Örtmek, saklamak. |
ÎóÈóÃåõ ÜÜÜóÜÜ ÎóÈúÆðÇ |
Gizledi. Bilmece söyledi. |
ÎÇÈÃóåõ |
Gizlendi. Depo etti. |
ÇÎúÊóÈóÃó |
Su kabı. |
ÇáÎÇÈöíóÉõ |
Gizlenmiş, Örtülmüş |
ÇáÎóÈúÁõ |
Çadır. |
ÇáÎöÈóÇÁõ (Ì) ÃÎÈíóÉñ |
Gizlenmiş, depo edilmiş. |
ÇáÎóÈöíÆóÉõ (Ì) ÎóÈóÇíÇ |
Koşmak. At yaya yürümek. Boylanmak. Dalgalanmak. |
ÎóÈøó ÜÜÜõÜÜ ÎóÈøðÇæ ÎóÈóÈðÇ æ ÎóÈöíÈðÇ |
Aldatmak. Aldatıcı. |
ÎóÈñ |
Aldattı. Arabozdu. |
ÎóÈøóÈóåõ |
Uzun sargı. Vadi tabanı. Kır. Vaha. |
ÇáÎõÈøóÉ (Ì) ÎõÈóÈñ |
Yer düz olmak. Gizli olmak. |
ÎóÈóÊó ÇáãóßóÇäõ ÜÜÜõÜÜ ÎóÈúÊðÇ |
Düz yere gitti ve indi. Allah’tan korktu, alçak gönüllü oldu. |
ÃÎúÈóÊó |
Bozuk, çirkin ve kötü olmak. Sıkıntılı olmak. Midesi bulanmak. |
ÎóÈõËó ÇáÔìÁ ÜÜÜÜõÜÜ ÎõÈúËðÇ æ ÎóÈÇËóÉð æ ÎóÈóÇËöíóÉð |
S. müş. |
Ýåæ ÎÈíËñ (Ì) ÎõÈóËóÇóåõ æ ÎõÈõËñ æ ÎóÈóËóÉñæÃÎúÈÇËñ æ åì ÎóÈíËÉ (Ì) ÎóÈóÇÆöËõ |
Kir, pas. Pislik. |
ÇáÎóÈóËõ (Ì) à ÎúÈóÇËñ |
Deve sütlenmek. |
ÎóÈóÑóÊö ÇáäÓÇÞÉõ ÜÜÜõÜÜ ÎõÈõæÑðÇ |
İmtihan etmek, denemek. Durumunu iyice bilmek. |
æ Ü ÇáÔìÁó ÎóÈúÑðÇ æ ÎóÈúÑóÉð æ ãóÎúÈóÑóÉð |
S. müş. |
Ýåæ ÎÇÈöÑñ æ ÎóÈíöÑñ |
Haber verdi. |
ÃÎúÈóÑóåõ ÈßÐóÇ |
Haberleşti. Ortakçılık yaptı. |
ÎóÇÈóÑóåõ |
Tarihçi. |
ÇáÇóÎúÈóÇÑöìø |
Söz ve yazı halinde nakledilen şey. |
ÇáÎóÈóÑõ (Ì) à ÎúÈóÇÑñ |
Takdim edilen şey. Yemek hissesi. Azık, katık. |
ÇáÎõÈúÑóÉõ |
Allahın isimlerinden : (Olanı ve olacağı bilen). Haberdar. Haber veren. Çiftçi. Bitki. |
ÇáÎóÈíöÑõ |
Tarla bir yandan, emek bir yandan ortakçılık. |
ÇáãõÎóÇÈóÑóÉõ |
Kontrol kalemi. |
ÇáãÎúÈóÑóÉõ |
Ekmek pişirmek. Ekmek yedirmek. Eliyle çok dövmek. |
ÎÈÒ ÇáÎõÈúÒó ÜÜÜöÜÜ ÎóÈúÒðÇ |
Ebe gümeci. |
ÇáÎõÈóÇÒóì |
Ekmekçi. |
ÇáÎóÈøóÇÒ |
Ekmek. |
ÇáÎõÈúÒõ |
Almak, ele geçirmek. |
ÎóÈóÓó ÇáÔìÁ ÜÜÜõÜÜ ÎóÈúÓð |
Şuradan buradan toplanmış yiyecek. Kozmopolit insan topluluğu. |
ÇáÎõÈÇóÔÉ |
Hurma tatlısı. |
ÇáÎóÈíÕ (Ì) ÃÎÈÕÉ |
Uyumak üzere olduğu yere yatıvermek. (-alâ) : Kapı çalmak. (-o) : Çiğnemek. Kuvvetle vurmak. Şuursuzca yürümek. Cin çarpmak. Ağacın yaprağını döktürmek. Tanımadığı kimseden bir şey istemek. |
ÎóÈóØó ÜÜÜöÜÜ ÎóÈúØð |
Şehirler karıştı. (-o) : Çiğnedi. Cin çarptı. |
ÊóÎóÈøóØóÊö ÇáÈáÇÏõ |
Silkelemekle dökülen ağaç yaprakları. |
ÇáÎóÈóØ |
Delirmek. Bir uzvu eksilmek. |
ÎóÈöáó ÜÜÜóÜÜ ÎóÈóÇáÇð |
S. müş. |
ÎóÈöáñ æ åæà ÎúÈóáõ à íÖðÇ æåì ÎóÈúáÇÁõ (Ì) ÎõÈúáñ |
Eksiklik. Helâk. Öldürücü zehir. Cehennem halkının vücudundan akan şeyler. Külfet. |
ÇáÎóÈóÇáõ |
Yara. Kargaşalık, fitne, iğreti. |
ÇáÎóÈúáõ |
Elbisenin kıvrılıp dikilen kısmı. Kucak ve koltukta taşınan şey. |
ÇáÎõÈúäóÉ |
Ateşin alevi tükenmek. Sükûnet bulmak. |
ÎóÈóÊö ÇáäÇÑõ ÜÜÜõÜÜ ÎóÈúæðÇ æ ÎõÈõææðøÇ |