Yılan.

ÇáÍóíÉ

“Her nerede” 

ÍóíËõ

Deve dikeni.

ÇáÍÇÌõ

Dönmek, sapmak, meyletmek.

ÍÇÏðÇ Úä ÇáÔìÁ ÜÜÜöÜÜ ÍóíÏðÇ æ ÍóíóÏóÇäðÇ

Yüz çevirdi. Münakaşadan çekindi. Tarafsız kaldı.

ÍÇíóÏóå

Tarafsızlık.

ÇáÍíÇÏ

Gözü kamaşmak. Yolunu kaybetmek. Su toplanıp dönmek.

ÍÇÑ ÈóÕóÑõåõ ÜÜÜöÜÜ ÍóíÑðÇ æ ÍóíóÑóÇäðÇ

S. müş.

ÍÇÆÑ æ ÍóíÑÇäõ æåì ÍóíúÑóì (Ì) ÍóíÇÑì

Şaşırttı, hayrette bıraktı.

ÍóíøóÑóå

Zor kalktı. (-ilâ) : Katıldı, uydu. Bir yerde çakılıp kaldı.

ÊÍíøóÒ ÇáÑøóÌáõ

Kaçıp kurtulacak yer.

ÇáãóÍöíÕ

Kadın aybaşı görmek. Aybaşı kanı akmak.

ÍÇÖóÊö ÇáãÑÇÉõ ÜÜÜöÜÜ ÍóíÖðÇ

Müddeti bittikten sonra kadının hayız kanı devam etti.

ÇÓúÊõÍöíÖÊö ÇáãÑÃÉõ

Hayız bezi.

ÇáÍöíÖóÉ (Ì) ÍöíóÖñ

“Hayye alessalât” dedi.

ÍóíúÚóáó

Zulmetmek. Çocukların bir kısmına diğerlerinden çok vermek.

ÍÇÝ Úáíå ÍíÝðÇ

İsabet etmek, kuşatmak. Gerekmek. (-fi) : Yaralamak. (-o) : Oğmak.

ÍÇÞ Èå ÇáÔìÁõ ÜÜÜöÜÜ ÍóíúÞðÇ æ ÍõíæÞðÇ æ ÍóíóÞÇäðÇ

Tesir etmek. Böbürlenerek yürümek.

ÍÇß Ýì ßÐÇ ÜÜÜöÜÜ ÍóíßÇ

İşini kurnazlıkla çevirdi.

ÊóÍóíøóáø

Vakti gelmek. Helâk olmak. Şaşırmak.

ÍÇä ÇáÇóãÑõ ÜÜÜöÜÜ ÍóíäðÇ æ ÍóíäõæäóÉð

Vakıt, müddet.

ÇáÍöäõ (Ì) à ÍíÇä

Canlı olmak, yaşamak. Bir milletin durumu düzelmek.

Íóíöìó ÜÜÜóÜÜ ÍíÇÉð æ ÍóíóæÇäðÇ

Utanmak.

ãä ÇáÞÈíÍ ÍóíÇÁð

Yaşattı. Ömrüne dua etti. Selâm verdi. 

ÍóíøóÇåõ Çááåõ

Canlı olarak serbest bıraktı. Utandı.

ÇÓÊÍíÇ ÇáÇóÓíÑó

Selâm.

ÇáÊÍíøóÉ

Bolluk, yağmur.

ÇáÍóíÇ

Canlı.

ÇáÍíæÇä

Canlı. Küçük kabile.

ÇúáÍóìøõ

Gel, koş.

Íóìøó Úáì ßÐóÇ æ Åáì ßÐÇ