Seferde olmamak.

حَضَرَ فلانٌ ــــُــ حِضَارَة

Yolcu gelmek. Vakti gelmek. (-o) : Bir yerde hazır olmak. Başa gelmek.

و ـ الغائبُ حُضُورًا

Sohbet etti. Konferans verdi.

حاضَرَ القومَ

Geldi, kondu.

احْتَضَرَ المجلسَ

Ölmek üzre oldu.

احْتُضِرَ

Yakın olan. Peşin. Baş şehir.

الحاضرة

Şehirde oturmak. Medeniyet.

الحِضارة

Şehirler, köyler, kasabalar.

الحَضَر

Huzur, yan. Zâtıâlî. Şehir. Yapı malzemesi. 

الحَضْرةُ

Hol, sofa.

الحَضِير

Cemaat. Muhârip topluluğu. Öncü askerler.

الحَضيِرَة (ج) حضائِرُ

Su başında oturanlar. Not defteri. Zabıt.

المَحْضَرُ (ج) مَحاضِر ُ

Sevk ve teşvik etmek.

حَضَّه على الأمرِ ـــُــ حَضًّا

Bağrına basmak. Kuluçkaya oturmak. Bakmak, terbiye etmek.

حَضَنَهُ ـــُــ حَضْنًا و حَضانَةً

Dadı. İkinci ana.

الحَاضنَةُ

Çocuk yuvaları. 

دُور الحضانة

Bağır, yan.

الحِضْنُ