|
ZİYÂEDDÎN HALÎL CÜNDÎ
Mısır’ın büyük velîlerinden. Mâlikî mezhebi fıkıh âlimi. İsmi Halîl olup,
babasınınki İshâk’dır. Doğum târihi ve yeri belli değildir. Künyesi
Ebü'l-Mevedde, lakabı Ziyâeddîn’dir. Şeyh Halîl diye tanınır. Babası, Abdullah
Menûfî hazretlerinin arkadaşlarından idi.
Küçük
yaştan îtibâren, İmâm-ı Şâfiî, Ahmed-i Bedevî, Seyyidet Nefîse ve Şerâfeddîn
Kürdî'den sonra Mısır’da yetişen evliyânın en büyüğü olan Abdullah Menûfî’nin
terbiyesine verildi. Babası, Hanefî mezhebinde olmasına rağmen, Mâlikî mezhebi
âlimi ve arkadaşı olan Abdullah Menûfî’ye çocuğunu teslim edip, onun ilminden ve
feyzinden istifâde etmesini temin etti. Reşîdî’den Arabî ilimler ve usûl
bilgilerini, İbn-i Abdülhâdî’den hadîs-i şerîf ilimlerini öğrendi. İbn-i
Abdüsselâm da hocaları arasında idi. Kâhire, Mekke ve Medîne gibi zamânın belli
başlı ilim merkezlerindeki âlimlerden ilim öğrendi. Hadîs-i şerîf ilminde, fıkıh
bilgilerinde âlim oldu. Tasavvufta yüksek derecelere kavuştu. Mâlikî mezhebine
göre fetvâ verdi. Pekçok talebe yetiştirip, faydalı eserler yazdı. Zamânında
Mısır’ın en büyük medresesi olan Şeyhûniyye Medresesinde tâliplerine ilim
öğretti. İbn-i Mezrûk, Tâcüddîn İshâkî gibi âlimler talebelerinden idi.
Halîl
Cündî, lüzumsuz işlerle uğraşmaz, ibâdet ve ilimden başka şeyle meşgûl olmazdı.
Yirmi sene Kâhire’de kaldı. Çok meşhûr olan Nil Nehri ve kıyısını görmek için
gittiği görülmedi. Müderrislik yaptığı sıralarda, bir gün hocası Abdullah
Menûfî’nin ziyâretine gitti. Evinde bulamadı. Evin helâsında bir ârıza olduğunu,
tâmir için işçi aramaya gittiğini söylediler. O da tereddüd etmeden; “Ona en
münâsip işçi benim.” deyip, helâyı temizlemeye başladı. Çevredeki insanlar
başına toplanıp, böyle namlı ve şanlı bir kimsenin helâ temizliği yapmasını
hayretle seyrediyorlardı. Bu sırada Abdullah Menûfî hazretleri geldi. Onu gördü.
Çevredekilere; “Bu kim?” diye sordu. Onlar da; “Halîl!” diye cevap verdiler. O
zaman, Mısır’ın en büyük beş evliyâsından beşincisi olduğu bildirilen Abdullah
Menûfî hazretleri, öyle bir duâ etti ki, Halîl Cündî, bu duânın bereketiyle bir
anda pek yüksek derecelere kavuştu. Allahü teâlâ ömrüne bereket ihsân etti ve
İslâm dînine çok hizmetleri oldu.
Halîl
Cündî, bir gün bir aşçı dükkânına uğradı. Orada bozuk et satılır, insanlara
haram yedirilir, insanlar kandırılırdı. Dükkân sâhibine emr-i mârûf yaptı. Bu
işin kötülüğünü anlattı. Dükkân sâhibi pişmân olup, bir daha böyle yapmıyacağına
söz verdi ve tövbe etti.”
Ziyâeddîn Cündî’nin din ve diyânette, zühd ve salahta, ibâdet ve tâatte, ilim ve
amelde yüksek bir mevkii vardı. Bu yüksekliğine, eserleri delîl oldu. Allahü
teâlânın düşmanlarına karşı çok çetin mücâdeleler verdi. Hıristiyan Avrupa
kavimlerinin bir parçası olan Kıbrıs krallığı ve çapulcu şövalyeleri, zaman
zaman Mısır kıyılarını yağmalayıp, müslümanlara zulmediyorlardı. Ziyâeddîn Halîl
Cündî, halktan ve talebelerinden milis kuvvetleri teşkil etti. Bu kuvvetin adına
da, “Halka-i mansûre” adı verildi. Onlarla berâber İskenderiyye’nin müdâfaası
için Kâhire'den gidip savaştı. Allahü teâlânın rızâsı için küfür ehline karşı
cihâd ederken giydiği askerî elbiseyi bir daha çıkarmadı. Bu yüzden Cündî yâni
orduya mensub lakabı verildi. Askeriyeden maaş alır, zarûrî ihtiyâcından
fazlasını fakirlere dağıtırdı. Kendisi az yer, az uyur ve çok ibâdet ederdi. Az
mala kanâat eder, eline geçenleri talebesinin ihtiyâcına harcardı. Geceleri hiç
uyumaz, kaylûle vaktinde, öğleden biraz önce vücûdunu dinlendirmek için çok az
uyurdu. Çok merhametli, gurûr ve kibirden arınmış, mütevâzî bir kimse idi. Kalbi
her türlü zulmet pisliklerinden uzaklaşmış, Allahü teâlânın nîmetlerini ve O’nun
rızâsını kazanmaktan başka bir şey düşünmez olmuştu. İşi, insanlara emr-i mârûf
yapıp, Allahü teâlânın emir ve yasaklarını öğretmekten başka bir şey değildi.
İbn-i Teymiyye ve yolunda gidenlere verdiği güzel cevapları ile meşhûrdur.
Halîl
Cündî'den sonra gelen âlimler, ona uymakta çok hırslı, ona güvenmekte pek
sâdıktılar. Bu sebeple, Halîl Cündî’nin ifâdesi ile başka birinin ifâdesi
arasında bir ayrılık olunca; “Biz, Halîl’e uyarız. O bu meselede yanılmış olsa
bile, ona olan hüsn-i zannımız, bizi ondan ayrılmaktan men eder.” derlerdi.
Halîl
Cündî hazretleri buyurdu ki: “Velî olgunlaşınca kendisine Allahü teâlâ
tarafından çeşitli şekillerde görünme kuvveti verilir. Bu da olmayacak bir şey
değildir. Çünkü, başka başka görünen şekiller rûhâniyettir. Bedeni, cismi
görünmemektedir. Rûhlar, madde değildirler, boşlukta yer kaplamazlar.”
“Allahü teâlâ, evliyânın
rûhlarına öyle bir kuvvet verir ki, çeşitli şekillerde görünebilirler. Bedenleri
mezardan çıkmaz. Rûhları şekil alıp görünürler.”
Halîl
Cündî çeşitli ilimlere dâir bir çok eser yazmıştır. Bunlardan bâzıları
şunlardır: 1)Et-Tevhîd: İbn-i Hâcib’in Usûl-i fıkha dâir Muhtasar
adlı eserinin altı ciltlik şerhidir. Halîl Cündî eserin nikâh bahsine kadar olan
kısmını bizzat kendisi yazdı. Ömrü vefa etmediği için kalan kısmını
müsveddelerinden talebeleri tamamladı. 2) Menâkıb-ı Abdullah Menûfî:
Hocasının menkıbe ve kerâmetlerini bu eserde toplamıştır. 3) Menâsik-ül-Hac,
4) Muhadderât-ül-Fühûm fîmâ Yetealleke bit-Terâcim vel-Ulûm.
Halîl
Cündî’nin vefât târihi ihtilâflı olup, 1365 (H.767) den sonra 1374 (H.776)den
önce vefât ettiği bildirilmektedir.
Vefâtından sonra rüyâda görüldü. Gören kimse, Allahü teâlânın nasıl muâmele
ettiğini sorunca, Cündî hazretleri; “Allahü teâlâ, beni ve benim cenâze namazımı
kılanları affetti.” diye cevap verdi.
KAYNAKLAR
1)
Bustân; s.96
2)
Hüsn-ül-Muhâdara; c.1, s.460
3)
Neyl-ül-İbtihâc; s.112
4)
Ed-Dîbâc-ül-Mühezzeb; s.115
5)
Ed-Dürer-ül-Kâmine; c.2, s.86
6) Tam
İlmihâl Seâdet-i Ebediyye; (49. Baskı) s.1081
7)
El-A’lâm; c.2, s.315
8)
Kıyâmet ve Âhiret; (5. Baskı) s.258
9)
İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; c.10, s.139
|
|