketmek. (- o) : Çağırmak, seslenmek. Ölüye ağlamak. Yardım istemek. Dua etmek, yakarmak. Davet etmek. (- alâ) : Beddua etmek. (- bi) : İsim vermek. (- li) : Mensup olduğunu söylemek. |
ÏÚÇ ÈÇáÔìÁ ÜÜÜõÜÜ ÏÚúæÇð æ ÏÚúæóÉð æ ÏõÚÇÁð æ ÏóÚúæóì |
Yıktı. Mücadele etti. |
ÏÇÚóì |
Harp meydanında “Ben filan oğlu filanım.” dedi. |
ÇÏøóÚóì |
Arzu etti, olmasını istedi. İddia etti. Evlât edindi. Dava etti. |
æ ÜÜ ÇáÔìÁó |
Birbirlerini toplantıya çağırdılar. (- alâ) : Birinin aleyhine yardımlaştılar. Yıkılmaya yüz tuttu. Eskidi. |
ÊóÏóÇÚóì ÇáÞæ ãõ |
Çağırdı, istedi. Gerektirdi. Dua istedi. Duayı hak etti. |
ÇÓúÊóÏúÚÇå |
Memede bırakılan süt. Sebep. |
ÇáÏøóÇÚì |
Bir din veya mefkûreye çağıran, misyoner. Sebep. Davet. Dava. |
ÇáÏøóÇÚíÉ |
Dua. |
ÇáÏøõÚÇÁõ (Ì) ÃÏÚíÉ |
Misyonerlik, propaganda. |
ÇáÏøöÚÇíÉõ |
Ziyafet daveti. İddia. |
ÇáÏøóÚúæóÉõ |
Dava. |
ÇáÏøóÚúæóì (Ì) ÏóÚóÇæóì æ ÏóÚÇæò |
Nesebi şüpheli. Evlâtlık. |
ÇáÏøóÚöìõ (Ì) ÃÏÚíÇÁ |
Davet, ziyafet. |
ÇáãóÏúÚÇÉõ |
Nesebi şüpheli. |
ÇáãõÏøóÚóì |
Davalı. |
ÇáãõÏøóÚóì Úáíå |