|
ŞEYH İBRÂHİM CA'BERÎ
Evliyânın büyüklerinden ve fıkıh âlimi. Künyesi Ebû İshâk, ismi, İbrâhim,
babasınınki Mudâd'dır. 1200 (H.597) yılında Ertuğrul Bey'in babası Süleymân
Şah'ın kabrinin bulunduğu Suriye'deki Ca'ber kalesinde doğdu. Doğduğu yere
nisbetle Ca'berî denildi. Dîn-i İslâma hizmetlerinden dolayı Takıyyüddîn
veBurhânüddîn lakabları verildi.
Şâfiî
mezhebi fıkıh bilgilerini öğrendi. Şam'daEbü'l-Hasan Sehâvî'den hadîs ilimleri
tahsîl etti. Kâhire'ye gitti. İlim öğretip ders verdi. Ebü'l-Hasan Şâzilî
hazretleriyle görüştü. Onun ölü kalbleri dirilten feyzlerinden istifâde etti.
Kalbi aşkla dolup, Allahü teâlânın nîmetlerinden ve onlar için nasıl
şükredeceğinden başka bir şey düşünmez oldu. Allahü teâlânın emir ve yasaklarına
riâyet ettiği gibi, Resûlullah efendimizin ve Selef-i sâlihînin hâllerine aynen
uymağa çalışırdı. Allahü teâlânın rızası olmayan hiçbir sözü söylemez, hiçbir
işe kalkışmazdı. Vakitlerini ilim öğrenmek ve öğretmek, Allahü teâlâya ibâdet
edip zikretmekle geçirirdi. Tatlı dilli, güler yüzlü ve çok cömert idi.
İnsanlara merhameti çok fazlaydı. Onun işi gücü, insanlara iyilik etmekti. Haram
ve şüphelileri terk eder, mübahları zarûret mikdârı kullanırdı. İnsanlar
tarafından çok sevilirdi. Kâhire'de vâz ettiği zaman, mahşerî bir kalabalık
olur, herkes dersine koşardı. Onun vâzını dinleyenler çok istifâde ederlerdi.
Talebeleri arasında Ebû Hayyân Muhammed bin Yûsuf Nahvî ve Kemâleddîn Abdüzzâhir
gibi âlimler de hazır bulunurdu. Yeri geldiğinde hakkı söylemekten çekinmezdi.
Kalbi bozuk olanlar, onun celâllenmesinden çok korkarlardı. Allahü teâlânın râzı
olmadığı bir işi yapanı, O'nun emrine muhâlefet edeni gördüğü zaman, hemen emr-i
mârûf yapardı. Allahü teâlânın yasak ettiğini yapmaktan men eder, emrettiğinin
yapılmasını nasîhat ederdi. Allahü teâlâya ve O'nun sevdiklerine olan
muhabbetini dile getiren şiirleri ihtivâ eden bir Dîvân'ı vardır.
Bir
hıristiyan vardı. İbrâhim Ca'berî hazretlerinin talebelerine sıkıntı verip
eziyet ederdi. Durumu kendisine haber verdiklerinde, çok üzüldü.Hıristiyana adam
gönderip onlara bir daha eziyet etmemesini tenbîh ettirdi. "Eğer yaptığında
ısrâr eder ve onlara bir daha eziyet etmeye kalkışırsa, Allah'a yemîn ederim ki,
onun kafasını şu kalemi kestiğim gibi keserim." buyurdu. O hıristiyan bu sözleri
duyunca, "O, dediklerini yapamaz." diye düşündü. Eline fırsat geçtiği bir sırada
yine o mübârek insanın talebelerinden birine eziyet etmeye kalkıştı. Durumdan
haberdâr edilen İbrâhim Ca'berî hazretleri, cebinden çakısını çıkardı. Kalemin
ucunu önceki târifi gibi tutup, kalemi açar gibi yaptı. O anda mâsûm insanlara
zulmetmekten zevk alan o zâlim kimsenin başı gövdesinden ayrıldı. Bu hâdiseden
sonra kimse onun talebeleri hakkında kötü düşünemez oldu.
Ölüm
hastalığında, yanındakilere Bâb-ün-Nâsır'da Hüseyniye Türbesine götürmelerini
ricâ etti. Orada defnedileceği yeri gösterip vasiyette bulundu ve kabrine şöyle
hitab etti: "Ey kabircik! Senin eksiğin burada." Çok geçmeden 1288 (H.687)
senesinde vefât etti denilen yere defnedildi.
KERÂMET ve MENKÎBELERİ
ÇÂRE
BULAMADILAR
Zamânın
Mısır sultânı, Kelb-i Zevberî'ye mektup yazıp, İbrâhim Ca'berî'den şikâyet etti.
İnsanların, ona kendisinden daha çok hürmet etmesini çekemiyordu. Bâzı âlimler
de toplandılar ve sultânın hürmete daha lâyık olduğu husûsunda fetvâ verdiler.
İbrâhim Ca'berî hazretlerine durumu haber verdiklerinde, onların bu hâllerine
üzüldü. Allahü teâlânın bu sevgili kulunu üzmenin cezâsı olarak fetvâ verenlerin
hepsinin ve hükümdârın idrâr yolları kapandı. Doktorlar çâre bulamadılar. Çok
sıkıntı çektiler. Çâresiz kalıp, Ca'berî hazretlerinin huzûruna, başta hükümdâr
olmak üzere, fetvâ veren ulemâ, sıkıntılı bir şekilde geldiler. Özür dileyip,
kendilerinin affedilmesini istediler. Allahü teâlânın kullarına merhamette
zamânının en önde gelenlerinden olan İbrâhim Ca'berî hazretleri de onları
affedip, kendi ibriğini verdi. Ondan aldıkları suyla istincâ ettiler. Hepsinin
idrâr yolları açıldı. Tövbe edip, Allahü teâlânın sevgili kullarına
sataşmayacaklarına söz verdiler.
KAYNAKLAR
1)
Câmiu Kerâmât-il-Evliyâ; c.1, s.240
2)
Tabakât-ül-Kübrâ; c.1, s.203
3)
Tabakât-ül-Evliyâ; s.412
4)
Tabakât-üş-Şâfiiyye; c.8, s.123
5) El-Bidâye
ven-Nihâye; c.13, s.312
6)
Fevât-ül-Vefeyât; c.1, s.49
7)
Mu'cem-ül-Müellifîn; c.1, s.114
|
|