|
SÜLEMÎ
Horasan'ın büyük velîlerinden. İsmi Muhammed, babasınınki Hüseyin'dir. Sülemî
[veya Selemî], el-Ezdî en-Nişâbûrî nisbeleri vardır. Künyesi Ebû
Abdurrahmân'dır. Şâfiî mezhebi fıkıh, tefsîr, hadîs, lügat, târih âlimiydi.
Evliyânın büyüklerinden Ebû Amr-ıNüceyd'in torunudur. Babası ve annesi de,
tasavvuf yolunda yüksek derece sâhibi idiler. 942 (H.330) senesi Ramazan ayında
doğdu. 1021 (H.412) senesi Şâbân ayının 3. Pazar günü vefât etti.Kabri Nişâbûr'da
tanınmakta olup, ziyâret edenler istifâde etmektedir. Küçük yaşta ilim öğrenmeye
başladı. İlk tahsilini, dedesinden ve babasından yaptı. Küçük yaşta babası vefât
edince, daha çok dedesinin himâye ve sohbetlerinde bulundu. İlk olarak Kur'ân-ı
kerîmi ezberledi. Sonra ilim öğrenmek için çeşitli yerlere gitti. Birkaç defa
Bağdât'a geldi. Ebü'l-Kâsım en-Nasrabâdî, Ebû Nasr-ı Serrâc, Ahmed bin Ali
el-Mukrî ve başka bir çok zâtlardan ilim öğrendi. Kendisinden de; Ebü'l-Kâsım
Kuşeyrî, Ebû Abdullah Hâkim-i Nişâbûrî, Ebû Bekr el-Beyhekî ve başka birçok
büyük zâtlar ilim öğrendiler.
Zamânında bulunan evliyânın imâmı idi. Bütün ilimlerde âlim, hadîs ilminde hâfız
olup, tasavvufun inceliklerine hakkıyla vâkıftı. Bu yolun büyüklerinin
hâllerini, yollarını, târihlerini anlatan çok kıymetli eserler tasnif etti. İlim
öğrenmek için çok sıkıntılara katlandı. İlim öğrenmek, hadîs-i şerîf yazmak için
Nişâbûr, Merv, Irak ve Hicâz'ı dolaştı. Ebû Abdurrahmân Sülemî, çok ibâdet
ederdi. Haram ve şüphelilerden son derece sakınır, dünyâya hiç ehemmiyet
vermezdi.
Ebû
Abdurrahmân Sülemî hakkında, en güzel hükmü, derste, tahsilde kendisiyle berâber
olanlar, asrında yaşayanlar vermişlerdir. Bunlar, kendisini tanıyıp, ilminden
istifâde edenlerdir. Meşhûr Hilyet-ül-Evliyâ'nın sâhibi Ebû Nu'aym
İsfehânî bunlardandır. Bu zâtlar, Ebû Abdurrahmân'dan şöyle bahsederler:
Sülemî,
tasavvuf yolunda ilerlemekteki gayreti, Selef-i sâlihînin önce gelen âlimlerinin
yollarına ve sözlerine bağlılığı bakımından zamanının bir tânesi idi. Büyüklerin
yollarına sımsıkı sarılmakta, onlara tâbi olmakta çok ileri idi. Tasavvuftan
haberi olmadığı hâlde bu yolda bulunduğunu söyleyen câhillerden dâimâ uzak
durur, bunları kınardı. Bulunduğu şehirde ve diğer İslâm beldelerinde bulunan
genç-ihtiyar, avâm ve havâs, sultan-köylü herkes tarafından sevilir, tâzim ve
hürmet görürdü. Herkes: "O, yeryüzünde, Allahü teâlânın velî kullarından
biridir." derdi. Yazdığı eserlerin sayısı yüzden fazladır. Tabakât-us-Sûfiyye,
Tefsîr-i Hakâyık, Muhtasar, Menâhic-ül-Ârifin, el-Fütüvvet, Adâb-üs-Sohbet, Âdâb-üs-Sûfiyye,
Derecât-ül-Muâmelât, Erbaîn bunlardan bâzılarıdır.
Ebû
Abdurrahmân es-Sülemî'nin bildirdiğine göre, Ebû Ali Şebevî,
Resûlullahı rüyâsında görüp; "Yâ Resûlallah! "Benim saçlarımı Hûd sûresi
ağarttı." sözünün sizden rivâyet edildiği doğru mudur? Bu doğru ise, buna
sebeb olan, bu sûrenin hangi kısmıdır? Peygamberlerin kıssaları mı? Yoksa geçmiş
milletlerin mahvolmaları mı?" diye sordu. Resûlullah cevâbında; "Bunların hiç
biri değil. Sâdece, Allahü teâlânın "Emrolunduğun gibi dosdoğru ol!" emri beni ihtiyarlattı,
saçlarımı ağarttı." buyurdu.
Ebû
Abdurrahmân es-Sülemî buyurdu ki:
"Tasavvuf yolunda ilerlemek isteyen bir talebeye şu iki şey mutlaka lâzımdır:
Her hâlinde doğruluk ve bütün işlerinde edeb üzere bulunmaktır."
"Biz
öyle büyük zâtlara yetiştik ki, onlar Kur'ân-ı kerîmde bulunan âyet-i kerîmeleri
onar onar öğrenirlerdi. Öğrendikleri on âyetteki hükümleri, kendi yaşayışlarında
tatbik etmedikçe, diğer on âyete geçmezlerdi."
"Namaza
başlarken elleri kulaklara kaldırıp tekbîr almak; Allah'tan başka her şeyi
arkaya atıp iki dünyâyı bıraktım, yüzümü senin cemâline çevirdim demektir."
"Hakîkî
bir müslüman, kötü arkadaşlardan sakınır. Âlimlerin sohbetlerini kaçırmaz.
Kendisinden daha fakir olanlarla oturup kalkar ve bunu kendisi için bir aşağılık
olarak düşünmez. Allahü teâlâdan korkar, ümîdini kesmez ve kadere rızâ gösterir.
Verdiği sözü yerine getirir. Yaptığı iyiliği başa kakmaz. Fitne çıkarmaktan
şiddetle kaçar. Kulağını kötü söz işitmekten, dilini de kötü söz söylemekten
korur. Yânî bunlara riâyet edilmeyen yerlerde bulunmaz. Malı ve mevkii ile
müslümanlara elinden gelen her iyiliği yapar. Peygamber efendimiz;
"Birbirinize selâm veriniz! Birbirinize yiyecek ikrâm ediniz! Akrabânızın
haklarını gözetiniz! Gece, herkes uyurken namaz kılınız! Bunları yaparak,
selâmetle Cennet'e giriniz!" buyurdular."
KAYNAKLAR
1)
Târih-i Bağdâd; c.2, s.48
2)
Tabakât-ül-Müfessirîn; c.2, s.136
3)
Tabakât-üş-Şâfiîyye; c.4, s.143
4)
Mîzân-ül-İ'tidâl; c.3, s.523
5)
El-A'lâm; c.6, s.99
6)
Şezerât-üz-Zeheb; c.3, s.196
7)
Tezkiret-ül-Huffâz; c.3, s.1046
8)
El-Bidâye ven-Nihâye; c.12, s.12
9)
Câmiu Kerâmât-il-Evliyâ; c.1, s.106
10)
Tabakât-üs-Sûfiyye; s.47
11)
Tabakât-ül-Müfessirîn (Süyûtî), s.31
12)
Menâhic-ül-Ârifîn
13) Tam
İlmihâl Seâdet-i Ebediyye; (50. Baskı) s.1144
14)
İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; c.4, s.371
|
|