Adet, tutum.

ÇáÏøóíÏÇäõ æó ÇáÏóøíúÏóäõ

Meyletmek, eğilmek. Şişmek. Sel kopmak. Parlamak. (- alâ) : Birden çıkmak, atılmak.

ÏÑóà ÜÜÜóÜÜ ÏÑúÁóÇæ ÏÑæÁÇ

Gidermek, yok etmek. Yaymak.

æ Ü ÇáÔìÁ æ Èå ÏÑúÁóÇ æ ÏÑúÃÉð

Adet etmek, üstüne düşmek, alışmak, maharet kazanmak.

ÏóÑöÈó Èå æ Úáíå ÜÜÜóÜÜ ÏóÑóÈðÇ æ ÏõÑúÈÉð

Dağ geçidi, dar geçit. Eskiden Bizans memleketine açılan giriş kapısı.

ÇáÏøóÑúÈõ (Ì) ÏÑõæÈ

Feleğin çemberinden geçmiş.

ÇáãõÏøóÑóøÈõ

Tırmanmak. Yavaş yürümek. Düşe kalka yürümek. Ölmek. Tarihe karışmak.(-o) : Arasına sokmak.

ÏóÑóÌó ÜÜÜõÜÜ ÏóÑúÌðÇ æ ÏõÑõÌðÇ æ ÏóÑóÌÇäðÇ

(=) Derecelere ayırdı. Ev yolu yaptı. Yavaş yavaş yaklaştı. Alıştırdı.

ÏóÑøóÌóåõ

(= m) : Basamak basamak yükseldi.

ÊóÏóÑøóÌó

Bir dereceden diğerine yükseltti. Birden cezalandırmayıp mühlet verdi. Yavaş yavaş yaklaştırdı.

ÇÓúÊóÏúÑóÌåõ

Ara, büklüm. Yazı kâğıdı.

ÇáÏøóÑúÌõ

Makyaj kutusu. Çekmece ve dolap gözü.

ÇáÏøóÑúÌõ (Ì) à ÏÑÇÌ

Yol. Ara.

ÇáÏøóÑóÌõ (Ì) à ÏÑÇÌñ

Merdiven. Rütbe. Derece.

ÇáÏóÑóÌóÉõ (Ì) ÏóÑóÌñ

Bağırtlak kuşuna benzer bir kuş.

ÇáÏøõÑóÌóÉõ

Söz taşıyan. Kirpi.

ÇáÏøóÑøóÇÌõ

Çil kuşu.

ÇáÏøõÑøóÇÌõ

Çocukların yürüme öğrendiği küçük araba. Mancınık. Tank. Bisiklet.

ÇáÏøóÑøóÇÌóÉõ

Tutulan yol. Enli veya virajlı yol.

ÇáãóÏúÑóÌõ (Ì) ãóÏóÇÑöÌõ

Yolun ortası, yol. Vesile. Zarf, kâğıt.

ÇáãóÏúÑóÌóÉõ

Oturma yerleri yukarıdan aşağıya sıralanmış olan salon, anfi.

ÇáãõÏóÑøóÌõ

Tortu. Maya.

ÇáÏøõÑúÏöìõø

Davul ve trampet sesi. Karaağaç.

ÇáÏøóÑúÏÇ Ñ

Çoğalmak. Akmak. Dolmak. Yumuşamak. Aydınlık vermek. Koşmak.

ÏóÑøó ÜÜÜöÜÜ ÏóÑøðÇ æÏõÑõæÑðÇæ ÏóÑöíÑðÇ

Süt, çok süt. İş. Hayır.

ÇáóÏøóÑøõ

Büyük inci.

ÇáÏøõÑøõ

Süt, sütün çokluğu. Revaç. Kamçı.

ÇáÏøóÑøóÉõ (Ì) ÏöÑóÑñ

Parıldayan yıldız.

ÇáÏøõÑøöìøõ

Çok, bol.

ÇáãöÏÑÇÑ

Eskiyip gitmek, izi silinmek. (- o) : Değiştirmek, izini silmek, eskitmek. Terbiye etmek.

ÏóÑóÓó ÜÜÜõÜÜ ÏóÑúÓðÇ æ ÏõÑõæÓðÇ

Okumak. Anlamak ve ezberlemek üzere üzerine kapanmak. Öğütmek.

æ ÜÜ ÇáßÊÇÈ æ äÍæóå ÏóÑúÓðÇ æ ÏöÑóÇÓóÉð

Gizli yol. Eskimiş şey. Uyuz. Deve kuyruğu. Ders.

ÇáÏøóÑúÓõ (Ì) ÏõÑæÓñ æÃÏúÑÇÓñ

Demir yolu tamiri.

ÇáÏøóÑöÓóÉõ

Okul. Havra. Yahudi kitaplarını inceleyen.

ÇáãöÏúÑÇÓõ (Ì) ãÏÇÑöíÓõ

Okul. Görüş, ekol.

ÇáãóÏúÑóÓóÉõ (Ì) ãóÏóÇÑöÓõ

Ön veya arka ayakları siyah olan hayvan.

ÃÏÑÚõ æ åì ÏóÑúÚÇå (Ì) ÏõÑúÚñ

Demir zırh giydi. Elbise giydi. Gecenin karanlığına daldı.

ÇÏøóÑÚó

Yün elbise. Cübbe.

ÇáÏøóÑøóÇÚÉ

Zırh. Kadın gömleği. Önlük.

ÇáÏøóÑúÚ (Ì) ÏÑæÚ æ ÃÏÑõÚ æ ÃÏÑÇÚ

Zırhlı.

ÇáãõÏóÑøóÚÉ

Cübbe. Yün elbise.

ÇáãöÏúÑÚ

Şişman deve. Büyük sancak. İpek.

ÇáÏøöÑóÝúÓ (Ì) ÏóÑÇÝöÓõ

Vakti geldi, yetişti, erdi. (- o) : Ulaştı, yetişti. Elde etti. (- bi) : Gördü, anladı.

ÃÏúÑóßó ÇáÔìÁ

Peşpeşe düştü, peşi peşine geldi. Ulaştı. Telâfi etmeye çalıştı.

ÊóÏóÇÑóßó

(=) (- alâ) : Hatasını düzeltti, eksiğini tamamladı. Kapalılığını giderdi.

ÇÓúÊóÏúÑóßó

Yetiş, yetişiniz.

ÏóÑóÇßó

Yetişme, ulaşma. Mes’uliyet. Dip. Cehennemin tabakası.

ÇáÏøóÑóßõ (Ì) ÃÏÑÇß

Derecenin zıddı, aşağılık mertebesi.

ÇáÏøóÑóßÉõ

Beş duyu.

ÇáÏøóÇÑóßõ ÇáÎãÓ

Dişsiz adam.

ÇáÃÏúÑóãõ

Kırmızı yapraklı acı bir ot.

ÇáÏøÇóÑöãõ

Kısa boylu ve çirkin yürüyüşlü kadın. Tavşan. Kirpi.

ÇáÏøóÇÑøóÇãóÉõ

Kirlenmek, bulaşmak.

ÏóÑöäó ÜÜÜóÜÜ ÏóÑóäðÇ

S. müş.

Ýåæ ÏóÑöäñ ÃÏúÑóäõ æ åì ÏóÑúäÇÁ

Kir.

ÇáÏøóÑóä

Asil, büyük. Topluluk namına konuşan, lider.

ÇáãöÏúÑå (Ì) ãóÏÇÑåõ

nin 1/12 si. 3,2 gram. Belli bir gümüş para.

ÇáÏøóÑåóã (Ì) ÏÑÇåãó ÇáÇõæÞíÉ

Bilmek, anlamak. Taramak.

ÏóÑì ÇáÔìÁó æÈå ÜÜÜöÜÜ ÏóÑíðÇ æ ÏöÑÇíÉð

Hoş geçindi. Yumuşak davrandı. Sakındı.

ÏÇÑÇåõ

Oyaladı, aldattı. Müdara etti. Saçını taradı.

ÊóÏóÑøóì ÇáÕøóíúÏó

Hedef tahtası. Yabanî av.

ÇáÏøóÑöíÉõ

Demir veya ağaç, tarak. Boynuz.

ÇáãöÏúÑóì (Ì) ãóÏóÇÑò æ ãóÏóÇÑóì

Panzehir. Şarap.

ÇáÏøöÑúíÇÞ