CİLD       ALFABE       KONU       KABR-İ ŞERİFLER

1.   2.   3.   4.   5.   6.   7.   8.   9.   10.   11.   12.
     
 

YÂR MUHAMMED KADÎM TALKÂNÎ

Hindistan’ın büyük velîlerinden. Doğum târihi bilinmemektedir. On yedinci asrın sonlarında vefât etti. İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin talebeleri arasında Yâr Muhammed isminde bir kimse daha vardı ki, sonra talebe olmuştu. İkincisine; “Cedîd” yâni yeni ismi verildi. Yâr Muhammed Cedîd, İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin Mektûbât-ı Şerîf'inin birinci cildini toplamakla şereflendi.

Yâr Muhammed Kadîm, İmâm-ı Rabbânî hazretlerine çok hizmet ederek teveccühlerine kavuştu. Gecelerini Kur’ân-ı kerîm okuyarak, namaz kılarak, cenâb-ı Hakk'ın ismini anarak hep ibâdetle geçirirdi. Gündüzleri de oruç tutardı. Çok murâkabe eder, Allahü teâlânın mahlûkları hakkında tefekküre dalardı. Haramlardan ve Peygamber efendimiz zamanında olmayıp dine sonradan ibâdet olarak sokulan şeylerden aslandan kaçar gibi sakınır, şüpheli korkusuyla mübahların dahî fazlasını terkederdi. Yüzü çok güzel olup, görenler hayrân kalırdı. Bir gün arkadaşı Hâşim-i Keşmî hazretlerine; “Yüzümün güzelliği ve sakalımın düzgünlüğü için şükrediyorum. Sahralarda gezdiğim zamanlar, halktan kim beni görürse hemen salevât-ı şerîfe okur.” dedi.

Yâr Muhammed Kadîm, hocasından izin alarak tam bir fakîrlik ve garîblik içerisinde Haremeyn-i şerîfeyni ziyârete gitti. Bu bereketli seferden dönüşte Hâşim-i Keşmî’ye şöyle anlattı: “Kâbe-i muazzamanın Rükn-i Yemânî tarafında Resûlullah efendimizin mübârek nûrunu gördüm. O’nun lezzet ve tatlılığından kendimden geçtim. Kendime geldiğimde tuhaf bir hâldeydim. İnsanlar etrâfıma toplanmışlar hayretle bana bakıyorlar, bir taraftan da; “Bu kimse herhâlde mecnûndur.” diyorlardı. Benim lisân-ı hâlim, senin şu beytine uygundu:

 

“Bu Leylâ çadırdan çıkarsa eğer,

Dağ ve sahrâlar mecnûn olsa, değer.”

 

KERÂMET ve MENKÎBELERİ

GÖZ GÖRMEYİNCE

İmâm-ı Rabbânî hazretleri, Yâr Muhammed Kadîm’e icâzet vererek, insanların Cehennem’e düşmekten kurtulmasına vesîle olmasına izin verdi. Mektûbât’ın birinci cildinde 117 ve 211. mektuplarını Yâr Muhammed Kadîm’e yazdı. Birinci cild, yüz on yedinci mektup şöyledir:

“Mevlânâ Yâr Muhammed bizi unutmamış. Kalb, çok zaman his organlarına bağlıdır. Duygu organlarından uzak olanlar, kalbden de uzak olur. Hadîs-i şerîfte; “Göz görmeyince, gönülden de uzak olur.” buyruldu. Bu hadîs-i şerîf, kalbin duygu organlarına bağlı bulunduğu mertebeyi göstermektedir. Tasavvuf yolunun nihâyetine varılınca, kalbin his organlarına bağlılığı kalmaz. Hisden uzak olmak, kalbin yakın olmasını bozmaz. Bunun içindir ki, bu yolun büyükleri, başlangıçta ve yolda olanların, olgun bir rehberin yanından ayrılmalarına izin vermemişlerdir. “Bir şeyin hepsi yapılmazsa, hepsini de elden kaçırmamalıdır!” Bu söze uyarak, bulunduğunuz yolu değiştirmeyiniz! Uygunsuz kimselerle arkadaşlık etmekten, elden geldiği kadar sakınınız! Meyân Şeyh Müzzemmil’in yanınıza gelmesini, saâdete kavuşmanızın başlangıcı biliniz! Onun sohbetinde, yanında bulunmayı büyük nîmet biliniz! Vakitlerinizin çoğunu onun yanında geçiriniz! Çünkü, kendisi, ele az geçen nîmetlerdendir. Vesselâm.”

 

KAYNAKLAR

1) Hadarât-ül-Kuds; s.343

2) Tezkire-i İmâm-ı Rabbânî; s.340

3) Zübdet-ül-Makâmât; s.392

4) İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; c.16, s.251