SEYYİD HÜSEYİN BURHÂNEDDÎN
EFENDİ
Irak
bölgesinde yetişen velîlerden. Basra civârında bir köyde 1685 (H.1096) senesinde
doğdu. 18. yüzyılın son yarısında vefât etti. Altı yaşından îtibâren babasından
ilim öğrenmeye başladı. Kur'ân-ı kerîmi ezberledi. Sekiz yaşına geldiğinde hadîs
ilmini öğrenmek için amcası Veliyyullah Seyyid Hüseyin Mübârek Rebî'nin
derslerine devam etti. Amcasından tefsir, hadîs, fıkıh ve diğer din ilimlerini
öğrendi. Daha sonra Şeyh Hüseyin Bağdâdî ve Şeyh Abdülmün'im Bağdadî'nin
sohbetlerine devam etti.
Seyyid
Burhâneddîn tahsilini tamamladıktan sonra Basra'ya gitti. Burada ders vermeye
başladı. Çok kimse kendisinden ilim öğrendi. Aynı zamanda ağabeyi büyük velî
Şihab Nûreddîn'in sohbetlerine de devam etti. Ağabeyi Rufâî tarikatında ona
icâzet ve hilâfet verdi. Seyyid Burhâneddîn (H.1114) senesinde Bağdat'a döndü.
Fadl Câmiinde ders vermeye başladı. Çok kimse onun ilminden istifade etmek için
derslerine koştu.
Seyyid
Burhâneddîn Efendi, talebeleri ile birlikte yolculuğu sırasında bir Cumâ gecesi
kırlık arazide bulunuyorlardı. Gece çok karanlıktı. Bu sırada bir arslan
kükremesi her tarafı kapladı. Herkes korktu. Seyyid Burhâneddîn talebelerini
yanına çağırdı ve Allahü teâlâyı zikretmeye başladılar. Bu esnada orada
bulunanları mânevî bir hal kapladı. Hepsi arslan korkusunu unuttu. Bu esnada
arslan onların yanına gelip bir yere yattı. Sanki zikreder, tefekkür eder, ibret
alır bir hâli vardı. Sonra dönüp gitti. Talebeler huzur ve manevi bir haz ve
neşe içinde gecelediler.
Yine bu
yolculuğu sırasında, bir köye uğradılar. Bir köylü yanına gelip; "Efendim bir
çocuğum var. Üç senedir kötürümdür. Himmet buyursanız da sıhhate kavuşsa." dedi.
Seyyid Burhâneddîn Efendi çocuğun elinden tutup; "Allahü teâlânın izni ile kalk"
deyince çocuk, Allahü teâlânın izni ile sağlam, sıhhatli olarak ayağa kalktı. Bu
durumu gören köy halkı çok sevindi ve Seyyid Burhaneddin'e çok hürmet ettiler.
Talebelerinden biri Bağdat'a gidecekti. Birisi yolda arslan tehlikesi var diye
onu bu yolculuktan men etmek istedi. O da bu durumu Seyyid Hüseyin Efendiye arz
etti. Bunun üzerine Burhâneddîn Efendi buyurdu ki: "Yolda karşına arslan
çıktığında; "Ben Rufâiyye yolunun hizmetçilerindenim." de ve beni hatırına
getir." Talebe kafile ile beraber yolda iken âniden karşılarına bir arslan
çıktı. Kükremesi her tarafı doldurdu. Talebe arslana doğru ilerleyip, hocasının
tavsiye ettiği şekilde söyledi ve hocasını aklına getirdi. Bunun üzerine arslan
geri dönüp gitti ve bir daha onlara görünmedi.
Seyyid
Burhâneddîn Efendi dinden kıl ucu kadar ayrılmazdı. Farzlara ve sünnetlere,
şeriata uymayı tatlı dil ve güleryüzle teşvik ederdi. Dâimâ Allahü teâlâyı
zikrederdi. Allah için kızar, Allah için konuşurdu. Talebelerini, Kur'ân-ı
kerîmi çok okumaya, Resûlullah efendimizin sünneti seniyyesine ve Selef-i
sâlihînin yoluna yapışmaya ve Peygamber efendimize çok salât okumaya teşvik
ederdi.
Nâsırüddîn Suveydî Bağdâdî şöyle anlatır: "Seyyid Burhâneddîn'e yollarındaki
edebden sordum. "Her tarikatte sahih olan edeb şerîatin bildirdiği edebdir.
Dînin edebi ile edeblenen doğru yola girmiştir. Onun maksadına kavuşması umulur.
Dînin edebi ile edeblenmeyen yolunu kaybeder, sapıtır. Gâyesine ulaşamaz. Bizim
yolumuzun büyükleri, talebe yetiştirmek için, sohbete çok önem vermişlerdir.
Çünkü sohbet, talebenin tabiatını mıknatıs gibi gafletten kalb uyanıklığına,
cimrilikten cömertliğe, hırsdan zühde, kötü ahlâktan güzel ahlâka, her alçak ve
aşağı halden temiz hâle çeker." buyurdu."
Seyyid
Burhâneddîn Efendi buyurdu ki:
"Bizim
yolumuzda ilk önce lazım olan, ahlâkını düzeltmeye nefsini hesâba çekmeye
çalışmalıdır. Bu yolun büyükleri nefsin temizliğini, kalbin temizliğine vâsıta
yaptılar. Çünkü nefs, kulun amellerinin mihveridir. Ameller nefs üzerinde
meydana gelir. Şöyle ki: Kalbin fesâdı, bozukluğu nefsin bozukluğundandır. Kalb
bozulunca vücutta bozukluk meydana gelir. Kalbin iyiliği nefsin sâlih iyi
olmasına bağlıdır. Dolayısıyla cesed de iyi olur. Onun için ahlâkınızı
düzeltiniz, nefs muhâsebesini iyi yapınız. Bunu ise, Resûlullah efendimize çok
salât okumak sûretiyle yapınız. Onun için bu yola girmiş olan çok salât okumakla
meşgul olmalıdır ki, kalbi Peygamber efendimizin sevgisi ile nurlansın, nefsin
başka şeylere olan bağlılıkları yok olsun. Daha sonra Allahü teâlâyı zikr
etmelidir. Kalb, Peygamber efendimizin vâsıtasıyla Allahü teâlânın zikr
nurlarının parıltılarına kavuşur. İşte kazançlı amel budur."
Burhâneddîn Efendi çok eser yazdı. Bunlardan bâzısı şunlardır: 1) Tahrîcu
Ehâdîs-il-İhyâ Muhtasaren, 2) El-İtkân fî İlmi Tecvîd-il-Kur'ân, 3) Es-Sırât-ül-Akvem
fî Beyân-ı Kıssat-i Mi'râc-in-Nebiyyi sallallahü aleyhi ve sellem, 4) Hâlet-i
Ehl-il-Hakîkat.
KERÂMET ve MENKÎBELERİ
DÜNYÂ
Seyyid
Burhâneddîn'in kalblere huzur veren vâzları vardı. Bu vâzlarından biri şöyledir:
"Allahü
teâlâ; "Dünyâ hayâtı ancak metâ-ı gurûr'dur" buyurmaktadır.
Bâzı ârifler de: "Dünyâyı üç talakla boşa! Kendine ondan başka birini ara! Çünkü
dünyâ kötü bir
zevcedir. O kendine gelene kıymet vermez. Ondan Rabbine dön! O sana ezâ etmeden
önce ondan korun ve onun hevâsından uzaklaş. İşte bu sûrette Cennet'e girersin."
buyurmaktadır. Hepimiz dünyânın birgün yok olacağını, kendine sarılanları yalnız
bırakacağını biliyoruz. Böyle olduğu o kadar açıktır ki, bunun için delil
getirmeye bile hâcet yoktur. Fakat nefs, şeytan, tûl-i emel, nefsin arzu ve
istekleri kalbde kalın perdeler meydana getirmiştir ki, bu yüzden gözler uykuda,
basiretler kapalıdır.
İnsanlar uykudadır. Öldükleri zaman uyanırlar. Fakat fırsat elden gider. Artık
kaçırılan fırsatlara pişmanlığın faydası yoktur. Hiç geri dönme arzusu fayda
verir mi? Gidenin geri dönmesi mümkün olur mu? Çünkü dün geçti, bir daha geri
gelmez. Âhirette kurtuluşa erenler, haramlardan ve dünyâ sevgisinden yüz
çevirip, hâlis bir niyet ile Allahü teâlâya dönenlerdir. Allahü teâlâya götüren
yol yalnız bunlara açıktır. Peygamber efendimiz bir hadîs-i
şerîfte; "Dünyâ sevgisi her
kötülüğün başıdır." buyurdu. İki sevgi kalbde bir araya gelmez.
Bu kısa
hayâta aldanmaktan sakının. Ahmed Rufâî hazretleri ne güzel îkâz ediyor: "Ey
nefesleri sayılı insan! İnsan ömrünün sonu olan gün elbette gelecek!"
KAYNAKLAR
1)
Kâmûs-ul-Âşıkîn (Üniversite Kütüphânesi No: 86948)
|