|
(Kuş) aşağıya doğru süzülmek. (-o) : Kesmek. Delmek. Oymak. Yol kat’etmek. Haber yayılmak. |
جاب الطيرُ ــــُــ جَؤ بًا |
|
(Yer) bitirdi. (-o) : Cevap verdi. İhtiyacını karşıladı. |
أجابَتِ الأرضُ |
|
Yarıldı. Bulut açıldı. |
أ نجابَ |
|
Cevap verdi. Davetine icabet etti.(-min, li) : Duasını kabul etti. |
اسْتَجا به |
|
Cevap. |
الجواَب : (ج) أ جو بة |
|
Kadın gömleği. Kalkan. Büyük kova. |
الجوْبُ : (ج) ا جْوَابٌ |
|
Yakınlarının malı helâk olmak. (-o) : Kökünü kazımak, yok etmek. |
جاح فلانٌ ــــُــ جَؤ حًا |
|
Âfet, musibet. |
الجائحة : (ج) جوائح |
|
İyi olmak. İyi iş yapmak veya söz söylemek. Cömert olmak. |
جادَ ــــُــ جَؤُدْ ةً |
|
Can vermek. Çoğalmak. |
وبنفسه عند الموت جوْداً |
|
S. müş. İyi. |
جيِّدٌ . (ج) جيِادٌ |
|
İyi cins at. Cömert. |
الجوَاد : (ج) جيِا دٌ |
|
Bol yağmur. |
اَلجوْد |
|
Cömertlik. |
اُلجودُ |
|
Himaye istemek. (-an) : Sapmak. (-fi) : Zulmetmek. |
جارَ ــــُــ جَوْرًا |
|
Himaye etti, kurtardı, korudu. Saptırdı. |
أَجارَهُ |
|
Beraber oturdu, komşu oldu. |
جاوَرَهُ |
|
Komşu oldu. |
اجْتَوَرَ و تجَاوَرَ |
|
(-bi) : Sığındı. yardım diledi (-o) : Eman diledi. |
استجا رَ |
|
Komşu. Ortak. |
الجارُ : (ج) جيِرةٌ ، و جيِرانٌ ، و أجْوارٌ |
|
Muahede, eman, teminat., |
الجِوار |
|
Çorap. |
اَلجَوْرَب : (ج) جَوَارِبة |
|
Söz makbul ve tesirli olmak. Sahih ve muteber olmak. (-o) : Geçmek, kat’etmek. |
جازَالقو لُ ــــُــ جَوْزًا ، و جَوازًا ، ومَجازًا |
|
Câiz kıldı. İnfaz etti. Mükâfat verdi. İcazet verdi. |
أ َجازَ الشى |
|
Affetti. |
جَاوَزَ عن ذنبه |
|
(-an) : Göz yumdu, affetti. (-fi) : Haddi aştı. |
تَجاوَزَ |
|
Bir içim su. Bağış, bahşiş. |
الجائزة : (ج) جَوأز |
|
Orta. Çoğunluk. Ceviz. |
اَلجوْزُ |
|
Gidip gelmek. (-o) : Talan etmek. Çiğnemek. Geceleyin sokaklarda dolaşmak. |
جاس ــــُــ جَوْسًا ، و جَوَسانًا |
|
Acıkmak. Issız kalmak. (-ilâ) : Arzulamak. |
جَاعَ ــــُــ جَؤعًا ، و جَؤعةً ، و مَجَاعةً |
|
S. müş. |
جَوعانُ و هى جؤعَى (ج) جيِا ع |
|
Açlık. |
الجوعُ |
|
Kıtlık yılı. |
المَجاَعَةُ : (ج) مجائع |
|
Karın ve ferç. |
الأجوَفَانِ |
|
Bir şeyin içindeki boşluk. |
التجْوِيف |
|
Karın. Gecenin son üçte biri. Vâdi. |
ا َلجؤفُ |
|
Kabarmak, yükselmek. Bol gelmek, oynamak. Geri çekilip hücum etmek. (-fi) : Dolaşmak. |
جالَ الترابُ ــــُــ جَوْلاً ، و جَولَةً ، و جَوَلانًا |
|
Dolaştırdı. İdare etti. |
أجالَهُ وبه |
|
Dolaştırdı. (-min) : Seçti. (-o) : Yolundan alakoydu. |
اجتالَه |
|
Gümüş su ve yemek kabı. |
الجا مُ : (ج) جاماتٌ ، و أ جوامٌ |
|
Mertebe, kıymet. |
اَلجاهُ |
|
Maya, öz, maden. Kıymetli taş. |
اَلجوهَرُ : (ج) جواهِرُ |
|
Göğüs hastalığına yakalanmak. Keder veya aşktan yanmak. Su bozulup kokmak. |
جوِىَ فلانٌ ــــَــ جَوًى |
|
Bir yerde yemek ve içmekten kesildi. Yerini beğenmedi. |
اجتَوَى |
|
Gökle yer arasındaki boşluk. Ova. İç. |
اَلجوُّ : (ج) جِواءٌ |