CŻLD       ALFABE       KONU       KABR-Ż ŽERŻFLER

1.   2.   3.   4.   5.   6.   7.   8.   9.   10.   11.   12.
     
 

TUNUSÎ (İbrāhim bin Yahlef)

Velīlerden ve Mālikī mezhebi fıkıh ālimi. İsmi, İbrāhim bin Yahlef bin Abdüsselām'dır. Tunus'ta doğdu. Ebū İshāk künyesini aldı. Tunusī ve Matmātī nisbet edildi. 1336 (H.737) senesinden önce Tlemsān'da vefāt etti.

Uzun zaman ilim tahsīl edip, kendisini yetiştirdi. Mısır, Şam ve Hicaz taraflarına seyahatlerde bulundu. İbn-i Küheylā, Nāsıreddīn Meşāddālī'den hadīs-i şerīf tahsīl etti.Kāhire'de Şemseddīn İsfehānī'den kelām, Karāfī'den mantık ve münāzara ilimlerini öğrendi. Seyfeddīn Hanefī'nin derslerine devām etti. İlimde ālim, amelde ileri oldu. Tasavvuf mütehassıslarının sohbet halkasına dāhil oldu. Zāhir ve bātın ilimlerinde yüksek derecelere erişti. Kerāmet ve hālleri meşhūr oldu. Allahü teālānın bütün sevgili kulları gibi, onun da en büyük kerāmeti, Allahü teālānın emir ve yasaklarına harfiyen riāyet ve Resūlullah efendimizin sünnet-i şerīfine tābi olmaktı. Herkese karşı şefkat ve merhametli davranır, kimseyi kırmazdı. Hāl ve harekette, güzel ahlākta,Resūlullah efendimize uymak iēin āzami gayret gösterirdi. Zamānının ēoğunu ilim öğrenmek ve öğretmekle geēirirdi. Kalan kısmında da ibādetle meşgūl olur, namaz kılar, Kur'ān-ı kerīm okurdu. Allahü teālānın rızāsını kazanmak iēin insanlara nasīhatlerde bulunur, Allahü teālānın emir ve yasaklarını öğrenip, hayırlı amel işlemelerini tenbīh ederdi.

Tahsīlini tamamladıktan sonra Tlemsān'a gitti. Et-Telkīn li-Abdilvehhāb adlı eseri şerh edip aēıkladı. Bu kıymetli eser, Tlemsān kalesinde kayboldu. Sonra Tunus'a gitti. Bir ay kadar sonra Tlemsān'a döndü. Âlimlerin ısrārı üzerine, oraya yerleşti. Tlemsān ve diğer Kuzey Afrika şehirlerinden gelen pekēok kimsenin suāllerine cevap verdi. Birēok talebe yetiştirdi. Talebelerinin en meşhūru, Medhal adlı eserin sāhibi Ebū Abdullah ibni Hāc adlı ālimdi.

Kendisi anlatır: Mekke'ye gitmiştim. Kābe-i muazzamayı tavaf ettim. Harem-i şerīfin ve Kābe-i muazzamanın üstünlüklerini düşünürken, "Kim oraya girerse emīn olur" meālindeki Âl-i İmrān sūresi 97'nci āyet-i kerīmesini hatırladım. Kendi kendime; "Âlimler, neden "Emin" olunduğunda ihtilāf etti, sözler ēatıştı" dedim. Kendi kendime, āyet-i kerīmede bildirilen eminliğin neye karşı olduğunu düşündüm. İşin hakīkatini öğrenmek istiyordum. Bu sıra arkamdan bir ses duydum. O ses, iki üē defā: "Cehennem'den emindir, ey İbrāhim" diyordu. Dönüp baktım, kimseyi göremedim.

Talebesi İbn-i Hāc anlatır: "HocamEbū İshāk İbrāhim Tunusī'yle birlikte Mısır'ın bir kasabasına gittik. Çok susadık. Yanımızdaki arkadaşlardan bāzıları, şekerli süt iētiler. Ebū İshāk da, ēok susamıştı. Ona da iēmesini teklif edip bir kapta verdiler. Pek şiddetli bir susuzluk ēektiği hālde, sabredip o sütü iēmedi. Sabrının azalacağından korkarak, sütü tekrar kabına döktü."

 

KAYNAKLAR

1) Neyl-ül-İbtihāc; s.35

2) El-Bustān; s.66

3) Ta'rīf-ül-Halef; c.2, s.18

4) Mu'cem-ül-Müellifīn; c.1, s.128

5) İslām Âlimleri Ansiklopedisi; c.11, s.152