Hayvan sürüldükçe gitmeyip durmak, geri gitmek. |
خَلأتِ الناقةُ ـــَــ خلْئًا |
Pençe ile kapmak. Kesmek. Tırmalamak. |
خَلَبَ الشىء ـــُــ خَلْباً |
Aldatmak. Aklını çelmek. |
و ــ فلانًا خَلْبًا و خلاَ َبًا و خِلابة |
Tatlı dille aldatmak. |
الخِلابةُ |
Pençe. Tırpan, orak. |
المِخْلَبُ (ج) مخالِبُ |
Hareket etmek, çırpınmak, sallanmak. (-o) : Çekmek, çekip almak. Meşgul etmek. |
خَلَجَ الشىء ـــِــ خَلْجًا و خُلُوجًا و خَلَجانًا |
Uğraştırdı, kafasını karıştırdı. |
خالجَ الاَمرُ فلانًا |
Depreşti. Şüphe ile hatırladı. Kazdı. |
اخْتَلَجَ الشىء |
Denizden karaya olan girinti, haliç. Kanal. İp. |
الخَليِجُ (ج) خُلُجٌ و خُلْجَانٌ |
Dar yol, patika. |
المَخْلَجُ (ج) مخالجُ |
Ayak bileziği. |
الخَلْخال |
Devam etmek, kalmak. Uzun zaman kalmak. |
خَلَدَ ـــُــ خُلْدًا و خُلُو دًا |
Uzun zaman genç kaldı. (-bi) : ikamet etti, ayrılmadı. (-ilâ) : Rahat ve sükûnet buldu. (-o) : Devam ettirdi. |
أخْلَد |
Devam ettirdi. Bilezik ve küpe ile süsledi. |
خلّدَهُ |
Köstebek. Kör fare. Bilezik, küpe. Cennet. |
الخُلْدُ |
(Yan kesici) kapmak, çarpmak. |
خَلَسَ الثىء – خَلْسً |
Esmer. |
أخلَسُ و هى خلْسَا ء (ج) خُلْسٌ |
Ansızın gelen ölüm. |
الخَالِسُ |
Fırsat. Kapılan şey. |
الخُلْسَةُ |
Halis, katkısız olmak. (-min) : kurtulmak, ayrılmak. (-ilâ) : Ulaşmak. |
خَلَصَ - خُلُوصً ؛ وخِلاصً |
Arıttı, halis kıldı. Gösterişi terk etti. Samimiyet gösterdi, içini açtı. |
أَخلَصَ الشىء |
(=) Kendine seçti. |
اسْتَخْلَصه |
(-li) : Ait ve mahsus. |
الخَالِصَةُ |
Kurtuluş vesilesi. Bir şeyin dengi. |
الخَلاَصُ |
Karıştırmak, birleştirmek. |
خلَطَ الشىءَ بالشىءِ – خَاْطًا |
(=) (-fi) : Bozdu. |
خلَّطَ |
Kafası bozuldu. |
اخْتَلَطَ عَقْلُه |
Karışan şey. Halîta. Ahmak. Dalkavuk |
الخِلْطُ (ج) أ خلاَط |
Göz boyayıcı. |
المِخْلاَط (ج) مخاليط |
Bitki yaprak ve tane tutmak. Yaprağı dökülmek. |
خلَعَ الزرعُ ـــَــ خلاَعَةً |
İzale etmek, ayırmak. Azletmek, tahtından indirmek. Salıvermek. Ücret vererek boşamak. |
والشى ءَ خَلْعًا |
Elbisesini vermek. |
وــ عليه ثوبه |
Utanmaz olmak. Nefsine uymak. |
خَلُعَ ـــُــ خلآَعَةً |
S. müş. |
فهو خليعٌ |
Kadın mal karşılığında boşanmayı kocasından istedi. Kumar oynadı. |
خالَعَتْ زَوجَها |
Boşanmak üzere anlaştı. Ahdi bozdu. |
تخالَعَ الزَّوْجان |
İzale etti, ayırdı. Aldı. Boşandı. |
اخْتَلَعَ الشىءَ |
Mal vererek boşanan kadın. |
الخَالع (ج) خَوَالِعُ |
Karısından mal alıp boşamak. |
الخُلع |
Malın iyisi. Çıkarılan elbise. Hediye edilen elbise. |
الخِلْعَةُ (ج) خِلَعٌ |
Eski elbise. Reddedilen evlât. Kumarda yenilen. |
الخَليع (ج) خُلَعَاءُ |
Değişmek, bozulmak. Ağzın kokusu bozulmak. Ahmak olmak. (-an) : Vazgeçmek. |
خلَفَ الشىء ـــُــ خلُوفًا |
Arkasında olmak. Arkasından tutmak. |
و ــ فلانًا خَلْفًا |
Peşinden gelmek, halef olmak. Temsil etmek. |
و فلانًا خَلَفًا |
Ağaç ikinci defa yemiş ve yaprak verdi. Ağaç meyve vermedi. Değişti, bozuldu. |
أخلَفَ |
Peşine taktı. |
و ـ الشىء |
(-an) : Geri kaldı, ayrıldı. (-ilâ) : Arkasından geldi. . (-ilâ, an ) :Yasak ettiğini yapmak istedi. (-o) : Muhalefet etti. |
خَالَفَ |
Uyuşmadı. Eşit olmadı. (-ilâ) Gidip geldi. (-o) : Arkasında kıldı. Arkasından tuttu. Vekili oldu. |
اخْتَلَف الشيئان |
Söğüt. |
الخَلافُ |
Kendisinden sonra geldi. |
جاء خِلافَه |
Sırt. Burgu. Balta ağzı. Nesil. İyi evlât. Dam. Arka. |
الخَلْفُ (ج) أخلاَف و خُلُو ف |
Ahdi bozma. Akıl ve mantığa aykırı. |
الخُلْفُ |
Bir şeyin yerine geçen bedel. İyi evlât. |
الخَلَفُ |
Eskimek. (-o) : Ölçmek. Yumuşatmak, düzeltmek. |
خَلَقَ الثَّوبُ و الجِلْدُ و غيرُهما ـــُــ خُلُوقًا |
Yaratmak. |
و ـ اللهُ العالَمَ |
İftira etti. |
و خلق القَولَ |
Lâyık, uygun. Güzel huylu. |
خَلِيقٌ |
Huyunca gitti. Geçindi. |
خالَقَهُ |
Yarattı. Uydurdu. |
اختَلَقَ الشىء |
Olduğundan başka türlü ahlâkta göründü. Uydurdu. (-bi) : Huy edindi. |
تَخَلَّقَ |
İyilik ve hayırdan nasip ve pay. |
الخَلاق |
Yaratık, halk. Aşınmış, düzlenmiş şey. |
الخَلْقُ (ج) خُلُوق |
Eski. |
الخَلَقُ (ج) خُلْقَان و أخلاق |
Huy. |
الخُلُق (ج) أخلاق |
Yaratılış. |
الخِلْقَةُ |
Yaratık. Huy. |
الخَلِيقَةُ (ج) خلِيقٌ و خلا ئِق |
Gedik açılmak. Bozulmak. Zayıflamak. Muhtaç olmak. (-o) : Delmek. Diş kurcalamak. |
خَلَّ ـــُــ خَلاَّ و خُلُولاً |
Dostluk kurdu. |
خالَّهُ |
Sirke oldu. (-o) : sirke yaptı. Arasından su geçirdi. Dişlerini kurcaladı. Bozdu. |
خَلَّلَ |
Ara, aralık. Gedik. Kürdan. Diş kovuğunda kalan yiyecek. |
الخِلالُ (ج) أخِلَّة |
Ara, aralık, gedik. Bozukluk, zayıflık. |
الخَلَلُ جلاَلٌ |
Sirke. |
الخَلُّ (ج) خلُول |
Samimi dost. |
الخِلُّ (ج) أَخلاَل |
Gedik, aralık. İhtiyaç. Yol. Huy. |
الخَلَّةَ (ج) خِلاَل |
Tatlı nebat. Dostluk, dost. |
الخُلَّة (ج) خُلَلٌ خِلاَلٌ |
Samimi dost. İyi niyetli kişi. Narin. |
الخليل (ج) أَ خلاءُ ؛ وخُلاَّن |
Boş olmak, boşalmak. Kurtulmak. Geçip gitmek. Ölmek. |
خلا المكان ُ و الإناءو غيرهما ــــُــ خُلُوًّا وخلاءً |
Baş başa kalmak. |
و ــ فلان بصاحبه خَلْوًا و خَلْوَةً |
Terk etti. |
حَلَّى الامرَ |
Boşaldı. Helâya gitti. (-an, min) : Terk etti. |
تخلَّى |
Boş, geniş arazi. Apdesthane. |
الخَلاء |
Yalnızlık köşesi. |
الخَلْوة |
Petek. Bekâr. |
الخَلِىّ |
Petek. Kocasız ve çocuksuz kadın. Büyük gemi. |
الخَلِيةُ (ج) خَلايا |
Hücre. |
الخَلية الحيوانية |
Ot kesti, biçti. |
اخْتَلَى الخَلَى |
Ot |
الخَلَى (ج) أخلاء |