UKAYL EL-MÜNBECÎ
Şam'ın
büyük velîlerinden. İsmi Ukayl, lakabı Tayyar'dır. Doğum ve vefât târihleri
bilinmemektedir. On ikinci asırda yaşadı. Münbec denilen yerde medfûn ve kabri
ziyâret mahallidir.
Ukayl
hazretleri ilim ve edeb üzere yetişti. Ömeriyye'de olgunlaşıp, hal sâhibi bir
velî oldu. Kerâmetleri görüldü.
Büyük
bir zât olan Ukayl hazretlerinin davranış ve konuşmaları hikmetli idi. Bir gün,
Şeyh Mesleme hazretlerinin talebelerinden birkaçı ile birlikte Fırat Nehri
kenarına geldiler. Herbiri seccâdesini su üzerine sererek, oturup karşıya
geçtiler. Ukayl el-Münbecî de seccâdesini serdi. Üzerine oturmasıyla suya battı
ve bir müddet sonra karşı kıyıdan çıktı. Fakat üzerinde en küçük bir yaşlık
görülmedi. Talebeleri, bu durumu gidip hocaları Şeyh Mesleme hazretlerine
arzedince; "O, rahmet deryâsına dalanlardan biridir." buyurdu. Bu sebeple ona
Gavvâs dendi.
Ukayl
el-Münbecî, şarktaki köylerden birinde iken, başka bir yere gitmek istedi.
Kaldığı köyün minâresine çıktı ve halka seslenip oraya çağırdı. Halk toplanınca,
kendisini minârenin şerefesinden boşluğa bırakıverdi ve uçmaya başladı. Peşinden
gidenler onu Münbec denilen köyde buldular. Bu sebeple de kendisine Tayyâr,
havada uçan denildi.
Şeyh
Osman bin Merzûk anlatır: "Ukayl el-Münbecî hazretleri, Şeyh Mesleme
hazretlerinin talebelerinden hal sâhibi on yedi kişi ile berâber bir mağarada
oturdular. Herbiri bastonunu orada bir yere koydu. O esnâda bâzı kimseler gelip,
bu asâları yerlerinden kaldırdılar. Sıra Ukayl el-Münbecî'nin asâsına gelince,
onu kaldırmaya muvaffak olamadılar. Bu durumu gören bu sâlih kişiler,
hocalarının yanına dönüp durumu arz ettiklerinde, Mesleme hazretleri; "Asâyı
kaldıranlar bu zamandaki Allahü teâlânın velî kullarıdır. Kaldırdıkları her asâ,
sâhibinin derecesi kadardı. Fakat Ukayl'ın asâsını kaldıramadılar, çünkü onun
derecesi çok yüksekti." buyurdu.
Ukayl
el-Münbecî, bir gün sefer hazırlığını yapıp evinden çıktığında, kendisini
uğurlamak için bekleyen büyük bir topluluğu ve talebelerini gördü ve; "Bak senin
için ayakta bekliyorlar." diye içinden geçirdi. Sonra da ağlamaya başlayıp şu
meâldeki şiiri söyledi: "Sizi sevmekte ben haddimi aştım. İnandım ki, sizin
sebebinizle ben merhamet olunurum. Büyükleri seven, seven kerîm olmasa bile,
onları sevmek sebebi ile ikrâma kavuşur."
Hikmetli sözleri çoktur. Kendisine "Mârifet nedir?" denildi. O; "Mârifet odur
ki, ona kavuşmakla Allahü teâlâ her şeyden üstün tutulur." buyurdu.
"Bir
kimse kendisi için üstünlük iddiâ eder veya söz söylemekte ileri giderse, o
mârifet sâhibi olamaz ve Allahü teâlâyı tanıyamaz." buyurdu. Sık sık Allahü
teâlâdan korkmanın ehemmiyetini bildirirdi. Bu sebeple; "Allahü teâlâdan
korkmak, her işin başıdır. Fakat bu herkeste başkadır." buyurdu.
Hikmetli nasîhatlerinden bâzıları da şunlardır:
"Yol
ikidir: Ciddiyet, sıkıntıya tahammül. Bir de haddi aşmamak ve beklemektir."
"İnsanların iyi
taraflarını görmeli, günahlarını araştırmamalıdır."
"İddiâcı, her şeyde kendini ileri sürer ve gösterir. Böyle kişilerden sakınmak
lâzımdır."
Nefsinin arzu ve istekleriyle mücâdele eden kimse, Allahü teâlâya karşı irfân
sâhibi olur. Kalben, halktan kurtulursan, Allahü teâlâyı tevhîd etmiş, bir
olduğunu yakîn olarak anlamış olursun."
KERÂMET ve MENKÎBELERİ
FIŞKIRAN
PINARLAR
Ukayl
hazretleri, bir gün Münbec'de bir dağ kenarındaydı. Yanında da sâlih, temiz
kimselerden müteşekkil bir topluluk vardı. Bunlardan biri, "Sâdık bir kul
olmanın alâmeti nedir?" diye sordu. Ukayl el-Münbecî de; "Sâdık bir kul, bu dağa
hareket et dese, hareket eder." buyurdu. O esnâda dağ sallanmaya başladı. Yine
oradakilerden biri; "Tasarruf sâhibi olmanın alâmeti nedir?" diye sorunca;
"Karadaki hayvanlar, denizdeki balıklar toplansınlar dese, derhal toplanırlar."
buyurdu. Daha sözünü bitirmeden dağdan hayvanlar inmeğe başladı. Balıkçılar da,
Fırat'ın çeşit çeşit balıkla dolduğunu haber verdiler. Onlardan biri tekrar;
"Zamânın en üstünü olmanın alâmeti nedir?" diye sordu. Ukayl hazretleri buna da;
"Ayağını şu kayaya vursa, pınarlar fışkırır." der demez, oradaki kayadan sular
fışkırdı ve sonra tekrar eski hâline döndü.
KAYNAKLAR
1)
Kalâid-ül-Cevâhir; s.94
2)
Tabakât-ül-Kübrâ; c.1, s.136
3)
Câmiu Kerâmât-il-Evliyâ; c.2, s.153
4)
Kerâmât-il-Kâmilîn ve Menâkıb-ül-Ârifîn
|