|
TAKIYYÜDDÎN EBÛ BEKR KEFEVÎ
Kânûnî
Sultan Süleymân Han devrinde Kırım'da yetişmiş olan âlim ve velîlerden.
Takıyyüddîn lakabıyla ve Kefevî nisbesiyle meşhûr olmuştur. Babası, el-Hâc
Hayreddîn Efendi olup, İslâmiyete bağlı hayırsever bir kimseydi. Doğum târihi
bilinmemektedir. Kırım'ın Kefe liman şehrinde doğdu. Kâdiriyye yolu
mensuplarındandı. 1562 (H.970) senesinde Kefe'de vefât etti. Kabri dergâhının
yanındadır.
Küçük
yaştan îtibâren ilim öğrenmeye başlayan Kefevî, memleketinin âlimlerinden dînî
ilimleri tahsîl etti.
İlk
zamanlar ticâretle meşgûl olup, Allahü teâlânın fazlından rızkını aradı.
İnâyet-i İlâhî ona saâdet yolunu açtı. Bir ara elinde bulunan sermâyesini
Edirne'de bırakıp, İran, Arabistan, Mısır, Bağdat ve Şam gibi önemli ticâret ve
ilim merkezlerini dolaştı. Ticâret için gittiği yerlerde karşılaştığı âlim ve
velîlerin ilim meclislerinde ve sohbetlerinde bulundu. Onlardan Rabbânî ilimler
aldı. Tasavvuf yoluna yöneldi. Mısır'a gittiği zaman Kâdiriyye yolu
mensuplarından Şeyh Şâhîn-i Mısrî'nin sohbetlerinde bulundu. Tasavvuf yolunda
ilerleyebilmek için riyâzet, nefsin istediklerini yapmamak ve mücâhede, nefsin
istemediklerini yapmakla uğraştı. Daha sonra Bağdat'a giderek Seyyid Ebü'l-Vefâ
Muhammed Kâdirî hazretlerinin sohbet ve hizmetinde bulundu. Onun huzûrunda
halvete, yalnızlığa çekildi. Halvette kaldığı kırk gün içerisinde ancak bir veya
iki çörek yemek sûretiyle nefsini tezkiye etmeye çalıştı. Tasavvuf yolculuğunun
devâm ettiği bu günlerde, Bağdat çevresindeki yırtıcı hayvanlarla ve kuşlarla
dostluk kurdu. Görünüşte vahşî olan bu hayvanlar onun etrâfında toplanıp ona
yakınlık gösterdiler. Zâhirî ilimlerde âlim bir zât olan Takıyyüddîn Ebû Bekr
Kefevî hazretleri, tasavvuf yolunda yüksek bir velî oldu. Pekçok kerâmetleri
görüldü.
Evli ve
çoluk çocuk sâhibi olan Takıyyüddîn Ebû Bekr Kefevî, memleketinden ayrılalı
senelerce olduğu halde dönmemişti. Onunla ticâret için sefere giden
arkadaşlarına nerede olduğu sorulunca, onlar da; "Haberimiz yok. Yalnız, bir gün
Gelibolu'da bulunduğumuz sırada mühim bir işim var oraya gideceğim. İki haftaya
inşâallah dönerim. Siz benim eşyâlarımı koruyun, dedi ve hepsini bırakıp gitti.
Sonra dediği vakitte dönmedi. Biz onun emânetlerini koruduk. Zannediyoruz ki,
yolda onun başına bir iş geldi. Yoksa dönerdi." dediler. Bu haber üzerine halk
şüpheye düştü. Öldü zannettiler. Beş sene sonra kim olduğu bilinmeyen bir kimse
Takıyyüddîn Ebû Bekr Kefevî'nin Mısır'da görüldüğünü söyledi. Babası Hayreddîn
Efendi bu haber üzerine onu aramak için kardeşini gönderdi. O da köy köy, şehir
şehir dolaşarak kaybolan ağabeyini iki sene müddetle aradı. Mısır, Hicaz,
Bağdat, Medîne, Şam ve Filistin gibi yerlerde Takıyyüddîn Ebû Bekr Kefevî'ye âit
bir haber alamadı. Tekrar geri döndü. Artık Kefe halkı onun Gelibolu taraflarına
giderken bir sebeple öldüğüne hükmettiler. Kefe'den ayrılalı dokuz sene geçtiği
halde hiçbir haber alınamadı. Hanımı uzun müddet kayınbabasının yanında kaldı.
Takıyyüddîn Ebû Bekr Kefevî'nin babası Hayreddîn Efendi, oğlunun öldüğüne dâir
iki şâhid bulup gelinini başkasıyla evlendirmek istedi. Evlilik için gerekli
hazırlıklar yapıldı. Düğünden bir gün önce, Kefevî hazretleri hanımının rüyâsına
girip kendisinin sağ olduğunu ve başkası ile evlenmemesi gerektiğini bildirdi.
Gördüğü rüyâyı hayra yoran hanımı, düğün husûsunda acele edilmemesini söyleyip,
beklemeye başladı. Gerek evlenecek kimse, gerekse diğer insanlar düğüne devâm
ettiler. Velîme yâni düğün yemeği yeniliyordu. O sırada denizde Kefe limanına
doğru yaklaşan bir gemi göründü. Gemi sanki karşısından esen rüzgâra rağmen
Kefe'ye doğru akıp geliyordu. Düğün yemeğinde misâfir bulunan Mağripli bir
adama, gelen gemiyi sordular. O kimse; "Ben o gemide, ilmiyle amel eden mürşid-i
kâmil bir zât tanırım. Bu tarafa geliyor. O zâta Şeyh Ebû Bekr Kefevî derler. O
zâtı karşılayın." dedi. O zâtın sözlerine bir mânâ veremeyen insanlar, şaşkın
bir halde gemiye doğru yürüdüler. Gemiden inenler arasında gerçekten Takıyyüddîn
Ebû Bekr Kefevî de vardı. Bu hâlin Ebû Bekr Kefevî'nin bir kerâmeti olduğunu
kabûl eden insanlar, düğünden vaz geçtiler. Allahü teâlâ onun izzet ve şerefini
korudu. Hanımıyla başkasının evlenmesine izin vermedi.
Kefe'ye
yerleşen Takıyyüddîn Ebû Bekr Kefevî hazretleri, insanlara İslâmiyetin emir ve
yasaklarını anlatmaya, onların dünyâ ve âhirette saâdete kavuşmaları için
çalışmaya başladı. Onun ilim ve fazîletteki yüksek derecesi kısa bir müddet
içinde etrafta duyuldu. Talebeleri ve sevenleri çoğaldı. Tatar Hâkan ve
sultanları onun sohbetinde bulunup istifâde ettiler. Talebeleri çoğalıp,
dostları ve muhtaç kimseler kalabalık olunca, şehirden çıkıp, uzlete çekilmeyi
isteyen Ebû Bekr Kefevî, Kefe şehrinin doğu tarafındaki dağın arkasındaki harâbe
kiliseyi tâmir ettirdi. Kiliseyi câmi ve dergâh hâline çevirip, etrâfına odalar
yaptırdı. Bu odalara Ebû Bekr Kefevî'nin ev halkı, talebeleri ve fakir kimseler
yerleştirildi. Kefe halkı ve ileri gelenleri o yerin îmâr edilmesine öyle önem
verdiler ki, beldenin ileri gelenleri, müftüsü, medrese müderrisleri sırtlarında
taş çektiler. Fakat bâzı kimseler onun büyüklüğünü ve halk tarafından üstün
kabûl edilmesini çekemedikleri için ona karşı çıktılar. Fakat sonra, hased ve
inadlarından vaz geçip üstünlüğünü kabûl ettiler.
Takıyyüddîn Ebû Bekr hazretleri, İslâmiyetin emir ve yasaklarına uyar, insanlara
vâz ü nasîhatta bulunurdu. Haramlardan şiddetle kaçındığı gibi, şüphelilerden ve
mübahların fazlasından kaçınmaya dikkat ederdi. Çok mütevâzî, alçak gönüllü
olup, herkese yumuşaklık ve güler yüzle muâmele ederdi. Bu güzel ahlâkıyla
insanların gönüllerini fethedip, kurtuluşlarına vesîle oldu. Onun dergâhı
insanlar arasında Abdî Çelebi Zâviyesi adıyla meşhûr oldu. Uzun seneler bu
vazifeye devâm ettikten sonra 1562 (H.970) senesinde vefât etti. Dergâhının
yanında defnedildi. Vefât edince yerine oğlu ve halîfesi Pîr Muhammed Efendi
geçip talebelerine ders verdi ve insanlara İslâmiyetin emir ve yasaklarını
anlattı.
KAYNAKLAR
1)
Şakâyık-ı Nu'mâniyye Zeyli (Atâî); s.80
2)
İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; c.14, s.6
3)
İlâmü'l-Ahyâr; varak 521
|
|