CİLD       ALFABE       KONU       KABR-İ ŞERİFLER

1.   2.   3.   4.   5.   6.   7.   8.   9.   10.   11.   12.
     
 

ZİYÂEDDÎN HALÎL CÜNDÎ

Mısır’ın büyük velîlerinden. Mâlikî mezhebi fıkıh âlimi. İsmi Halîl olup, babasınınki İshâk’dır. Doğum târihi ve yeri belli değildir. Künyesi Ebü'l-Mevedde, lakabı Ziyâeddîn’dir. Şeyh Halîl diye tanınır. Babası, Abdullah Menûfî hazretlerinin arkadaşlarından idi.

Küçük yaştan îtibâren, İmâm-ı Şâfiî, Ahmed-i Bedevî, Seyyidet Nefîse ve Şerâfeddîn Kürdî'den sonra Mısır’da yetişen evliyânın en büyüğü olan Abdullah Menûfî’nin terbiyesine verildi. Babası, Hanefî mezhebinde olmasına rağmen, Mâlikî mezhebi âlimi ve arkadaşı olan Abdullah Menûfî’ye çocuğunu teslim edip, onun ilminden ve feyzinden istifâde etmesini temin etti. Reşîdî’den Arabî ilimler ve usûl bilgilerini, İbn-i Abdülhâdî’den hadîs-i şerîf ilimlerini öğrendi. İbn-i Abdüsselâm da hocaları arasında idi. Kâhire, Mekke ve Medîne gibi zamânın belli başlı ilim merkezlerindeki âlimlerden ilim öğrendi. Hadîs-i şerîf ilminde, fıkıh bilgilerinde âlim oldu. Tasavvufta yüksek derecelere kavuştu. Mâlikî mezhebine göre fetvâ verdi. Pekçok talebe yetiştirip, faydalı eserler yazdı. Zamânında Mısır’ın en büyük medresesi olan Şeyhûniyye Medresesinde tâliplerine ilim öğretti. İbn-i Mezrûk, Tâcüddîn İshâkî gibi âlimler talebelerinden idi.

Halîl Cündî, lüzumsuz işlerle uğraşmaz, ibâdet ve ilimden başka şeyle meşgûl olmazdı. Yirmi sene Kâhire’de kaldı. Çok meşhûr olan Nil Nehri ve kıyısını görmek için gittiği görülmedi. Müderrislik yaptığı sıralarda, bir gün hocası Abdullah Menûfî’nin ziyâretine gitti. Evinde bulamadı. Evin helâsında bir ârıza olduğunu, tâmir için işçi aramaya gittiğini söylediler. O da tereddüd etmeden; “Ona en münâsip işçi benim.” deyip, helâyı temizlemeye başladı. Çevredeki insanlar başına toplanıp, böyle namlı ve şanlı bir kimsenin helâ temizliği yapmasını hayretle seyrediyorlardı. Bu sırada Abdullah Menûfî hazretleri geldi. Onu gördü. Çevredekilere; “Bu kim?” diye sordu. Onlar da; “Halîl!” diye cevap verdiler. O zaman, Mısır’ın en büyük beş evliyâsından beşincisi olduğu bildirilen Abdullah Menûfî hazretleri, öyle bir duâ etti ki, Halîl Cündî, bu duânın bereketiyle bir anda pek yüksek derecelere kavuştu. Allahü teâlâ ömrüne bereket ihsân etti ve İslâm dînine çok hizmetleri oldu.

Halîl Cündî, bir gün bir aşçı dükkânına uğradı. Orada bozuk et satılır, insanlara haram yedirilir, insanlar kandırılırdı. Dükkân sâhibine emr-i mârûf yaptı. Bu işin kötülüğünü anlattı. Dükkân sâhibi pişmân olup, bir daha böyle yapmıyacağına söz verdi ve tövbe etti.”

Ziyâeddîn Cündî’nin din ve diyânette, zühd ve salahta, ibâdet ve tâatte, ilim ve amelde yüksek bir mevkii vardı. Bu yüksekliğine, eserleri delîl oldu. Allahü teâlânın düşmanlarına karşı çok çetin mücâdeleler verdi. Hıristiyan Avrupa kavimlerinin bir parçası olan Kıbrıs krallığı ve çapulcu şövalyeleri, zaman zaman Mısır kıyılarını yağmalayıp, müslümanlara zulmediyorlardı. Ziyâeddîn Halîl Cündî, halktan ve talebelerinden milis kuvvetleri teşkil etti. Bu kuvvetin adına da, “Halka-i mansûre” adı verildi. Onlarla berâber İskenderiyye’nin müdâfaası için Kâhire'den gidip savaştı. Allahü teâlânın rızâsı için küfür ehline karşı cihâd ederken giydiği askerî elbiseyi bir daha çıkarmadı. Bu yüzden Cündî yâni orduya mensub lakabı verildi. Askeriyeden maaş alır, zarûrî ihtiyâcından fazlasını fakirlere dağıtırdı. Kendisi az yer, az uyur ve çok ibâdet ederdi. Az mala kanâat eder, eline geçenleri talebesinin ihtiyâcına harcardı. Geceleri hiç uyumaz, kaylûle vaktinde, öğleden biraz önce vücûdunu dinlendirmek için çok az uyurdu. Çok merhametli, gurûr ve kibirden arınmış, mütevâzî bir kimse idi. Kalbi her türlü zulmet pisliklerinden uzaklaşmış, Allahü teâlânın nîmetlerini ve O’nun rızâsını kazanmaktan başka bir şey düşünmez olmuştu. İşi, insanlara emr-i mârûf yapıp, Allahü teâlânın emir ve yasaklarını öğretmekten başka bir şey değildi. İbn-i Teymiyye ve yolunda gidenlere verdiği güzel cevapları ile meşhûrdur.

Halîl Cündî'den sonra gelen âlimler, ona uymakta çok hırslı, ona güvenmekte pek sâdıktılar. Bu sebeple, Halîl Cündî’nin ifâdesi ile başka birinin ifâdesi arasında bir ayrılık olunca; “Biz, Halîl’e uyarız. O bu meselede yanılmış olsa bile, ona olan hüsn-i zannımız, bizi ondan ayrılmaktan men eder.” derlerdi.

Halîl Cündî hazretleri buyurdu ki: “Velî olgunlaşınca kendisine Allahü teâlâ tarafından çeşitli şekillerde görünme kuvveti verilir. Bu da olmayacak bir şey değildir. Çünkü, başka başka görünen şekiller rûhâniyettir. Bedeni, cismi görünmemektedir. Rûhlar, madde değildirler, boşlukta yer kaplamazlar.”

“Allahü teâlâ, evliyânın rûhlarına öyle bir kuvvet verir ki, çeşitli şekillerde görünebilirler. Bedenleri mezardan çıkmaz. Rûhları şekil alıp görünürler.”

Halîl Cündî çeşitli ilimlere dâir bir çok eser yazmıştır. Bunlardan bâzıları şunlardır: 1)Et-Tevhîd: İbn-i Hâcib’in Usûl-i fıkha dâir Muhtasar adlı eserinin altı ciltlik şerhidir. Halîl Cündî eserin nikâh bahsine kadar olan kısmını bizzat kendisi yazdı. Ömrü vefa etmediği için kalan kısmını müsveddelerinden talebeleri tamamladı. 2) Menâkıb-ı Abdullah Menûfî: Hocasının menkıbe ve kerâmetlerini bu eserde toplamıştır. 3) Menâsik-ül-Hac, 4) Muhadderât-ül-Fühûm fîmâ Yetealleke bit-Terâcim vel-Ulûm.

Halîl Cündî’nin vefât târihi ihtilâflı olup, 1365 (H.767) den sonra 1374 (H.776)den önce vefât ettiği bildirilmektedir.

Vefâtından sonra rüyâda görüldü. Gören kimse, Allahü teâlânın nasıl muâmele ettiğini sorunca, Cündî hazretleri; “Allahü teâlâ, beni ve benim cenâze namazımı kılanları affetti.” diye cevap verdi.

 

KAYNAKLAR

1) Bustân; s.96

2) Hüsn-ül-Muhâdara; c.1, s.460

3) Neyl-ül-İbtihâc; s.112

4) Ed-Dîbâc-ül-Mühezzeb; s.115

5) Ed-Dürer-ül-Kâmine; c.2, s.86

6) Tam İlmihâl Seâdet-i Ebediyye; (49. Baskı) s.1081

7) El-A’lâm; c.2, s.315

8) Kıyâmet ve Âhiret; (5. Baskı) s.258

9) İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; c.10, s.139