ŞEYH MEHMED EMİN (Ramazan)
Anadolu
velîlerinden. Mehmed Emin diye bilinirse de asıl ismi Şeyh Ramazan'dır.
Kurtalan'a bağlı Kânimir köyünde doğdu. Hazret-i Hasan'ın neslindendir. 1991
(H.1412) senesinde vefât etti. Kabri Van'dadır. Kabri üzerine türbe yapılmış ve
ziyâret mahallidir. Önce zâhirî ilimleri öğrendi. Sonra tasavvufta Şeyh Muhammed
Kâdirî'ye talebe olup, sohbetlerinde kemâle geldi ve halîfesi oldu. Kendisi de
pekçok talebe yetiştirdi ve hilâfet verdi.
Şeyh
Seydâ'nın talebelerinden Şırnak'a bağlı Navyan köyünden Şeyh Sabri Efendi şöyle
anlatmıştır: "Şeyh Ramazan Efendi, köyümüz Navyan'a gelecekti. Gelmeden önce
aramızda konuşup bu köye ilk defâ geliyor; "Eğer velî biri ise köyümüzün
girişindeki mezarlıkta üç velî zâtın kabirleri var. Bilmediği bu kabirleri
ziyâret edip Fâtiha-yı şerîfe okur." dedik. Köyümüze gelince, önce kabristana
gitti. O üç velîyi bulup ziyâret ederek Fâtiha okudu. Sonra köy halkının arasına
geldi ve; "Rûhları için Fâtiha okuyacağımız üç büyük evliyâmız, meşâyıhımız
var!" dedi. Daha sonra câmiye gidip halka vâz ve nasîhat etti. Bu vâzı sırasında
da üstün halleri görüldü."
Talebelerinden Hacı Muzaffer adında biri de şöyle anlatmıştır: "Daha ona talebe
olmadan önce bir defâsında talebeleri ile köyümüze gelmişti. Birisini helalden
birisini de haramdan iki koyun kestim. "Eğer gerçekten evliyâ ise bu durumu
anlar." diyerek önce haramdan olan koyunun etini ikrâm ettim. Bu koyunun etini
sofraya koyunca; "Kimse bu etten yemesin. Bu et haramdır! Evde başka helal et
var. Evin sâhibi o eti getirsin." dedi. Gidip helal eti getirdim. Gerçekten şeyh
olduğunu anladım ve derhal talebesi oldum. Beni talebeliğe kabûl edip; "Bir daha
böyle bir iş yapma!" buyurdu."
Sevenlerinden Seyyid Ramazan
şöyle anlatmıştır: "Bir gün câmide sabah namazından sonra İmâm-ı Süyûtî'nin
nahivle ilgili Behçet-ül-Merdiyye adlı
kitabını okuyordum. Uyanıktım, kulağıma gâibden bir ses geldi. Bu sesin Şeyh
Abdurrahmân Erûhî'den geldiğini zannediyorum. Buyurdu ki: "Şeyh Ramazan,
yanınızda Gavs-ı A'zam Şeyh Abdülkâdir Geylânî gibidir. Ama biz insanlar
arasında ondan bahsederken Şeyh-i kâmil diye bahsediyoruz."
Müridlerinden Molla Abdülmecîd anlatmıştır: "Şeyh Ramazan hazretlerinin
sohbetinde bulunuyorduk.Bir ara buyurdu ki: "Allahü teâlâ bir mürşîde izin
verdiğinde o mürşid müridinin kalbinin sahifesindeki günahları böyle siler."
diyerek, sağ elinin şehâdet parmağını sol avucunun ayasına üç defâ sürdü ve meâlen;
"Ancak tövbe eden ve îmân edip de sahîh amel işleyen kimse müstesnâdır. Çünkü
bunların kötülüklerini, Allah iyiliğe çevirir. Allah Gafurdur (çok
bağışlayıcıdır), Rahîmdir (çok merhametlidir)." (Furkan sûresi:
70) buyrulan
âyet-i kerîmeyi okudu. Elinin ayasında üç yeşil çizgi meydana geldi. Müsâde alıp
baktık. On beş dakika kadar o yeşil hatlar elinde kaldı.Sonra kayboldu."
Halîfelerinden Abdurrahmân Şavirî anlatır: "Bir gece Peygamber efendimizi rüyâda
gördüm. Bana; "Sen bizim kâtibimizsin." buyurdu. Bu rüyâyı gördükten yirmi sene
sonra Şeyh Ramazan hazretleriyle karşılaştım. O rüyâmı bana aynen anlattı. Fakat
ben ona talebe olmamıştım. Peygamber efendimizi tekrar rüyâda gördüm, bana yine;
"Sen bizim kâtibimizsin. Eğer Şeyh Ramazan'a intisâb edersen (talebe olursan)."
diye buyurdu."
Talebeleri şöyle anlatır:Bir gün hocamız Şeyh Ramazan hazretlerinin sohbetini
dinliyorduk. Sohbet sırasında bir kimse geldi. Hocamıza bir rüyâ gördüğünü
söyledi. Bunun üzerine gel otur dediyse de o, bu rüyâsını oturmadan kapıda
anlatacağını söyleyip anlatmaya başladı. Dedi ki: "Efendim rüyâmda gördüm ki,
ölmek üzereydim. Etrâfımı köpekler sarmıştı. Şeyh İbrâhim Hakkı o köpekleri
kovmak için uğraşıyordu. Fakat bir türlü kovamıyordu. Bu arada bir zât göründü,
köpeklere öyle bir bağırdı ki, hepsi kaçıp gitti. O zâta yaklaşınca siz
olduğunuzu gördüm." dedi. Gelen kimse bunları anlatınca, hocamız tevâzu edip;
"Evlâdım belki ben değildim." dediyse de, o kimse; "Hayır vallahi sizdiniz."
dedi. Sonra cezbeye kapılıp kendinden geçti. Bir müddet sonra kendine geldi.
Hocamızın elini öpüp gitti.
Şeyh Ramazan Efendiyi kabullenemeyip, inkâr eden pekçok kimse vardı. Üstün ahlâk
sâhibi olup, onlara kızmaz ve her sabah; "Allah'ım bizden bahsedenleri affet."
diyerek kendisine dil uzatanların affı için duâ ederdi. Peygamber efendimizden
bahsederken, karşısında Resûlullah'ın mübârek yüzünü görürdü. Talebelerinden
Şeyh Abdurrahmân'ın bu husûsu iştiyakla sorması ve arzu etmesi üzerine, ona da
göstermiştir.
|