|
SEYYİD MUHAMMED MURÂDÎ
Şam'ın
büyük velîlerinden ve Hanefî mezhebi fıkıh âlimlerinden. Peygamber efendimizin
neslinden olup seyyiddir. İsmi, Muhammed bin Murâd bin Ali bin Dâvûd'dur.
Hazret-i Hüseyin'in neslinden olduğu için Hüseynî, Nakşibendiyye yoluna mensûb
olduğu için Nakşibendî, aslen Buhârâ taraflarından olduğu için Buhârî, Şam'da
yetiştiği için de Dımeşkî nisbeleriyle anıldı. Daha çok Murâdî nisbesiyle meşhûr
oldu. Silkü'd-Dürer kitabının sâhibi olan Seyyid Muhammed Halil Murâdî'nin
dedesidir. 1683 (H.1094) senesinde İstanbul'da doğdu. 1755 (H.1169) senesinde
Şam'da vefât etti. Kabri Şam'dadır.
Aslen
Buhârâlı olan Seyyid Muhammed Murâdî, babasının İstanbul'da vazîfeli bulunduğu
sırada doğdu. Küçük yaştan îtibâren ilim tahsîline başladı. İlk tahsîlini
babasından gördü. Ayrıca; Abdürrahîm el-Kâbilî el-Özbekî, Abdurrahmân
el-Mücelled ed-Dımeşkî, Abdülganî Nablüsî gibi âlimlerden de okuyup,
sohbetlerinde bulunarak, aklî ve naklî ilimlerle birlikte tasavvuf yolunda da
yetişti. Bilhassa tasavvufta, ilim ve mârifette çok ince bilgilerin sâhibi oldu.
Babası
vefât edinceye kadar onun maddî ve mânevî himâyesinde bulundu. Babası vazîfeli
olarak bulunduğu İstanbul'da vefât ettiğinde, o, Dımeşk'te bulunuyordu.
Babasının vefâtını haber alır almaz, hemen İstanbul'a gelmek üzere yola çıktı.
Yolculuk esnâsında birçok tasavvufî hallere ve üstün derecelere kavuştu. Tekrar
Şam'a döndüğünde ilim ve ibâdet hâricinde her şeyi terk etti. Elinde bulunan
malları ihtiyaç sâhiplerine dağıttı. Kendini tamâmen ibâdet ve tâate verdi.
Elinde hiç para bulundurmadı. Fakir ve sâdelik içinde yaşamayı tercih etti,
dervişlik yolunu seçti. İstikâmet, doğruluk üzere bulundu. Çok talebe
yetiştirdi. İnsanlara çok faydalı oldu. Şöhreti her tarafta duyuldu.
Seyyid
Murâdî'ye talebe olup, onun vesîlesiyle tasavvuf yoluna girerek, yüksek derece
sâhibi olanların sayısı, hesap edilmiyecek kadar çoktur. Defâlarca hacca gitti
ve Resûlullah efendimizin kabr-i şerîflerini ziyâret etti. Yine ziyâret
maksadıyla Kudüs'e ve başka yerlere gitti. Evliyâlık yolunda bir deryâ olarak
tanındı. Bir ara Medîne-i münevvere kadılığında bulunduktan sonra, tekrar
Dımeşk'a döndü.
1752
senesinde Osmanlı Sultânı Birinci Mahmûd Hân, Seyyid Murâdî'yi İstanbul'a dâvet
etti. O da kabûl edip yola çıktı. Şam'dan çıkıp İstanbul'a gidinceye kadar,
yolculuğu esnâsında uğradığı her beldede büyük bir hürmet ve edeb ile karşılanıp
uğurlandı. Bu yolculukta birçok kimse ona talebe oldu. İstanbul'a geldiğinde
Sultan onu çok güzel karşıladı. Çok hürmet ve ikrâmda bulundu. Murâdî'nin
oradaki îtibârı daha çok arttı. Devlet erkânı arasında da tanınıp sözü dinlenir
oldu. Sultan Birinci Mahmûd Hân onu, kendisine vekil olarak hacca gönderdi.
Hacdan sonra yine İstanbul'a dönen Murâdî'yi çok güzel karşılayıp, kendisini
memnun etmek üzere, öncekinden daha çok hazırlıklar yapıldı. O da İstanbul'a
geldiğinde kendisi için hazırlanan yerde kaldı. İkinci gelişinde yanında oğlu ve
yakın akrabâsından birkaç kişi daha vardı. Sultan Mahmûd Hân vefât edip yerine
kardeşi İkinci Osman Hân geçince, o da Seyyid Murâdî'ye çok alâka ve hürmet
gösterdi. Seyyid Murâdî bundan sonra Şam'a gitmeyi arzu ettiğinden müsâade
edildi. Şam'a gittiğinde bir sene kadar kalıp 1755 (H. 1169) Safer ayında vefât
etti. Sarıca Pazarı mahallesinde bulunan evinin yanında defnolundu. Cenâzesi çok
kalabalık oldu. Onu sevenler şiirler söyleyerek vefâtına üzüntülerini
bildirmişlerdir.
Seyyid
Muhammed Murâdî hazretleri, insanlara ebedî saâdet yolunu gösteren, onların
doğru yolda yürümelerine rehberlik eden, âriflerin ve ilmi ile âmil olan
âlimlerin önde gelenlerinden, fazîletler sâhibi bir zât idi. Çok ibâdet ederdi.
Gece, herkes uyurken o kalkıp namaz kılar, ibâdetle meşgûl olurdu. Gâyet sâkin,
ağırbaşlı, vakar ve heybet sâhibi, güzel huyları kendinde toplamış bir zât idi.
Dînimizin emirlerine çok bağlıydı. Hoş sohbet, yumuşak ve ince tabiatlı,
dünyâdan yüz çevirmiş, her haliyle âhirete yönelmiş bir zâttı. Devamlı Allahü
teâlânın ihsân ettiği nîmetleri düşünür ve hep hamdederdi. Arabî, Fârisî ve
Türkçe'yi çok iyi bilirdi. Delâil-ül-Yümn vel-Berekât, Tuhfet-ül-Ahbâb fis-Sülûkî
ilâ Tarîk-il-Eshâb, Müzîl-ül-Hafâ isimlerinde eserleri vardı.
KAYNAKLAR
1)
Silk-üd-Dürer; c.4, s.114
2)
Mu'cem-ül-Müellifîn; c.12, s.11
3)
Esmâ-ül-Müellifîn; c.2, s.330
4)
Îzâh-ül-Meknûn; c.2, s.471
5)
İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; c.17, s.213
|
|