YÂR MUHAMMED KADÎM TALKÂNÎ
Hindistan’ın büyük velîlerinden. Doğum târihi bilinmemektedir. On yedinci asrın
sonlarında vefât etti. İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin talebeleri arasında Yâr
Muhammed isminde bir kimse daha vardı ki, sonra talebe olmuştu. İkincisine;
“Cedîd” yâni yeni ismi verildi. Yâr Muhammed Cedîd, İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin
Mektûbât-ı Şerîf'inin birinci cildini toplamakla şereflendi.
Yâr
Muhammed Kadîm, İmâm-ı Rabbânî hazretlerine çok hizmet ederek teveccühlerine
kavuştu. Gecelerini Kur’ân-ı kerîm okuyarak, namaz kılarak, cenâb-ı Hakk'ın
ismini anarak hep ibâdetle geçirirdi. Gündüzleri de oruç tutardı. Çok murâkabe
eder, Allahü teâlânın mahlûkları hakkında tefekküre dalardı. Haramlardan ve
Peygamber efendimiz zamanında olmayıp dine sonradan ibâdet olarak sokulan
şeylerden aslandan kaçar gibi sakınır, şüpheli korkusuyla mübahların dahî
fazlasını terkederdi. Yüzü çok güzel olup, görenler hayrân kalırdı. Bir gün
arkadaşı Hâşim-i Keşmî hazretlerine; “Yüzümün güzelliği ve sakalımın düzgünlüğü
için şükrediyorum. Sahralarda gezdiğim zamanlar, halktan kim beni görürse hemen
salevât-ı şerîfe okur.” dedi.
Yâr
Muhammed Kadîm, hocasından izin alarak tam bir fakîrlik ve garîblik içerisinde
Haremeyn-i şerîfeyni ziyârete gitti. Bu bereketli seferden dönüşte Hâşim-i
Keşmî’ye şöyle anlattı: “Kâbe-i muazzamanın Rükn-i Yemânî tarafında Resûlullah
efendimizin mübârek nûrunu gördüm. O’nun lezzet ve tatlılığından kendimden
geçtim. Kendime geldiğimde tuhaf bir hâldeydim. İnsanlar etrâfıma toplanmışlar
hayretle bana bakıyorlar, bir taraftan da; “Bu kimse herhâlde mecnûndur.”
diyorlardı. Benim lisân-ı hâlim, senin şu beytine uygundu:
“Bu
Leylâ çadırdan çıkarsa eğer,
Dağ ve
sahrâlar mecnûn olsa, değer.”
KERÂMET ve MENKÎBELERİ
GÖZ
GÖRMEYİNCE
İmâm-ı
Rabbânî hazretleri, Yâr Muhammed Kadîm’e icâzet vererek, insanların Cehennem’e
düşmekten kurtulmasına vesîle olmasına izin verdi. Mektûbât’ın birinci cildinde
117 ve 211. mektuplarını Yâr Muhammed Kadîm’e yazdı. Birinci cild, yüz on
yedinci mektup şöyledir:
“Mevlânâ Yâr Muhammed bizi unutmamış. Kalb, çok zaman his organlarına
bağlıdır. Duygu organlarından uzak olanlar, kalbden de uzak olur. Hadîs-i
şerîfte; “Göz görmeyince, gönülden de uzak olur.” buyruldu. Bu hadîs-i
şerîf, kalbin duygu organlarına bağlı bulunduğu mertebeyi göstermektedir.
Tasavvuf yolunun nihâyetine varılınca, kalbin his organlarına bağlılığı kalmaz. Hisden uzak
olmak, kalbin yakın olmasını bozmaz. Bunun içindir ki, bu yolun büyükleri,
başlangıçta ve yolda olanların, olgun bir rehberin yanından ayrılmalarına izin
vermemişlerdir. “Bir şeyin hepsi yapılmazsa, hepsini de elden kaçırmamalıdır!”
Bu söze uyarak, bulunduğunuz yolu değiştirmeyiniz! Uygunsuz kimselerle
arkadaşlık etmekten, elden geldiği kadar sakınınız! Meyân Şeyh Müzzemmil’in
yanınıza gelmesini, saâdete kavuşmanızın başlangıcı biliniz! Onun sohbetinde,
yanında bulunmayı büyük nîmet biliniz! Vakitlerinizin çoğunu onun yanında
geçiriniz! Çünkü, kendisi, ele az geçen nîmetlerdendir. Vesselâm.”
KAYNAKLAR
1)
Hadarât-ül-Kuds; s.343
2)
Tezkire-i İmâm-ı Rabbânî; s.340
3)
Zübdet-ül-Makâmât; s.392
4)
İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; c.16, s.251
|